Kitap okur musunuz?
Evet evet size sordum. "Kitap okur musunuz?"
İsterseniz sorumu biraz daha açayım sizler benimle aynı ülküde buluşan arkadaşlar ülkücüler, Türkçüler, Turancılar "kitap okur musunuz?"
Hemen öyle tabi ki demeyin. Okumuyoruz kardeşim bal gibi de okumuyoruz. Neden diye soracak olursanız, anlatayım dinleyin.
Geçen cumartesi evde oturuyor kitap okuyor çay içiyordum. Sonra aklıma geldi birden elimde ki okuduğum kitap (Geçitteki Ülke) bitince serinin devamı niteliğinde ki kitap olan Darağacı ben de olmadığı için hem bir gezmiş olurum hem kitabı alır gelirim niyetiyle evden çıktım.
Oturduğum civarda bir tane kitapçı var, o da bugün kapalıdır. Arada bir ona uğruyorum ikinci el neler gelmiş bir bakıyorum. Kitapçı muhabbet etmeyi seven hoş bir adam ama biraz eskide kalmış hala o eski 68 kuşağı derler ya oralarda yaşıyor. Anlayacağınız biraz gomunist ama ne yaparsın çevrede ondan başka da yok. Her gittiğimde aldığım kitaplara bakar "bunları mı beğendin" diye sorar ayaküstü iki dakika bir muhabbet ederiz. Gözüme kestirdiğim olursa alıyorum olmazsa hayırlı işler deyip çıkıyorum.
Malumunuz artık genellikle alışveriş merkezlerinde ki kitapçılarda daha çok çeşit bulunduğu için orada bulurum umuduyla alışveriş merkezine gittim. Gittiğim alışveriş merkezinde İki kitap mağazası birden var. Oldum olası alışveriş merkezlerinden hazzetmem ama ne yapacaksın mecbur. Hem işin içinde kitap almak var ya seve seve gittim.
Alışveriş merkezine adımımı atar atmaz doğruca hiçbir yere sapmadan en üst kata çıktım. Hemen alıp çıkayım diyerekten kitap mağazasına bir hışımla girdim. Birkaç kitap baktım indirime girmiş olanlar, tarih kitapları, felsefe vs.
Ayda yılda bir gitmeme rağmen her gittiğimde "yok" cevabını aldığımdan bir yandan da kendi kendime "ulan sen bizimle dalga mı geçiyorsun?" diyecekler diye içimden geçiriyorum. Çünkü; her gittiğimde önce kendim bir göz gezdiriyorum bulamıyorsam görevliye danışıyor bilgisayardan baktırıyorum. Sonra da "yok beyefendi" cevabını alıyorum. Bir tane kitap daha soruyorum "yok beyefendi" diyorlar.
Sonra yine her zaman yaptığım gibi kitabı alacağım bölüme yöneldim Türk Edebiyatı bölümüne baktım. "Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun bir tane kitabı olmaz mı be?" diye sesli düşündüm galiba ki yanımdan geçen görevli "buyurun beyefendi" dedi. Ben de buyurdum Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun Darağacı kitabını arıyorum" dedim. Kız hem yazarın ismine hem de kitabın ismine çok şaşırdı. "Ne kitabı bu beyefendi Deniz Gezmişi mi anlatıyor?" diye sormaktan geri kalmadı. "Yok Deniz Gezmiş falan değil" dedim. Bilgisayarın başına geçti tekrar söyledim kitabı ve yazarı maalesef yine hüsran hep hüsran. Gelmişken Cengiz Dağcı'nın O Topraklar Bizimdi kitabını sorayım dedim, maalesef o da yok.
Neyse öbürüne gittim orada da yok. Hiçbir aradığım kitap kitapçıların raflarında yok. Yukarıda da anlattığım gibi bunu ilk defa yaşamıyorum. Kitapçılara dikkat edin giderseniz raflarda en önde genellikle ya Kürk Mantolu Madonna ya Benim Adım Kırmızı gibi kitaplar var. Ben de mecbur internetten sipariş verip getirtiyorum. Peki ben getirtiyorum ama raflar ne olacak?
Tüm bu olanlar gösteriyor ki ülkücüler, Türkçüler ve Turancılar olarak deme ki az okuyoruz. Millet olarak okumuyoruz ya da çok az okuyoruz. Araştırma sonuçlarına bakılacak olursa Türk milleti olarak kitap okumak için günde sadece "bir" dakikamızı ayırıyoruz. En fazla okuyanlar tabi ki sizin de tahmin edebileceğiniz gibi Japonlar.
Yukarıda örneğini vermiş olduğum kitaplar gösteriyor ki Türk Edebiyatı'nın mimarı konumunda olan kişileri bile tanımıyor ve okumuyoruz. Üzgünüm ama söylemek zorundayım, Hüseyin Nihal Atsız ve Ziya Gökalp'i bilmeyen ülkücüler gördüm.
Neden okumalıyız?
Sorusuna verilecek cevaplar kişiden kişiye değişebilir. Benim kişisel görüşüm öncelikle "kendin için oku" olur. Kişinin kendisine olan öz saygısından yola çıkarak diyebilirim ki "önce ben olmalı sonrasın da biz olmalı!"
Diğer bir konu okuyan kişinin alternatifleri çoktur. Örnek verecek olursak;
Televizyonda size verileni izlersiniz. Ancak okuduğunuz zaman televizyonda ya da internet ortamında size sunulanın aksine çok daha geniş bir tercih özgürlüğü size sunulmaktadır. Yine örneklerle devam edelim herhangi bir toplumsal olay ya da tarihsel bir durum karşısında birey televizyon izlerken veya internet ortamında kendisine sunulanın dışına çıkamayacaktır. Çünkü televizyon kanallarının da belli bir ideoloji doğrultusunda hizmet ettiğini biliyor ve görüyoruz. Beraberinde reyting kaygısıyla olaylar ve durumlar çarpıtılabiliyor.
Kitap okuyan kişi tarafından düşünecek olursak elbette yayınevlerinin de belli bir yayın politikası ve bir ideolojisi mevcut ancak bu durum okurun tercihlerini kısıtlayacak boyutlarda değil. Her türden birçok yayın mevcut. Kimisi Osmanlı'yı över, kimisi yerer. Kimisi sosyalizmi över kimisi kapitalizmi ama neticede okura hitap edebilecek mutlaka bir kitap mevcuttur. Ama bunu televizyonda göremezsiniz bu kadar çok tercih seçeneği mevcut değildir.
Üçüncüsü okuyan kişinin olaylara ve durumlara bakışı okumayanlara göre farklıdır. Çünkü okuyan kişi bunu daha önce bir yerlerde okumuştum diye konu üzerine yargıda bulunabilir. Özellikle bu durumu tarih ve toplumsal konularla ilgili okuyanlar daha çok yaşar diye düşünüyorum. Şeyh Edebali'nin dediği gibi "Geçmişini bil ki geleceğe sağlam basasın."
Diğer bir söz ise "Tarih tekerrürden ibarettir."
Tarihi iyi bilirsek tekerrür ettirmeyiz. En azından ana hatlarıyla bu ilimden yeterince faydalanıp kendimizi geliştirmeliyiz. Tarih ilmi yaşamış olduğumuz coğrafyanın Türk milletine dayatmış olduğu bir zorunluluktur.
Son olarak kitap okuyan kişi güzel konuşur. Kelime haznesini geliştirir, daha düzenli cümleler kurmasına yardımcı olur ve bu da Türkçe'mizin gelişmesine katkıda bulunur.