İngilizcesi Caatsa olan Amerikan yaptırım paketi Türkiye için açıklandı. Bendeniz gibi uluslararası ilişkilere reel politik teorisiyle yaklaşanların ve finansal piyasa oyuncularının da beklentisine uygun olarak en hafif yaptırım koşullarını içerdi.
Aslında bunlara fiilen yaptırım demek bile olmaz. Sembolik uyarılar demek daha doğrusudur. Tıpkı Avrupa Birliği yaptırımlarında olduğu gibi...
Türkiye'ye niçin ağır koşullar içeren 12 maddelik yaptırım paketinden 5 tane "hiç bir ekonomik etkisi" olmayan uyarı mahiyetinde maddeler (onlar da aşikarane sulandırılarak) uygulandı sorusunu sormak ve cevabını vermek durumundayız.
Benim cevaplarım şunlardır:- Amerika'nın bu yaptırım yasasının asıl muhatapları: Rusya, Kuzey Kore ve İran idi. İşte bu nedendendir ki olağanüstü derecede ekonomik açıdan uygulanan ülkeyi "buz devrine" döndürecek maddeler içeriyor.
Mesela " Amerikan doları üzerinden işlem yapılmasının ilgili ülkede yasaklanması" gibi... Bir tek bu maddenin uygulanması bile her hangi bir ülke ticaretinin yarısını havaya uçurur. Bu maddelere boşuna "nükleer maddeler" denilmiyor...
Bu ekonomik yaptırım içeren 7 maddeden her hangi bir tanesinin uygulanması her hangi bir ülkeyi uluslararası finans sisteminin dışına çıkartır. Türkiye ekonomisinin zaten tescil edilmemiş batık olduğu göz önüne alınınca ABD'nin böylesi bir genel sisteme zarar verici bir hezeyana girişmeyeceği anlaşılır olmalıdır. - Caatsa yaptırımları kararı Amerikan meclislerinin bir dış politika işgüzarlığıdır. Geleneksel olarak Amerikan dış politikası Beyaz Saray tarafından yönetilir. Amerikan meclisinin, başkanı da aşarak dış politikaya müdahil olduğu her zaman çok büyük sıkıntılar çıkmıştır.
Türkiye'ye uygulanacak Caatsa yaptırım paketinde, başkanlık diplomasisinin esnek yapısını kırmamak adına 5 maddelik sade suya tirit yaptırım maddelerinin eklenmesinin nedeni de işte bu kaygılardır. Her ne kadar Amerikan meclisi bu kararı oy birliğiyle geçirse de bu 5 maddenin eklenmesi aslında Amerikan kongresinin başkan Trump'a karşı anlamsız bir iç politika şovu yaptığını itirafından başka bir şey değildir. - Amerika'nın temel felsefesi pragmatizimdir. Kendisine fayda sağlamayan hiç bir halta girişmemek olarak özetlenebilir bu felsefe. Hal böyleyken, Türkiye ekonomisini, nükleer bomba etkisi yapabilecek yaptırım kararlarıyla niçin tahrip edecekti ki ABD?
Üstelik, Halk bank davası gibi konvansiyonel silahı hala elinde bulunurken, niçin kendi sisteminden bir oyuncuyu ilelebet saha dışına sürsündü ki? Amerika'nın istediği Türkiye'yi tamamen kaybetmek miydi, yoksa kazanmak mı? Kazanmak istediğini kim yok eder?
Halk bank davasının da bu manada bir tehdit unsuru olmaktan öteye gitmeyeceğini anlamak gerekiyor. Türkiye'ye hiç bir şekilde ABD veya AB tarafından ciddi ekonomik sonuçlar doğuracak yaptırım uygulanamaz çünkü Türkiye ekonomisinin hiç bir ekonomik yaptırımı kaldıracak gücü yok. - Türkiye zaten kendi kendine çürümekte olan bir ekonomik alt yapıya sahipken, kendi kendini gün be gün bitirmekteyken, ABD'nin bu çöküşün sebebi olarak kendisinin suçlanacağı bir karara imza atması ve dünya kamuoyunun haklı olarak bir defa daha nefretini kazanmasını hele bu Covid belası da varken düşünmek akılcı mıydı?
Amerikalıların düşüncesi: "Nasıl olsa Türkiye bu kafayla giderse yakında çok ciddi bir borç krizine girecek ve tıpış tıpış kapımıza gelecek, istediğimiz yaptırımları uygularızdır" işte o zaman Gerçek Amerikan Yaptırımlarını, IMF marifetiyle görürüz.
Bu duruma düşmemek için çok hızlı bir şekilde aklımızı başımıza almamız, durumun ciddiyetini kabullenip siyasi ve ekonomik önlemleri kendi inisiyatifimizle uygulamamız gerekiyor. Hiç bir şey için geç değil... Türkiye'nin gücü ve potansiyeli buna yeter.
Halil Ibrahim Bayrakçı