Adolf Hitler; Kimilerine göre Nietzche'nin Ecce Homosu, kimilerine göre şeytan, bana göre ise Modernizme tokat atan Modernizm'in öz evladı!
Öncelikle elimizde bulunan ölünün doğumunu anlatalım ;1789 yılında ekonomik gücü artan burjuvazi Krallık ve Geleneksel sisteme karşı büyük bir zafer kazandı. Devrim sonrası krallık bir süreliğine geri dönmüş olsa da pandora'nın kutusu açılmış, bebek doğmuştu.
Bu bebek Modernizmdir. Avrupa artık Dünya'nın efendisiydi, medeniyet ateşini ''Vahşilere'' götüren oydu. En büyük sermayesi aklın gücüydü. Avrupa bu sermayeyle hiç görmediği ülkeleri sahipleniyor, oranın insanlarını ''insan'' yapıyordu. Zira Modernizm Avrupasında insan sadece Avrupalı insandı. Çünkü zincirlerini aşmış,her türlü ilermeyle hakikata yaklaşmışlardı...Tanrı ölmüş, oğlunun kilisesi ise yıkılmıştı.Yıkılan kilisenin yerine Aklın ve İlerlemenin kilisesi inşa edilmişti.
Bu, ''Asr-ı Saadet'' Birinci Cihan Harbi'ne kadar sürdü. Ateş ve Sermaye ile Dünya'nın bir tarafına şiddet götüren Avrupalı, kendi evinde ürettiği makinelerin ucundan çıkan acı ve şiddetle karşılaştı. Medeniyetin şehirlerinde binalar yıkıktı, medeniyetin halkları yaralı veya ölüydü. Ancak bu sadece ilerde olacak olan felaketin fragmanıydı. Buhranlı yıllar ve adil olmayan toprak,mülkiyet paylaşımları Adolf Hitler'i doğurdu.
Adolf Hitler; Kimilerine göre Nietzche'nin Ecce Homosu, kimilerine göre şeytan, bana göre ise Modernizme tokat atan Modernizm'in öz evladı!
Hitler, Batının öz be öz evladıdır. Yıllarca konuşulacak şeyleri yapacak kudret ve bilince erişmiş ve hepsini yapmıştı.Nazi ''vebası'' Avrupa'dan sökülüp atıldıktan sonra Çağdaş insan, Modernizmin öldüğünü anladı. Artık Dünya'nın merkezi Avrupa değildi. Yorgun bir kıtaydı Avrupa, kendi evlatları tarafından hırpalanmış bir anneydi...
Yeni dönemi aktörü Amerikan ve Rusya'ydı. Amerika, Avrupalı göçmenlerin kurduğu ''Okyanus ötesi '' bir devletti. Dünya'yı sarsan çoğu şeyden uzaktaydı ve de Avrupa toplumlarından ayrı bir gelişim seyri yaşamıştı. Dünya politikasında yeniydi, gelecek için umut vaat ediyordu. Rusya ise kızıl devrimin kucağında yoğuruluyordu. Komünist Parti Çarı devirdikten sonra kendi içindeki sorunlarıyla uğramış ve çoğunu halletmişti. 1945 yılında Stalin ülkesinin tek hakimiydi. İnsanlığın başındaki en büyük belanın yok edilmesinde büyük rolü vardı.
Post-Modernizm işte bu şartlarda doğdu.Temel olarak Modernizmin sonrasını ifade ediyordu.Artık insan sadece ''Avrupalı'' değildi. Ve gerçek herkes tarafından farklı şekilde yorumlanabilirdi. Post-Modernist dünyadan önemli olan kavramlardan birisi Küreselleşmeydi. Modernizm sonrası ülkeler mallarını sadece kendi ülkesinde veya ülkelerinin domine ettiği ülkelerde satmak satmak istemediler. Ticaret sınırları aşmalıydı. Ulaşımın ve iletişimin kolaylaşması bu isteği daha kolay hale getirmişti. Artık Lizbon'da kurulan ve üretimi yapılan bir mal Ganj nehri kenarında satılabiliyordu. Böylece şirketler önemli bir konuma gelmişti. McDonald's yahut Coca Cola gibi şirketler Dünya üzerinde herhangi bir Afrika ülkesinden daha tanınır bir haldeydi. Böylece Ulus-Devletler sınırlarını şirketlerle paylaşmaya başladılar. Küreselleşme ekonomik ve siyasetten ayrı olarak Kültür ve Sanatta da kendisini göstermişti. Bir müzik grubu özverili bir çalışma ve iyi bir pazarlama stratejisiyle dünyanın öte yanındaki bir kulağa erişebilirdi.
Sinema yirminci asrın başında ortaya çıkmıştı ama değerini 1940'lardan sonra kazandı. Çekilen filmler sanat amacından başka olarak toplumsal ve siyasal semboller taşımaya başlamıştı. Bazı film karakterleri toplumlararası değer haline gelmiştir. Sinemanın yaygınlaşması yazının karşısında görselin önemini arttırmıştı.
Bu dönemde Amerika dünyanın çoğu bölgesini çeşitli yollarla domine etti. Amerika'nın Dünyada rahat hareket etmesinin nedeni Sovyet bloğunun kendi sınırlarına hapsolmuş olmasıdır. Bu hapsolmanın bir sebeblerinden biri sosyalist olmayan ülkelerin uyguladığı ekonomik yaptırımlardır. (Gerçi 60'lı yıllarda Amerika ve Sovyetler arasında çeşitli ticari anlaşmlar imzalanmıştı ancak bunlar yetersizdi.) Castro devrim sonrası Amerika'ya gider. Ancak yıllar geçtikçe Amerika'nın can düşmanı olacaktır.
1991 yılında Sovyetler dağılınca Post-Modernizm ve Küreselleşme zirve noktasına ulaştı. Artık tek kutup vardı: Amerika! Sınırlar önemsizdi, herkes Coca-Cola içiyor, aynı Amerikan filmlerine ağlıyordu. (Aslında Küreselleşmenin getirdiği bir kavramlardan biri de Amerikanlaşmadır.) Ulus kimliği yerine göre tehlikeli, genel olarak da gereksiz görülüyordu. Zira sınırlar değil şirketler, markalar ve isimler daha mühimdi. Ancak her olay, olgu, kavram sona varmaya mahkumdur.
2008 yılında Amerika'da büyük bir ekonomik kriz patlak verdi. Binlerce insan evsiz kaldı, aç kaldı. Bunun yanı sıra Amerika'nın domine ettiği ülkeler de ekonomik olarak zor bir dönem geçirdiler. 2008 krizine Post-Modernizmin kalesindeki ilk çatlak diyebiliriz. Bu krizin artçı sarsıntıları Dünya'da yeni fikirler ve eylem yöntemleri doğdu. Krizle evleri giden aileleri yeni liderler aradılar. (Trump bunun en iyi örneğidir. Obama'yla derman bulamayan kitleler Trump'ta medet bulmuşlardı.)
Post-Modernizm'in ölüm fermanı Suriye İç Savaşı ile imzalanmıştır. Amerika'nın desteklediği cihatçı örgütlerden biri olan İŞİD'in (en azından kısmen) küresel saldırıları ve yurdundan kaçan Suriye'lilerin oluşturduğu göç dalgaları Küreselleşme kavramına ağır darbe indirdi. Ekonomik sorunlarını çözememiş Avrupa ülkelerinin ulusları dışardan gelen ''yabancı'' eylemlerle aidiyetlerini keşfettiler.
Bu aidiyete dönüş ve de bunun üzerinden yapılan siyaset şu an için iktidara gelebilecek güçte değildir. (Bu siyasetin en büyük temsilcilerinden olan Trump iktidara geldiğinden beri bin bir türlü sorunla karşılaştı ve o kadar sorun açtı.) Ancak Avrupa'da oluşacak herhangi bir tehditte kolayca iktidara yürüyebilir.
Suriye İç Savaşının başka bir yönü de tek kutuplu Dünya'nın yıkılmasıydı. Asya'da olumuş olan Rus, Çin, İran ortaklığı, Amerika'nın politikalarına engel oluşturdu. Ekonomik olarak da artık Amerika'nın karşısında durabilen bu ülkeler Amerika'yı tahtından etti.
Post-Modern dünyanın ölüm tarihi 8 Kasım 2016'dır. Trump'un başkan oluşuyla beraber uzun zamandır derinliklerde yaşayan üniter devlet anlayışı suyun üstüne çıktı. Şu an Amerika'da olan kavganın sebebi budur; Küreselleşme kültürüyle yetişenlerle, bunun karşısında olanlar birbirini yiyor. Bu kavga bana öyle geliyor ku ilerleyen yıllarda artacaktır.
Kısaca; Post-Modernizmin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Dünya başka bir döneme girmiştir. Bu yeni dönem iletişimin yüksek bir düzeye eriştiği fakat bireysel ve kitlesel farklılıkların daha fazla hissedildiği bir dönemdir. Modernizm gerçek vardır ve tektir der, Post-Modernizm gerçek vardır ve farklı maskeler takılabilir der.Post-Modernizm sonrası dönem ise gerçek var olabilir ve de herkes ona farklı yollarda yaratılabilir demektedir.
31.8.2017