"Yaylasından inmişler...
Üç kız bir ana
Çıkmışlar dama
Ağlarlar yana yana"
Bugün, daha önce birkaç yorumunu dinlediğim harika bir Kars türküsünün, Üç Kız Bir Ana'nın bütün yorumlarını dinleyeyim dedim. Yazımın sonunda paylaştığım ifaya denk gelmek bugün hisseme düşen büyük fakat çok büyük bir nasip oldu.
Ayrıntılarına [1]'den ulaşabileceğiniz bu türkü, 1940'larda Kars'ın Sarıkamış İlçesi'inin Iğdır köyünde (bu köy bugün Selim ilçesine bağlı olup Iğdır iliyle alakası yoktur) yaşayan bir adam ve onun eşi ve üç kızının yaşadığı acı bir hadiseyi anlatıyormuş. Yayla vakti geldiğinde hasta olduğu için yaylaya eşi ve kızlarını kendisinden mahrum gönderen adam, onlar yayladayken vefat etmiş. Eve gelip eşini ve babalarını ölmüş bulan kadın ve üç kızı ağlamaya, ağıt yakmaya başlamış. Bu acı olaya şahit olan halk ozanı Kurbani Kılıç da bu türküyü yakmış. Türk mitolojisine "Türkü Tanrısı" sıfatıyla girmeye hak kazanmış, medeniyet mimarlarımızdan rahmetli Muzaffer Sarısözen ise onu kendisinden derlemiş.
Daha önce çok defa dinlediğim türkü, hikayesini öğrendiğimde anlam kazandı. Hele hele onu yakanın oğlundan dinleyince!.. İşte bu, eseri adeta yeniden yarattı. Dinleyeceğiniz kaydın icracısı Kurbani Kılıç'ın oğlu Ali Feza Kılıç'tır. Kendisinin ilk kez bugün dinlediğim Davudi sesi, memleketin yaşayan en iyi sesi olabilir!
Benim internet-i müstakim dediğim bir şey var. İnsana vakit öldürten, manasız şeylerin peşinde sürükleyen değil, onun ruhunu, aklını, fikrini, istidadını güzel içeriğiyle besleyen internet. Mevcut mesleğini okuldan ziyade ("okul"a iki yüksek lisans ve bir Amerika doktorası dahil) internetten bulduğu ders ve makeleler vasıtasıyla inşa etmiş biri olarak internet-i müstakimi layıkıyle anlatmam imkansızdır. Binlerce değerli müzik, görsel sanat eseri, makale, şiir, her konuda kaynak internette mevcut, ama sadece müstakim kısmında; geri kalanı çer-çöp!
İnternetin kıyısında köşesinde kimse tarafından allanıp pullanmadığı için meşhur olmamış, oysa kıymeti şöhretine muvazi olmayan nice defineler gizli. Bu defineleri bulmak, ancak internet-i müstakim müdavimlerine nasip oluyor. Bu türkünün bu yorumu, işte öyle bir definedir.
Ali Feza Kılıç Bey'i hemen facebook'ta bulup arkadaş olarak ekledim, zira facebook benim için internet-i müstakimin en temel öğesidir. O, tesadüf ettiğim değerli insanları, kendilerinden bir şey öğrenebileceğim, saygı duyabileceğim, sayelerinde kendimi geliştirebileceğim yazar, çizer, şair, tarihçi, hukukçu, ve sair büyüklerimin yirmi dört saat sohbetine mazhar olabileceğim, onlara sesimi duyurabileceğim bir platformdur. Mevcut birçok değerli entelektüel bağlantımdan da bu şekilde arkadaşlık ricasında bulunmuştum.
Ben kendimce doğru bildiğim internette zevkle yüzerek, keyifle gezinerek onlarca define bulmuş biriyim. Bulduğum definelerden biri, tamamen ücretsiz indirilebilen bir Türk Söylence Sözlüğü'dür [2]. Bir diğeri, Azerbaycan filmleri arşivi [3] idi. Bulduğum birçok değerli insan şu anda sosyal medyada iletişim kurabildiğim kimselerdir. Bulduğum birçok enfes sanat eserinden biri işte bu türkü ve onun hikayesi ile eşsiz icrasıdır. Bu lezzete vesile olan hizmetin sahibi Düş Hekimi Yalçın Ergir'e [4, 5] (kendisi hem diş hekimi hem düş hekimiymiş) minnet ve saygılarımı sunuyorum.
İnterneti ya müstakim kullanacağız, ya da içinde sakim olacağız. Diyarbakırlı Said Paşa'nın:
"Korkma düşmandan ki âteş olsa yandırmaz seni
Müstakîm ol Hazreti Allah utandırmaz seni"
mısralarını,
"Korkma internetten ki âteş olsa yandırmaz seni
Müstakîm ol Hazreti Allah utandırmaz seni"
şeklinde söylemenin zamanı artık geldi kanaatindeyim. Yeni çağın bu en büyük nimetini ve en ölümcül zehrini kullanmada Allah bizleri utandırmasın!
Notlar:
[1] http://www.ergir.com/2014/3_kiz_1_ana.htm
[2] https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/3/34/Turk_Soylence_Sozlugu.pdf
[3] http://www.kinofilm.az/azerbaycanfilm
[5] https://www.youtube.com/user/yalcinergir
[6] Müstakim: Doğru, düz
[7] Sakim: Hastalıklı, bozuk, sakat