21.asır dünyası bir garabetler dünyasıdır .Zira 2011 'e kadar bizim ülkemiz de olmak üzere dahil çoğu ağız ''Devlet saçma ya ,millet kavramı çöktü '' minvalindeydi .Ancak 2011 ile fitili atılan Arap Baharı ile Milliyetçilik tekrardan gündeme gelmiştir. .Lakin Türkiye'de milliyet kavramının ele alınıp ,değerlendirilmesi otuz hatta kırk yıl akamete uğradı .Bunun sebebi Türk Milliyetçiliğinin otuz -kırk küsür yıldır belirli bir parti etrafında yoğunlaşıp entelektüel zirvelerden ayrılmasadır .69 'dan beri siyasi sahada olan Türk Milliyetçiliği kendisini sorgulamaktan ,fikirsel eleştirilerden çok siyasi ve kulis kavgalarıyla teşrik-i mesaide bulundu .Milliyetçiler bu kavgalar ile uğraşırken milli kelimesi değerini yavaş yavaş kaybedip Neo -Liberal dünyada kendi sınırlı dünyasına sıkışıp kaldı .Herkes milliyetçiydi artık ,herkes Türk Dünyasının önemini Sovyetler denilen ihtiyar bir çatırdı ile kendi evinde infilak ettiği vakit kavramıştı .Halkın büyük kesiminin söylemsel olarak kabul ettiği milliyetçilik kendi fikirsel gelişim ve dönüşüm sürecini gerçekleştiremedi .Hareketli olarak başlayan bu fikir sürecin kendi içinde giderek durgun hale geldi .Kızıl Elmayı hedefleyen fikir akıncıları öyle bir hale geldi ki kendi cemiyetleri içinde birbirine düştüler . Milliyetçilik sadece belirli bir fikrin yahut bir takım örgütlerin karşıtı olarak oturtuldu düşünce dünyamıza ...
2000 ortası sonrası ise işler biraz değişti .Nesil ve onun anlayışı diğer nesile göre değişmişti .Milliyetçilik , artık bir grubun elinde değildi .Çoğu insan ki kendini tarihin dehlizinde meşale yaka yaka yahut akrabalarının kitaplıklarında solmuş kitaplarla hemhal olarak millet kavramına ulaştı .Ezbere uymuyorlar , toplum gelişimin içinde ise yer bulamıyorlardı.Ancak Evrim sürecinin içinde nasıl ki bir patlama oldu , Türkçülük fikri içinde yakın geçmişte böyle bir patlama oldu .Modern sonrası Dünyada kendini tanımlamakta zorluk çeken gençliğin hatırı sayılır bir kısmı bu damara sığındı ,bu damardan akan kanla kendini besledi .Doğan hareketin kendi içinde hataları başka bir baharın konusudur .Bizim diyeceğimiz odur ki ; Madem ki yıllarca uyuyan dev bir haşmet ve gümbürtü ile uyanıyor o zaman icap eder ki bazı kavramları yeni algılarla yorumlamak gerekir. Bu yazıda iki kavram ele alacağız ; Millet ve Devlet
Evvela Milletin aslında millet olmadığı ile başlayalıö .Millet ; İslamdan gelme bir kelime .Türk aydının ''Nation '' kelimesine karşı kendi dünyasında bulduğu akis .Halbuki Kuran ''Millet-i İbrahim '' derken İbrahimin ailesini kastetmiyor.Kast edilen İbrahime uyanlardı ,İbrahimle aynı düşü görenlerdir .
Fransada olan infilak sonrası '' Nationalite'' kavramı ortaya çıktı .Bu kavramın üzerine infilak sonrası Avrupa aydınları hayli kafa yordular .Mill'e göre Millet ; özgür yaşmanın ön koşuludur .Milli kimliğin inşası -yani milli birliğin esası birlik içinde kamuoyu oluşturmaya bağlı , tüm milletin aynı ağızdan duyması -veya tüm kulakların aynı kanalları kullanması -
Alman düşünürü Henrich von Treitschkeye göre ise Devlet kavramının dayanağı milletin kendisidir .Milliyet her şeyden öncedir - o zamanın en büyük tanrısı Demokrasiden bile -
19.Asır dünyasında iki farklı millet görüşü vardı ;
1.Ortak .menfaat ve yaşama atıf yapanlar
2.Tarih ve Kültüre atıf yapanlar .
Biz de ise işler biraz karışıktı .Zira milletin kendisi ilk başta ''Millet ''değildi ki , biz de evvela millet dini cemaatlerin tanımı için kulanılır -yani doğru anlamıyla - Tanzimat sonrası aydınlarımız ise '' Nationalite'''yi ''Millet'' olarak çevirerek Türk Düşünce Dünyasında çarpık bir kavram doğururlar .Aydınımız 1860 lı yıllarda bu çocuğun namını Osmanlıda yaşayan halkların tümüne verir . Ne hazin bir manevra ! Babasının ölümüne dayanamayan çocuk mirası herkese dağıtarak babasını kurtarmaya çalışıyor ! Bu ailenin temelinde ,ailenin yaşama elektiriğini üreten Türk ise kendini uzunca yıllar sonra kendi içinden değil dışarının ağızlarından duyar .Kendi unutulmuş yahut - ilgilenilmemiş -tarihini başka kalemlerden okur .Anlar ki onun için tarih miladi 1299 da değil kadim çağlarda başlıyor .Hükümdarının soyunu dayandırdığı Al-i Oğuz aslın da onunda soyu !
Bu kavrayışın duygusal ilk dışa vurumu Mehmet Emin Yurdakul'un ''Ben bir Türküm !Dinim cinsim uludur ! '' dizesidir .Fikir olarak incelenmesi iki adamla başlıyor ;Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp .
İkisi de aynı fikirde birleşiyor ; İmparatorluğu kuran millet , imparatorluk yıkılırken de ona çare bulacaktır .Peki Türk milleti nasıl olacak ? Yani yüzyıllardır yüzüne bakılmamış şimdi de yıkılan ülkeyi kurtaracağı umudunu beslediğimiz yığınlara nasıl millet diyebiliriz ? Eğer ki yığın aynı kültürün , aynı terbiyenin ,aynı geçmişin ve geleceğin ,ve kutsal düşün (Akçura burada Gökalptan ayrılır onun dileği dinin vicdana çekilmesidir .) evlatıysa bu yığına millet denir .
Bu fikir istediği hakimiyete Mustafa Kemal Atatürk döneminde ulaşır .Mustafa Kemal iyi bir milliyetçiydi .Yaptığı her uygulama Gökalp 'ın ve Akçura 'nın muştuladıklarıdır .Öldükten sonra evvelden padişahına kul olan millet yurttaş olmaya evrilmişti (yurttaş sol tandanslı bir kelimeyse de bir millet için ideal bir tanımdır .) Ulus bundan sonra çıkıyor ,onu anlatmaya değmez .Çünkü köksüz !
21.asırda Milliyetçilik nasıl tanımlanmalı ? Zira bu çağda etnik kavramı daha etkilidir ve din bir millet için belirleyici bir neden değildir .O zaman nasıl bir tanım yapmalıyız ? Bizim kalemimizden çıkan şöyle bir şey ;
Millet : Aynı kültürün , dilin ,menfaatin ve gelecek umudunu taşıyan topluluk .Aynı toprak parçasına sahip olmak gibi bir gerek yoktur .Milletin içinde bulunan etnik unsurlar öyle yada böyle baskın kültürün etkisinde kaldıkları için o milletten sayılır .Bir ülkede hangi topluluğun milletin adını alabileceğine bakmak istiyorsak nüfusa , en etkin olan kültüre ve en çok konuşulan dile bakmamız gerekir .
Devlet
Devlet büyük konu onu bir çırpıda anlatmak imkansız .Şöyle körpe bir tarfini yapabiliriz ; Milleti oluşturan her bireye karşı sorumlulukları olan , her bireyin de ona karşı sorumlulukları olan kurum .Devlet modern çağda gücünü halkın kendisinden alıyor .Bu cümle mühim , demek ki halk devletin her önemli adımını takip etmek zorundadır .
Son Söz :Başlığı Oluşturan Sorunun Cevabı
Eğer bir kutsiyet aranıyorsa bu yapay bir kılıf devlette değil millet de aranmalı .Fakat millet dediğimiz topluluk da hata yapar .Demek ki millet de kutsal değildir .Bu noktada denilebilir ki ; Önemli olan beden değil ( Devlet ) ruhtur (millet ) .
EK -1
Yazı kronolojik açıdan 1923 -2000 arasını boş geç geçiyor o yüzden iki farklı açının düşünürünün millet görüşünü buraya koymak faydalı olacaktır
''Türk olmak için Türk ırkının maddi ve manevi hasletlerini tevarüs etmek icap eder. Binlerce yıllık tarihi hayatların milletlere verdiği bir terbiye vardır ki o öyle birkaç yılda ve hatta asırda elde edilemez. Asırlardan beri kılıç sallamış ve ömrünü er meydanında geçirmiş Türk milletinin bir çocuğu ile asırlardan beri sahtekarlık ve dolandırıcılıkla yaşamış Yahudi milletinin bir çocuğu nasıl müsavi olabilir? Aynı günde doğan bir Türk çocuğu ile bir Yahudi çocuğunu aynı terbiye müessesine alıp ikisine de yalnız esperanto dili öğretseler ve aynı şartlar altında aynı terbiyeyi verseler bile muhakkak ki Türk çocuğu yine yiğit, Yahudi yine korkak olacaktır. Türk çocuğu yine doğru, Yahudi yine sahtekâr yetişecektir.
Türk ordusunda en seçme ve kahraman unsur daima Kastamonu, Çankırı, Taşköprü, Tosya ve havalisinde yetişen neferlerdir. Niçin? Çünkü buradaki Türkler Orta Asya'dan nasıl geldilerse öyle kalmışlar, hiç karışmamışlardır. Savaş meydanlarında yüzde hesabıyla en çok şehit düşenler de bunlardır. Halbuki Kastamonu ve civarı köylüsü ne gösterişsiz mahluktur.
-Hüseyin Nihal Atsız , Türk Irkı :Türk Milleti
Mazide ortak zaferleri olan,aynı şeylere inanan,aynı şeyleri isteyen
menfaatleri müşterek aynı çatı aynı bayrak altında yaşamak isteyen insan topluluğu .. Milleti millet, yapan birlikte yaşamak arzusudur. Bu arzu tarihten gelir. Bu arzu müşterek inanışlardan gelir. Bunu kuvvetlendiren kan, dil gibi başka unsurlar da vardır. Bunlar biyolojik faktörlerdir ve hiçbir mana ifade etmezler. Fakat insanı insan yapan, insanı eşref-i mahlukat yapan hayvan-ı natık oluşudur yani insanın kafası vardır, aklı vardır, düşüncesi vardır, Vicdanı vardır. Madem ki, kafasına ışık veren inançlarıdır, madem ki, bütün hayatını belli bir istikamete sürükleyen imanıdır, o halde hattı zatında milliyeti yapan en kuvvetli faktör imandır, inançtır. Sosyalizm İslamiyet'ten haberi olmayanların İslamiyet'idir.
-Cemil Meriç ,11 Şubat 1977 tarihli konuşmasından