By Burçin Öner on Çarşamba, 14 Şubat 2018
Category: Kültür ve Sanat

NİCE MUTLU GÜNLERE…

Malûm bugün 14 Şubat Sevgililer Günü… Öncelikle gerçekten samimi duygularla bu günü yaşayan herkesin Sevgililer Gününü kutluyorum. Ancak hazır aylardan Şubat, günlerden 14'ü olmuşken bahaneyle bilmemiz gereken birkaç gerçeğin varlığından da söz etmek istiyorum.

Dilerseniz öncelikle 14 Şubat'ın mazisini bir inceleyim. Öyle ya 14 Şubat sadece kış ayının en soğuk günlerinden biri olan Allah'ın yarattığı sıradan bir gün değildir, herhalde… Vardır bir kerameti.

İlk rivayet şudur; 14 Şubat'ın tarihi eski Roma İmparatorluğu'na kadar uzanmaktadır ve özellikle Roma halkı için oldukça önemli bir gündür. O zamanlar, inançlarına göre; Roma tanrıçalarının kraliçesi olan ve aynı zamanda "kadınlık ve evlilik tanrıçası" diye bilinen Juna'ya saygı günü olarak kutlarlardı. Aynı zamanda bir gün sonra, 15 Şubat'ta başlayacak olan "Lupercalia Bayramı'nın" da arife günü olduğu için de önem verirlerdi.

Bu bayram halkın genç nüfusu için oldukça önem taşırdı. Çünkü yaşantıları katı kurallar içinde geçen gençler yalnızca bu bayram süresince birbirlerinin eşi olabiliyorlardı.

Peki, eşler birbirlerini nasıl seçerlerdi? Öyle bir seçim yoktu tabi ki… "Lupercalia Bayramı'nın" arife günü, yani, 14 Şubat'ta yapılan bir çekiliş sonucu hangi bayanın hangi erkekle bir çift oluşturacağına karar veriliyordu. Romalı genç kızlar isimlerini küçük kâğıtların üzerine yazıp bir kavanoza koyuyorlar; erkekler ise kavanozdan bu kâğıtları çekerek hangi kızın ismi yazıyorsa o kızla bayram eğlenceleri boyunca beraber oluyordu. Bu da günümüzün medeniyet beşiği olarak tabir edilen yerlerde kadına verilen değerin (!) en güzel örneklerinden biri olsa gerek. Daha sonra, güya, bu birliktelikler süresince birbirlerine âşık olan çiftler evlenebiliyorlardı da… Aksi halde süre dolunca büyü bozuluyor "Sindirellalar", "Kül Kedisine" dönüyor, eski kısıtlı hayatlarına geri dönüyorlardı.

Gelelim ikinci rivayete… Hikâyenin geçtiği yer yine bilindik; Roma… Roma İmparatoru 2. Claudius, Roma'yı kendi katı kurallarına göre yöneten zalim bir hükümdar olarak senaryoda kendisine yer tutmaktadır. Onun için en büyük sorun ordusunda savaşacak asker bulamamaktı. Ona göre bunun tek sebebi Romalı erkeklerin eşlerini ve ailelerini bırakmak istememeleriydi. Bu yüzden de Roma'daki tüm evlilik ve nişanları kaldırdı.

Ancak bilmediği bir şey vardı; filmlerde, her zaman başrol oyuncusu gözü kara bir cengâverdir. Tabi bir de senaryo yabancılara aitse, mutlaka iman (!) sahibi kişilerdir. İşte bizim hikâyemizde de durum böyle… Kahramanımız "Aziz Valentinus"…

Aziz Valentinus, bu durumdan sonra, gezerek vaazlar veriyor ve İmparator'un hatalı olduğunu anlatıyordu. Hatta bununla da kalmıyor, imparator Claudius'un yasağına rağmen kilisede gizlice çiftleri evlendirmeye devam ediyordu. Valentine'in bu yaptığı İmparator tarafından öğrenilince sonunda yakalandı ve hapse atıldı. [1]

Böylece Valentinus'un hapiste olduğu günlerde yaşananlar efsaneye dönüşerek günümüze kadar ulaşmıştır:

"Hapishaneyi korumakla görevli gardiyanın kız kardeşi Julia'nın gözleri doğuştan görmemektedir, gardiyan Valentinus'un anlattığı İsa ile ilgili öykülerin arasında körlerin gözlerinin açıldığını öğrenince, kardeşini gizlice Valentinus'un yanına getirir. Julia çok güzel ve zeki bir kızdır. Günlerce beraber olurlar, Valentinus ona Roma tarihini, doğanın yapısını, aritmetiği ve Tanrı'ya yönelmeyi öğretir. Julia, dünyayı Valentinus'un anlattıklarıyla görür, onun bilgeliği ile aydınlanır, güçlenir ve teselli bulur.

Bir gün sorar;

- "Valentinus, Tanrı gerçekten dualarımızı duyar mı?"

Aziz gülümser;

- "Evet, her birini."

Julia;

- "Her sabah ve her gece ne için dua ettiğimi biliyor musun? Görebilmek için dua ediyorum, senin bana anlattıklarını görmeyi çok istiyorum.",

Valentinus;

- "Tanrı bizim için en iyi olanı yapar, yeter ki buna inanalım."

Julia, yere diz çöker ve:

- "Böylesine inanmak istiyorum, yardım et."

Beraberce duaya başlarlar. Birden hücrenin içerisi altın renkli bir ışıkla aydınlanır ve Julia haykırır;

- "Valentinus, görüyorum, görüyorum."

Valentinus duaya devam etmesini söyler. Ertesi gün Valentinus'un ölüm emri gelir, Aziz Julia'ya son bir not yazar, Tanrı'ya hep yakın olmasını öğütler ve notun altını "Senin Valentine'ından" diye imzalar. Mektup, ertesi gün Julia'ya ulaşır, o günün tarihi 14 Şubat 270′dir. Valentinus, sonradan Papa I. Julius tarafından "Porta Valentini" adı verilen bir kemer kapısının altına gömülür (Şimdi orada, yani, Roma'da Praxedes Kilisesi vardır.)

Julia, mezarın yanına pembe çiçekler açan bir badem ağacı diker. Günümüzde sevginin ve dostluğun simgesinin badem ağacı olması buradan kaynaklanır.

Romantik aşk ile Valentine arasındaki bağlantı ilk olarak 14. yüzyıla ait kaynaklarda görülmektedir. 1381 tarihli Parlement of Foules adlı kitaba göre, Fransa'da ve İngiltere'de 14 Şubat geleneksel olarak kuşların çiftleşme günü olarak bilinmekteydi. Günün bu özelliğinden dolayı sevgililer birbirlerine güzel sözler yazan notlar vermekteydi ve bu notlarda birbirlerine Valentine diye hitap etmekteydiler.

Zamanla 14 Şubat sevgililerin, âşıkların birbirlerine aşk mesajları yolladığı bir gün haline gelmiştir. 1800'lü yıllardan sonra Amerika'da Esther Howland'ın ilk "Sevgililer Günü" kartını yollamasından bu yana günümüzde daha çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay olmuştur." [2]

Bilindiği gibi batılı devletler üstlendikleri misyonun hakkını vermeyi iyi bildikleri için bu tür efsaneleri, özellikle de Hristiyan dinini yaymaya yarayacak olan efsaneleri, ihraç etmeyi iyi becerirler.

Maalesef başta Türkiye olmak üzere Müslüman çoğunluklu olan birçok ülke bu efsanelerin heyecanına kapılıp aslında samimi duygularla bu tür günleri kutlama eğilimine gidiyor.

Aslında insanların morallerini arttırmak, sevgilerini perçinlemek, bağlılıklarını güçlendirmek için bu tür günlere ihtiyaç duydukları su götürmez bir gerçektir. Fakat bunun için ta Eski Roma İmparatorluğu'ndan kalma efsanelere hiç ihtiyacımız yok. Binlerce asırdır tarih sahnesinde şanı ve şerefiyle yerini almış necip bir millet olarak böyle özel günler oluşturmak için çok hikâyemiz var. Meselâ, bir tanesi 30 Haziran…

30 Haziran biz Türklerin "Sevgililer Günü" olabilir. Neden mi 30 Haziran? İşte cevabı:

"30 Haziran Azerbaycan'da bir süredir "Sevgililer Günü" olarak kutlanmaktadır. 1989 yılında evlenen İlham ve Ferize'nin düğün günü olan bu gün, Azerbaycan'ın tarihine, İlham ile Ferize destanını getirmiştir.

Artık bir kaç yıldır Azerbaycan'da Sevgililer Günü gibi kutlanan bu günün tarihi, sadece karşı cinse karşı olan sevgiye değil, aynı zamanda vatana olan sevgiye de bağlıdır. Bu gün Azerbaycan'ın bağımsızlığının önemi, bu yolda vatanı için şehit olan İlham ve onun yokluğuna, baş veren vahşete dayanamayıp intihar eden karısı Ferize ile doğru orantılıdır.

1990 yılı, Ocak ayının 19'unu 20'sine bağlayan gece, Bakü'de Rus orduları bağımsızlıklarını haykırmak için sokaklara dökülen yüzlerce insanı katletmiştir. İnsanları tanklarla ezip geçmişlerdir. O gün, vatanını, milletini seven kimse evde duramamış, koskoca Sovyetlere karşı sokaklara dökülmüştür. Böylesine bir birlik ruhuna ve inanmışlığa tahammül edemeyen Rus ordusu o gün yüzlerce silahsız, masum insanı katletmiştir. İşte onlardan biri de, vatan sevgisini her şeyden üstün tutan İlham'dır.

30 Haziran 1989 tarihinde evlenen çiftin düğün günleri olan bu gün Azerbaycan'ın Sevgililer günü olarak tarihe geçmiştir. 20 Ocak 1990 günü, Azerbaycan uğrunda şehit olan İlham'ın sevgili karısı Ferize, sevgilisinin cenazesinde herkesten gizli ona bir söz vermiştir. Sevgilisinin cenazesinin yanından saatlerce ayrılmayan Ferize, daha sonra gidip İlham'ın kıyafetlerini toplamış, onlarla sohbet etmiş ve sonra sirke içerek hayatına son vermiştir. Bu ayrılığa dayanamayanlar bari kabirde birlikte olsunlar diye onları Bakü'deki şehitliğe yan yana defnetmişlerdir.

Birisi Vatanı uğrunda, diğeri vatanı uğrunda ölen sevgilisi uğrunda can vermiştir. Aslında onlar, ölmediler; bu destan sayesinde Azerbaycan'ın tarihine ve tüm Türk Milleti'nin kalbine ebedi olarak yazıldılar." [3]

Mademki bizim de bir "Sevgililer Gününe" ihtiyacımız var, öyleyse tüm Türk Dünyası bir araya gelsin ve bizim "Sevgililer Günümüz" olan 30 Haziran'a sahip çıksın. Tıpkı Azerbaycan gibi…

Ve tıpkı şairin dediği gibi:

"Her insan kendi kaderini yaşar diyorsak, İlham'la Ferize'nin aşkını özlüyorsak,

İşte bugün o gündür; sevgililer günümüz.

Öyle bir sevelim ki hiç solmasın gülümüz."

1.http://www.turania.net/qutlamalar/4386-30-iyun-sevgililer-gunu.html

2.http://www.yenimakale.com/sevgililer-gunu-tarihi.html

3.http://www.haberkalem.com/haber/1277-sevgililer-gunu-ille-de-olacaksa.html

Related Posts

Leave Comments