Ben de bir şeyler söylemek istedim Ozan Arif'in ardından.
Robin Sharma'nın konusu kişisel gelişim olan "Sen Ölünce Kim Ağlar" adlı bir kitabı vardır.
Bir yerinde şöyle der:
"Siz öldüğünüzde ardınızdan kim ağlayacak? Bu gezegenden gitme ayrıcalığına ulaştığınız zaman kaç yaşamı etkileyeceksiniz?"
Görüyorum ki pek çok yaşamı çok fazla etkilemiş Ozan Arif.
O pek çok yaşamın da başka yaşamları etkilediğini düşünürsek, bu durumu suya atılan taşın oluşturduğu halkalara benzetebiliriz. Halkalar büyüdükçe gözden kaybolur, biz göremeyiz; ama var olduğunu biliriz. Bazen ölüm bile gelse, dalgalar yayılmaya devam eder.
Ozan Arif de gördüğüm ve anladığım kadarıyla çok büyük dalgalar oluşturmuş yaşamında. Öyle ki, Okyanus dalgaları misali...
Kendisini birkaç yıl öncesine kadar tanımazdım. Hayatın farklı kulvarlarında yürümüşüz, ya da benim cahilliğim diyelim. Yakın bir arkadaşım sayesinde tanıdım, çok söz ederdi.
Bazı şiirlerini okudum. Genellikle temaları, insani evrensel değerler... Vatan sevgisi, insan sevgisi, özlem, vefa...
İdealist, dava adamıymış belli ki. İdeallerimiz farklı olsa da ben; dik duran, eğilmeyen, bükülmeyen, atmayan satmayan insanların önünde saygıyla eğildim her zaman. Ozan Arif de onlardan biri oldu.
Yakın zamanda, sosyal medya üzerinden oğlu Mehmet Alp Şirin'i tanıma şansım oldu. O da çok değerli bir genç. Hani "Babasının oğlu" derler ya, tabir caizse aynen öyle.
Youtube'dan cenaze törenini izledim. İnsanlar sel olmuş Samsun'a akmış. Çok etkilendim, ama Mehmet Alp'in bir cümlesi o kadar etkileyiciydi ki, burnumun direğini sızlattı, baba acısını bilen biri olarak...
"Ben babamı kaybettim." dedi...
Evet, gitmek için çok erkendi; ama insan gidecekse böyle gitmeli...Keşke olabilse...
Dileyelim ki bu gezegenden başka Ozan Arifler de geçsin; ki onların güzelliklerinden biz de nasibimizi alalım, başka yaşamlar etkilenebilsin.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.