BİR GÜNAHKAR GECEDEN SONRA | MUHABERAT-I HAKİKİYE
Daha önce de bu TEFRİKA serisinden çok kitap paylaştım. Koç Üniversitesi Yayınlarının yaptığı bu çalışmayı çok değerli buluyorum ve bu seriyi hiç kaçırmıyorum. Gazetelerde, dergilerde yüzyılın öncesinde yayınlanan edebi eserlerimiz bu tip çalışmalar ile açığa çıkıyor. Bu eserleri bugünün değil o günün ortamında değerlendirmek gerek. Bu eserler, yazarlık denemeleri, romanlar, anlatılar daha yeni yeni hayat buluyor 1800 lerin ortaları- 1900 lerin başlarında.
Bunun için her şeyden önce Ahmet Mithat Efendiye şükranlarımızı sunmak gerek. (Ben Devlet başkanı olaydım, Çamlıca'ya Camii yerine dev Ahmet Mithat Efendi heykeli diker, çevresine de o dönemin diğer ediplerin, yazarların heykellerini koyar, kütüphane, kitap satış yerleri ve kitap okuma kahvehaneleri (gerçek kıraathaneler) ile Çamlıca'yı Edebiyat sit alanı ilan ederdim.
Şöyle bir durum var. Osmanlı döneminde münevver kadın tipi, yüzyıllardır yok biliyorsunuz. Zaten kadın ya anadır ya maldır ötesi değil o günün anlayışında. Kadının yazar olması, okuması hayal bile edilmesi mümkün değil. Ta ki, batının Osmanlıyı tarih sahnesinden "kanırta kanırta" silmeye başladığı son dönemlere kadar.
Malumunuz "Batılılaşma" adı verilen bir dönem, bir zaruret sonucu ilan edilen Tanzimat fermanı. Tanzimat Fermanıyla "tek adamın" yani padişahın "sınırsız yetkileri" sınırlandırılmış, sadece siyasi alanda değil edebiyat ve kültür yaşamında da artık batılı tarzlar filizlenmeye başlamıştır.
Bu dönemlerde Osmanlı bürokrasisinin üst düzey şahsiyetlerinin kızları da (Örneğin; Ahmet Cevdet Paşa'nın kızları, ilk romancı kadın, yazar Fatma Aliye hanım ve Osmanlı'nın ilk feminist kadını olarak tanınan kız kardeşi Emine Semiye hanım gibi) görünür olamaya başlamıştır. Bu hanımlar evlerinde özel ders almak, yabancı dil bilmek gibi şanslara sahipti. Sonrası da malumunu meşrutiyet dönemleri, yavaş yavaş kız mekteplerinin çıkması, cumhuriyete giden yolun taşlarının döşendiği dönemler.
Şimdi Google arama motoruna "Sadiye Vefik" adını yazın, bu kitap dışında hiç bir bilgiye ulaşamayacaksınız. YÖK TEZ arşivine aynı adı yazın, yine bir şey bulamayacaksınız. Çünkü Edebiyat Fakültelerinde ne yazık ki "kabzımal ruhlu" hocalar köşeleri tutmuş, Türk Kadın Edebiyatı üzerine çalışma yapanlara bıyıklarını burarak bakmakatadırlar. (İstisnalar elbette var ama çok nadir).
Bu konuda çalışma yapan ve biraz kendini gösteren genç kadın akademisyenlere de "Ne o Feminist misin yoksa" diyen, sert kınayıcı, aşağılayıcı, Drakula bakışlara sahip Profesör öküzlere denk gelmeniz kuvvetle muhtemel. Bu arada, akademi dünyamızda hemen hemen her alanda, kadın akademisyenlerimizin önüne engele koymaya çalışan "Penis kafalı", idarecilere de denk gelmek pek olasıdır.
Kitaba gelemedim, bildiklerimin detayını kendime saklayarak artık kitaba geçeyim:
İki ayrı ama benzer anlatının yer aldığı kitap, 1922 yılında tefrika edilen "Bir günahkar geceden sonra" ve 1913 yılında kitap olarak basılan "Muhaberet-ı Hakikiye" isimli anlatılardan oluşmaktadır. Bu anlatıların konusu yine KADIN dır. Anlatılarda kadınların birbiriyle olan dostlukları, kıskançlıkları, muhabbetleri, zorla evlendirilme teşebbüsleri, dertleşmeleri, sevgiden beklentileri, romantizm anlayışları işlenmiş. "Muhaberet-ı Hakikiye" anlatısı, Fatma Aliye hanımın Levayih-i Hayat eserinin dokusunda olduğunu düşünmekteyim, ancak çok daha detaylı gerçekçi...
Bu anlatılar bana çok enteresan geldi, mektuplarda kullanılan ifadelerde bazen şaşkınlık yaşadım. Çok ama çok da keyifle okudum.
Son bir NOT: Sayfamda, edebiyat alanında yüksek lisans, doktora tez aşamasında genç hanım dostlarım var, çok zekiler. Bu kardeşlerime, tez konusu olarak "kadın yazarlar ve eserleri üzerine çalışmalar" yapmak konusunda ısrarcı olmalarını tavsiye ediyorum. Sadece Edebiyat alanında değil, sosyal bilimlerin her alanında "KADIN ÇALIŞMALARI" çerçevesinde araştırmalar yapıp, eserler üretmeleri, yurt dışında değer görülebilecek makaleler, eserler yazdıklarını hayal etmelerini rica ediyorum. Bu konuda çok ama çok geriyiz.
KORKMAYIN... İri bir kaktüs olun, dikenli olun, batın.
Yoksa bu ülkede yüzyıllar sonra tekrar;
"Elbet değil nasıbi mezellet kadınlığın
Elbet sefil olursa kadın alçalır beşer", mısraları yazılacaktır.