Deniz eylülde bir başkadır.
Yok, henüz temmuz ayındayız.. Denizi seyrettiği falan da yok. Barbunya pişirirken dalmış olmalı. Benlikler değişir çünkü, hayatlar değişir, geçmiş ve gelecekte değişir. Us da mekan da değişir.
Kadınlar barbunyayı nasıl isterse öyle pişirir.
Dışarısı hala sıcak
Evin sesinde sessizlik var. Evi temizleyip, barbunyayı ayıklayıp, aklını didiklerken garip şeyler olacağı hissi, sessizlikten ona ulaştı. Radyoyu açtı, hotel california çalıyor. Mutfak dolaplarından kıvırcık saçlı bir genç kızın gölgesi geçti. Masanın yanında duran boş iskemle 'sen ağlama' dedi. Ayakta kalmış sevgiliye bir kedi tünemişti. Bilirsiniz, birilerinin bir yerlerde hep durduğuna inanılmak isteniyor. Müziğin sesi ile dağılmıştı tedirginlik. Memnuniyetle masadaki kuru çiçeklere gülümsedi. (sahi ya kaç gün geçmişti sarı çiçekler verileli) Çiçekleri sera sevinciyle alışını hatırladı. (bu arada sarı gülün manası masumiyet değil kıskançlıkmış).Çiçeklere bir de yanılgısı için gülücük atacaktı ki yaz geldiğinde ne çok uyuyorsun diye fokurdadı ocaktaki çay.
Oldukça yavaş geçince zaman, bir dürbün alıp insanı izlermiş canı sıkılan mavi çizgili sürahiler.
Yalnızken eşyaların dilini çözermiş insan.
Eylüle çok var. Körfez de o kadar uzakta değil.
Kadınlar barbunyayı nasıl isterse öyle pişirir.
Bir koca bardak su içti. (Yılları hatırlatan )
Dışarısı hala sıcak.
Salonda topuk sesi var. Gözlerini gezdirdi odanın sınırlarında. Topuk sesi durdu işte tam şurda. Kırmızı abajur 'soyma, giyinik kalsın' dedi. Eşyalar zaten giyinikti.Abajur bunu kimin için dedi? Hıkkk! hııkkkk! Boğazından garip sesler geldi. Onca şeyler içinde çıplak bir çığlık gibi hisetti kendini. Tuhaftır, garipsemedi.
Okyanuslar çıplaktır ve çığlıktır. Ve bazen, öylesine güçlü ve kadınsı
Eteğimizde ki sevgiler cennetin kapı komşusu
Kabukları soyulmuş barbunya tanelerini tencereye attı.
Kadınlar barbunyayı nasıl isterse öyle pişirir...