By Halil İbrahim Bayrakçı on Perşembe, 16 Ağustos 2018
Category: Ekonomi

SERMAYE KONTROLÜ BİR ÇARE Mİ?

NewYork times yazarı, dünyaca ünlü uluslararası ticaret ekonomisti Paul Krugman, ülkemizin borç kriziyle ilgili bugün bir makale yayınladı.

Kabaca söylediği şu: Yabancı para cinsinden borçlarını çeviremeyecek durumda olan ülkeler, yabancı para cinsinden hareketlere kısıtlama (Sermaye kontrol, SK) getirerek, ülke dışına döviz çıkartılmasını belli izinlere bağlanması suretiyle borçluluk oranlarını azaltabilirler.

Borçluluk oranı nasıl azalacak?

Yerel paranın (TL) değer kaybetmesiyle ihracat artacak ve sermaye kontrolüyle ithalat kısılacak. Böylelikle cari açık azalarak, borcun GSMH'ya oranı düşecek.

Azalan borçluluk sayesinde ülke, orta vadede piyasaların güvenini tekrar kazanarak sermaye kontrollerini azaltarak, normale döner. Konuyla ilgili verdiği örnek ise 1998 Malezya ve bilahare Arjantin...

Türkiye içinde yazar sermaye kontrolünün işe yarayabileceğini, çare olabileceğini ama Erdoğan hükümetinin sorumlu ve esnek olmadığından başarısız olacağını iddia etmiş.

Krugman maalesef Türkiye ekonomisini çalışmamış ve bence tamamiyle yanlış düşünüyor.

Ne dünya 1998'lerdeki Malezya'nın Sermaye Kontrolünü başarıyla uyguladığı dünya ne de Türkiye aynı durumda. Bambaşka dinamiklerin etkisi altındayız.

Türkiye'de sermaye kontrolü niçin ekonomik bir intihardır özetlemeye çalışayım:

1) Sermaye kontrolünün efektif ve etkili olması için uluslararası destekler gerekiyor. Özetle IMF, EBRD ECB gibi kurumların desteği gerekiyor bu Türkiye'de yok. Aksine uçan kuşla bile kavgalıyız.

2) Sermaye kontrolü, ekonomik olarak iyi tanımlanmış ve taahhütlere dayandırılmış bir programın parçası olması şart. Bizde yok.

3) Ülke içi dolarizasyon kontrol edilebilir düzeyde olmalı. Bizim mevduatların 180 milyar doları Döviz tevdiat hesaplarında. Her köşe başında döviz büfesi var.

4) Ülke ihracatı, ithalata az bağımlı olmalı ki ithalattan bağımsız ihracat yapılabilsin. Bizde tam tersi. İthalat azaldığında, ihracat stop ediyor.

5) Sermaye kontrolü, Özel sektörün bütün dış borçlarının, kamu güvencesine alınması demek bizde özel sektör devletten fazla borçlu. Ve özellikle bankacılık sektörünün borçluluğu çok önemli. %70'i yabancı ortaklığa sahip bir finans ortamında, sermaye kontrolü yabancı ortaklardan artık borç alınamaması demektir ki bunun yerine kafaya kurşun sıkmak daha az etkisiz bir intihar yöntemidir.

6) Türkiye'nin sorunu sermayenin yurtdışına çıkması değil, içeriye gelmemesidir. Sermaye kontrolüyle paranın dışarıya çıkmasını engellediğiniz anda, yurtdışından 1 tek dolar bile yatırımcı parası gelmez olur ki bu fiili iflas halidir. Zira ülkemiz finans piyasaları her Allah'ın günü taze 200 milyon dolar ek borçlanmak zorundadır.

Dolayısıyla Türkiye, ne şartları, ne ekonomik imkanları ne de yapısı itibariyle Sermaye kontrolü uygulayamaz. Anında ülke İran, Türkmenistan, Kuzey Kore misali bir iklime kavuşur. İyi kötü, pahalı da olsa borçlanabiliyor iken o şansımız artık kalmaz, uluslararası sistemin şimdilik kenarındayken tamamen dışına itiliriz.

Son söz olarak: Döviz mevduatlarına el koyulur mu tarzı sorular geliyor. Öncelikle döviz mevduatlarınız bankanızın yükümlülüğündedir. Sonra DTH hesapları, özel kasa değildir ki dolarınızı içinden alsınlar. Fiziki Dolarlarınız zaten TCMB'nin kasasındadır. Özetle DTH'larına el koyulması saçmalıktan öte bir gereksizliktir. Yukarıda açıkladığım nedenlerden dolayı, döviz hesaplarınızın hareketliliğini de kısıtlama getirilmesi imkansıza yakındır.

Halil Ibrahim Bayrakçı

Opinion | Partying Like It’s 1998 - The New York Times

Related Posts

Leave Comments