By Halil İbrahim Bayrakçı on Çarşamba, 17 Mayıs 2017
Category: Ekonomi

SÜT KEFALETİ VE KREDİ GARANTİ FONU

Bizim vergilerimizle toplanan kamu bütçemiz, dünyada olmayan bir uygulamayla birilerine açık büfe peşkeş çekilmektedir. Bankalar bu kefaleti kabul etmiş ve bu peşkeşe destek vermektedirler.

35 yıl evveli, küçük kardeşim o zamanlar iki şeyi çok seviyor. Birincisi futbol, ikincisi süt. Gazoz, kola içmez süt içerdi...

İstanbul'da o zamanlar pek araba olmadığından sokaklarda maç yapma imkanı vardı, sabahtan akşama kadar sokaklarda maç yaparlardı. (Benim kabiliyetim olmadığı için futbola beni almazlardı, içimdeki Maradona'yı böyle öldürdüler) Neyse, dedim ya sütü çok seviyor diye. Annemde bunu biliyor, bizim köşedeki laz bakkala diyor ki, "Oğlum Ümit, ne kadar süt isterse alsın, ay sonunda toptan öderim." Laz bakkal, kabul ediyor bu kefaletli satışı ve kardeşime istediği kadar süt vermeye başlıyor. Hatırlarsınız, SEK'in şişe sütlerini günlük işte onlardan...

Ay sonunda Annem, Süt hesabını kapatmaya gidiyor. Bir de ne görsün, bizim Ümit'in süt parası olmuş devasa bir rakam. O zamanlar sütün şişesi de ucuzdu. Günde 100 şişe filan içmiş bizim kardeş gibi gözüküyor hesaplarda... Sonra, nedenini açıklıyor Laz bakkal, Anne diyor, Ümit sadece kendi içmedi maç yaptığı bütün herkese ısmarladı. Kasa yetiştiremiyordum diyor... Annem, hiç itiraz etmeden hesabı kapatıyor ve süt kefaletini kaldırıyor. Ailemizin bütçesini kurtarıyor.

Yukarıdaki yaşanmış olay "şartsız kefaletin" nasıl istismar edilebileceğinin ilk tecrübesidir benim için. Laz bakkal, süt tüketimi belli bir noktaya ulaştığında annemi uyarabilirdi. Uyarmamak işine geldi... Aksine daha çok süt içmeleri hususunda bizim kardeşi teşvik ettiğine de eminim.

Şimdi benzer bir yanlış kefaleti, devlet anamız kredi garanti fonuyla vermektedir. Bankalarımız da tıpkı Laz bakkal gibi kefaletli kredi satışlarını artırmak için elinden geleni ardına koymuyor. Bugün itibarıyla, 150 milyar TL'ye ulaştığı söylenen devletimiz tarafından garanti edilmiş krediler aşağı yukarı 42 milyar $ yani TC bütçesinin 4'te birine denk geliyor. Ve şimdi bu kredi garantisinin kurumsallaşmasından bahsediliyor.

Annemin süt kefaletinde hiç olmazsa mahallenin çocuklarının gelişimine aile bütçemizden katkı sağlamıştık, Devlet anamızın kredilere kefil olmasıyla kimin çocuklarına ne katkı sağladığımızı ise bilemiyoruz.

Duyduklarım ve tahminlerim doğruysa bankaların kendi risklerinde olması gereken ne kadar batık kredi varsa, yeniden yapılandırma numarasıyla KGF kapsamına alınmış. KGF'yi kullananlar sabit sermaye ve teknoloji yatırımı yapmak yerine ise döviz, gayrımenkul ve hatta yat alımlarına başlamışlar. Alınan bu gayrımenkullerin de çoğu Barselona, Miami gibi şehirlerdeymiş...

Özetleyecek olursak ey halkım,

Bizim vergilerimizle toplanan kamu bütçemiz, dünyada olmayan bir uygulamayla birilerine açık büfe peşkeş çekilmektedir. Bankalar bu kefaleti kabul etmiş ve bu peşkeşe destek vermektedirler. Borçlar muaccel olduğunda bu krediler ödenmeyecek, kamu maliyesinden, sizlerin bizlerin vergilerinden ödenmesi istenecektir. Bankalarımızın Çoğu yabancı iştirakli olduğu için (%70'di oran galiba) bu kefil olunan borçları tahkimle dahi olsa alırlar. Olan gene "BU" milletin birikimlerine olur. "BU" millet "TÜRK" milleti olmadıkça, mirası olan birikimlerine sahip çıkmadıkça bu iş böyle devam eder, vuran gider yenisi gelir...

Halil Ibrahim Bayrakçı

Related Posts

Leave Comments