By Yasin İzgi on Pazartesi, 25 Mayıs 2020
Category: Kültür ve Sanat

TEPEDELENLİLER

​Yanyalı Ali Paşa, nam-ı diğer Tepedelenli Ali Paşa, doğum yeri olan Yanya'da 1788-1822 yılları arasında tam 34 yıl valilik yapmıştı. Ölene kadar bu görevde kaldı. Arnavutluk'ta bunca yıl görev yapan bu isim "Anadolulu Ali" diye anılırdı. Bölgede gücünün artması ve merkezi yönetimin zayıflığı sebebiyle Osmanlı'ya isyan etti. II.Mahmud zamanında gerçekleşen bu isyanı Gürcü asıllı Hurşid Ahmed Paşa bastırmış, Tepedelenli ise sonuçta teslim olmuştu. İleride isyan hareketlerine devam edeceği düşünülerek idamına karar verilince silahına davranmış ve vurularak öldürülmüştü. Daha sonra da başı kesilerek İstanbul'a yollandı. 2013 yılında Arnavutluk Başbakanı Sali Berisha Ali Paşa'nın onlar için "milli kahraman" olduğunu söyleyerek kesik başının bulunup ülkelerine verilmesini istemişti. Bu ilginç Paşa'nın kendi kadar ilginç olan bir torunu vardı. İsmi Nizamettin Nazif... Arkadaşları arasında "Deli Nizam" olarak anılırdı. 1917 yılında Nazım Hikmet ve Vala Nureddin ile birlikte gittiği Moskova Üniversitesi'ni savaş sebebiyle bırakarak İstanbul'a gelmiş ve gazetecilik yapmaya başlamıştı. İstanbul'un işgali üzerine Anadolu'ya geçerek Milli Mücadele'ye katılmıştı. O meşhur Hakimiyet-i Milliye gazetesinin baş yazarlığını yaptı. Moskova'da bulunduğu zamanda etkilendiği düşünceler yüzünden 1922 yılında Halk İştirakiyun Fırkası Davası'ndan yargılandı fakat beraat etti. Erivan Başkonsolosluğu görevini Kurtuluş Savaşı'ndan sonra ifa etti. Cumhuriyet döneminde en çok satan ve polemik yaratan yazarlardan oldu. Meşhur "Bir Millet Uyanıyor" adlı sinema filminin senaryosu Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu tarafından kaleme alınmıştı mesela.. Fakat onun en tartışma yaratan olayı 1920'li yılların sonunda gazete tefrikası olarak kaleme aldığı Kara Davud adlı romanıdır. Bu roman cumhuriyet devrinde Osmanlı hakkında yazılan ilk roman olması hasebiyle önemlidir. Tabi ortam gereği Osmanlı oldukça kötü imajla gösterilmiştir bu romanda. Romanın çizimlerini ise ünlü ressam Abidin Dino yapar. Romanda Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet acımasız, zalim bir sultan olarak tasvir edilir. Türk edebiyatında ilk kez bu romanla birlikte Fatih'e ve fethe olumsuz bir bakış ortaya konulmuştur. Romanın baş kahramanı, halkın içinden çıkan ve İstanbul'un Türkler tarafında fethinde önemli rol oynayan "Kara Davut" adlı kurgu kişidir. Yazar, İstanbul'un Sultan II. Mehmet'in sayesinde değil Kara Davut'un kahramanlıkları sayesinde fethedildiğini göstermek ister. Romanda, Kara Davut'un Fatih Sultan Mehmet'i tokatladığı bir sahne vardır: İstanbul'un fethinden sonra karşı karşıya gelen Fatih ve Kara Davut arasında her ikisinin de aşık oldukları Bizans prensesi İrena yüzünden tartışma çıkar. Kara Davut, herkesin önünde padişaha hakaret eder hatta onu tokatlar. Roman kahramanının Fatih Sultan Mehmet'e tokat atması basında tartışmalara neden olmuştur. Romanın tefrika edildiği Vakit gazetesi önünde toplanan gençler bu sahneden ötürü hesap sorarlar. 'Deli Nizam' ise gazete binasını basmaya gelen kalabalığı şöyle teskin etmeye çalışır: "Beni iyi dinleyin! Fatih Sultan Mehmet bir sonraki sayıda Kara Davut'u düzecek! Yemin ediyorum artık ondan dayak yemeyecek, üstüne üstlük de onu düzecek! Nasıl, şimdi memnun musunuz efendiler?" Onun gazete merdivenlerinden yaptığı bu ilginç savunma bizlerin yüzünü güldürdüğü gibi orada bulunan Suat Derviş'in de yüzünü güldürür. Suat Derviş daha sonraları Fosforlu Cevriye romanıyla ün yapacak, Fransa'da basılan ilk Türk romanının yazarı, ilk Türk kadın gazetecilerden ve ülkemizdeki ilk basın sendikasının kurucusu; Derviş Paşa'nın torunu, ilk kadın komünistlerdendir. Hatta TKP Davası'nda hüküm bile giyer. Nizamettin Nazif'i görüp etkilendiğinde henüz yirmili yaşlarına genç bir kadındır. Onun aşk hayatı Nizamettin Nazif'in yaşam öyküsü gibi sansasyoneldir. Nazım Hikmet'in "Gölgesi" adlı şiirini Suat Derviş'e ithafen yazmıştır. Hatta ona platonik bir aşk beslediği de söylenmektedir. Ancak Suat Derviş kendisini sadece mazisiyle değil tabiatıyla da etkileyen; yakışıklı, gür sesli, astığım astık kestiğim kestik bir adam olan Nizamettin' kaptırmıştır. "Deli Nizam" kadınlara pabuç bırakmaz bir tiptir ama pek mantıklı bir seçim gibi görünmese de Suat Derviş üçüncü evliliğini Nizamettin Nazif ile yapar. Bu evlilik Suat için aşk, eğlence, edebiyat ve tutku barındırdığı kadar şiddet de barındırır. Nizamettin Nazif bir gün gittikleri bir tavernada edebiyatla ilgili bir konuda kendisiyle tartışan Suat'a tokat atar. Bununla da yetinmez ağza alınmayacak küfürler savurur. Hatta su gibi para harcayıp sürekli borçlanan Nizamettin bir gün yanında Suat varken borçlandığı birine rastlar, alacaklı parasını isteyince, Nizametin Nazif parmağıyla Suat'ı işaret ederek, "Param yok ama istersen bunu al götür," der şakayla. Suat Derviş'in bu adama neden tahammül ettiği meçhuldür. Boşandıktan sonra mutlu evliliğini Reşat Fuat Baraner ile yapacak ve Saadet Baraner adıyla anılacaktır. Reşat Fuat TKP'nin önde gelen eylem adamlarından Mustafa Kemal Atatürk'ün teyzesinin oğlu idi. Suat Derviş bu yolda hayatını sürdürürken bizim "Deli Nizam" deli yaşamına da kaldığı yerden devam etti. 1958 yılında Meşrutiyet'in İlanı'nın 50.yılı münasebetiyle Hürriyet gazetesinde bir yazı dizisi yayınlanır. Bu yazı dizisi Nizamettin Nazif'in anılarından müteşekkildir. Mustafa Kemal Atatürk'le ilgili bir anısını şöyle anlatır bu yazı dizisinde:

1937 yılında idi. Yaz aylarından biri.

Doğrudan doğruya kendi kontrolündeki bir gazetede ''Makedonya'' adlı bir eserim tefrika ediliyordu. Bir akşamüstü başyaver Celal Bey beni telefonla aradı. Dolmabahçe Sarayı'na davet edildim ve saraya girince de, hemen hiç bekletilmeden, üst kata çıkarıldım. Bir kapı açıldı, kendimi büyük adamın karşısında buldum. Saygılarımı bildirince mutad bir iki nezaket cümlesi ile beni taltif etti. Sonra:

-Yazını okuyorum, dedi. Hürriyetin ilan edildiği zaman küçük bir çocuk olman lazım. Fakat tebrik ederim, o günleri iyi canlandırıyorsun. Yalnız Abdülhamid'i hiç sevmediğin belli.

Biraz durdu. Elindeki bir renkli kalemi, önünde açık duran kalın ciltli Fransızca kitaba dikine vurarak düşünür gibi oldu. Ben susuyordum. Bu hal bir iki dakika devam etti. Sonra birdenbire şu sözler çıktı ağzından:

-Sevme Abdülhamid'i. Gene de sevme! Fakat sakın hatırasına hakaret edeyim deme. Senin neslin biraz daha temkinli kararlar vermeye alışmalı. Bak çocuk! Şahsi kanaatimi kısaca söyleyeyim:
Tecrübe göstermiştir ki, toprakları üstünde yaşayan insanların çoğunun ahvali meşkük ve hudutları yalnız düşmanlarla çevrili bir büyük devlette Abdülhamid'in idare tarzı, azami müsamahadır. Hele bu idare, on dokuzuncu yüzyılın son yıllarında tatbik edilmiş olursa…

Bunun üzerine ayrılmama müsaade buyurmuşlardı. Saygılarımı tekrarlayarak huzurlarından uzaklaşmıştım."

İşte bu hayatından birkaç kesit sunmaya çalıştığım "Deli Nizam" Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu 50 yıl önce bugün 25 Mayıs 1970 yılında 69 yaşında terk-i dünya eyledi. Dedesi Tepedelenli Ali Paşa'nın yanına defnedildi. "Deli Nizam"ı Türk edebiyatına kattıkları için hürmet ve saygı ile anıyorum.

Related Posts

Leave Comments