Antalyalı Aziz Nikolaos (Claus), yoksullara ve çocuklara yaptığı yardımlar sayesinde öldükten sonra da iyilikleriyle anılmaya devam etmiş, Hristiyan dünyasında bir aziz olarak anılmaya başlamıştı.
Zaten hemen hemen herkes tarafından bilinen bu kısma fazla değinmeden küçük küçük bilgiler vererek Aziz Nikolaos'un nasıl Noel baba olduğuna ve oradan da nasıl Ayaz Ata'ya evirildiğine, daha doğrusu devşirildiğine geçeceğim.
Hristiyanlığın Kuzey Avrupa topraklarına ulaşıp yayılarak Paganizmin yerini alması sonucu tüm kültürlerde olduğu gibi Avrupa'nın kuzeyinde de eski adetler yenileri ile harmanlandı ve Pagan inancında Yule adı verilen Kışdönümü Bayramı değiştirilerek Aziz Nikolaos'un doğum günü kabul edilen 6 Aralık'ta Sinterklaas adı ile kutlanmaya başlandı. Yule Günü'nde çocuklara şekerlemeler dağıtan Odin'in yerini yavaş yavaş iyilik timsali Aziz Nikolaos alıyordu.
Viking çocukları, Yule adı verilen kışdönümü kutlamaları yaklaşırken Odin'in kendilerine yapacağı ziyareti beklerlerdi. Onun Yule'daki rolü Sinterklaas gününün St. Claus'u ile hemen hemen aynıydı. Aralık ayının sonları Odin'in büyük avının (Wodan's Wild Hunt) sonu kabul edilir; Odin'in, köylerin üstünden geçeceğine inanılırdı. Çocuklar çizmelerini samanla doldurur ve onları Odin'in sekiz bacaklı atı Sleipnir için canıgönülden hazır hale getirirlerdi.
Buna karşılık olarak Odin'in çorapları şeker ve oyuncaklarla dolduracağına inanırlardı. Noel Baba'nın 25 Aralık gecesi tüm dünyayı kızağı ile uçarak dolaşması, kurabiye dağıtması ve şömineye asılan çorapların içlerini hediyelerle doldurması meselesini çoğumuz zaten biliyoruz.
Vikingler, kışın daima yeşil kalan bitkileri evlerinde bulundurmaya özen gösterirlerdi. Noel ise bilindiği gibi çam ağacı süslenerek kutlanmaktadır. Bilindiği gibi Noel Baba'nın ona yardımcı olan elfleri vardır. Odin ise elfler diyarı Alfheim'in lordu olarak bilinirdi. 18. yüzyılda Amerika'ya giden Hollandalı kolonistler, bugün adı New York olan New Amsterdam'da da bu efsaneyi yaşatmaya devam ettiler.
Zamanla Sinterklaas ismi, Santa Claus'a dönüştü. Bugün ise Kuzey Avrupa efsanesinde çocuklara hediyelerin dağıtıldığı 6 Aralık günü, 25 Aralık Noel ve 31 Aralık yılbaşı gecesiyle birbirine karışmış durumdadır.
1822'de Amerikalı şair Clement Clarke Moore, yazdığı "A Visit from Saint Nicholas" (Aziz Nikola'nın Ziyareti) adlı şiirinde Noel Baba'yı ilk kez bugün bildiğimiz şekli ile betimliyordu:
"Gözleri nasıl da parıldar
Gamzeleri ne kadar şen
Yanakları güle benzer
Burnu ise kiraza
Geniş yüzüyle kahkaha attığında
Ho Ho oynar yuvarlacık tombul göbeği ve tıknazdır
Yaşlı neşeli bir cin gibi
Ve ben onu gördüğümde gülmekten alamam kendimi"
Aslında bu şiir genel olarak İskandinav mitolojisinden esintiler taşıyordu. Şiirde Noel Baba sekiz ren geyiği tarafından çekilen bir kızağa biner. Odin ise Sleipnir adında sekiz ayaklı bir ata biniyordu. Noel Baba'nın ren geyiğine binmesi, sanıyorum Clement C. Moore'un hayal gücünün bir ürünü. Belki de Norveç ve İsveç'in Kuzey Kutup Dairesi içinde kalan bölgelerinde yaşayan Sami insanlarının geyiğe biniyor oluşu ona ilham vermişti. Daha önce kuzey Avrupa efsanelerinde Noel Baba da tıpkı Odin gibi ata binmekteydi. Belki de Noel Baba'nın geyik sürüsünde başı çeken Rudolph adlı geyiğin kırmızı burnu, Odin'in düşmanlarının etini yiyerek beslenen Sleipner'in yüzündeki izlerinden esinlenerek düşünülmüştü.
Odin ise çoğu zaman elinde asası ile dolanan aksakallı yaşlı bir büyücü olarak tasvir edilirdi. Tolkien ise, Odin'in bu imajını kendi eserlerinde Gri Gandalf olarak kullanmıştır.
1931'de bugün her yerde gördüğümüz Noel Baba'yı, ilk olarak İsveçli bir ressam olan Haddon Sundblom, Coca Cola reklam afişleri için firmanın marka imajı gereği kırmızı-beyaz elbiseler giymiş, kürklü, şapkalı, kemerli, çuvallı ve hafif kilolu, aksakallı bir ihtiyar olarak çizdi.
Tüm bunları küçük ön bilgiler olarak kabul edelim ve asıl meselemize yani Ayaz Ata'ya dönelim. Timur Devletov'a göre "Ayaz Ata ile Kar Kız veya Ayaz Kız olarak Orta Asya'da tanınan kahramanlar, aslında Rus kültürü üzerinden gelen şahsiyetlerdir. Zaten adları da Rusçadaki Ded Maroz (Ayaz/Soğuk Dede/Ata) ile Sneguroçka (Kar Kız) sözcüklerinden anlam çeviri yoluyla Orta Asya Türk halklarına kazandırılmıştır".
Klasik Kazak Şairi Abay Kunanbayev, kış mevsimini o dönem okuduğu, kış ve soğuğu kişileştiren Rus klasiklerinden esinlenerek, külahına varana kadar Ded Maroz'a (Дед Мороз) benzer şekilde betimliyordu:
''Ak giyimli gövdeli, aksakallı,
Kör ve sağır tanımaz diri canlı,
Üstü başı ak kır, rengi soğuk,
Bastığı yeri gıcırdatıp, gelip kaldı.
Nefesi tipi, ayazla kar, İhtiyar baba:
Kış, gelip hüzün saldı.
Uçmaz külahını ok gibi dimdik yapıp
Ayazla kızarıp parladı,
Bulut gibi kaşları kapamış iki gözün,
Başını silkse kar yağdırıp seni zorladı.''
Abay Kunanbayev şüphesiz Ded Maroz'dan etkilenmişti. Peki, Ded Maroz nereden etkilenerek doğmuştu?
Slav mitolojisine göre Karachun, yeraltı dünyasında kar ve soğuğu kontrol eden şeytani bir ruhtur. İnsanlığa kar ve soğukla eziyet eder, donarak ölmeye sebep olur. 21 Aralık'ta günün süresini de onun kısalttığına inanılırdı.
Ayılar ve kurtların, Karachun'un kar fırtınası ve soğuk rüzgârlara dönüşen hizmetkârları olduğuna inanılırdı. Slavların, aynı zamanda Karachun'u Kış uykusundaki bir ayı olarak da tahayyül ediyor olmaları mümkündür. Zira inanışa göre Karachun'u sembolize eden ayı, ininde bir tarafa dönerse kar fırtınası ve soğuk geliyor; öbür tarafa döndüğünde ise baharın geldiğine inanıyorlardı. 21 Aralık günü soğuğun insanlara zarar vermemesi için muhtemelen kurban verirlerdi. Zamanla Karachun, Ded Maroz'a ve onun günü olan 21 Aralık, Yuletide'ye yani kış festivaline dönüşmüş olmalı. Yazının başlarından hatırlanacağı gibi Yule'nin bir Kuzey Avrupa pagan bayramı olduğunu söylemiştim. Ruslar, her ne kadar Slav ırkından olsalar da Rus milletinin temellerini atanlar yine İskandinavyalılardı. Slav kültürü ile İskandinav kültürünün harmanlanmış olması muhtemeldir.
Türklerin eski inanç sistemi olan yer-su inancını ve genel olarak kabul edilmiş adı ile Şamanizm'i inceleyecek olursak, Ayaz Ata gibi bir ihtiyar erkek figürün varlığı imkânsızdır. Küçük bir hatırlatma yapmak için Türk mitolojisindeki yardımsever dişi ruhlara; Kübey, Umay ve Ayısıtları örnek verebiliriz. Şamanist inanç sistemine göre; dağın, taşın, suyun, ocaktaki ateşin ve tabiattaki her şeyin bir ruhu bulunur. Bunlara sahip manasına gelen "iye" denirdi. Bu kelime daha sonra değişerek eje-eye-ege-öke şeklinde kullanılmıştır, bu kelimelerin hepsi de anne anlamına gelir. İyelerin haricinde şamana mahsus Emegetler vardır ki bunlar da dişidirler. Fuzuli Bayat'a göre, "Türk Şamanlarının Emeget/Emegen adlanan koruyucu ruhları da var ki, bazı yönleriyle İye-Kııl'a benzerlik göstermektedirler. Ancak işlevleri daha geniş olan Emeget/Emegen, büyük olasılıkla Şamanlıktan bağımsız gelişmiş Türk mitolojisinin, Mitolojik Ana kompleksine giren varlığıdır. O sebepten Yer Ana'yı simgeleyen Emeget/Emegen veya Emegetler dişi ruh olarak bilinmektedir".
Ayaz Ata figürünün fikir babası olan Stalin'in yakın arkadaşı Pavel Postyshev, Pravda gazetesinin 1935 yılındaki bir baskısında yakın gelecekte tüm Sovyetler'i kucaklayacak bir "Noel Baba, Ded Maroz" çıkacağını ilan etmişti. Bu tarih, Coca-Cola'nın tüm dünyada patlayan reklam kampanyasından yalnızca dört yıl sonra olması sebebiyle ilginçtir. Belli ki Batı dünyasına tamamen kapalı kalmak isteyen Sovyet Rusya yaklaşan emperyalist tehlikeyi! Sezmiş ve önlem olarak kendi Noel Baba'sını yaratmak istemişti. Batılı ve kırmızılı Noel Baba'ya karşı mavi giyimli ve doğulu Ayaz Ata, yani Ded Maroz…
Kırmızı hap yerine mavi hapı yutturan Sovyetler'in asimilasyon veya entegrasyon aracı olarak kullanılacak olan Ayaz Ata'sının ilk işi, Komünist Parti himayesinde sınıf bilincini güçlendirmek, sınıf için yardımlaşmayı yaygınlaştırmak olmuştur. Devamında Ayaz Ata figürü dini karakterleri, azizleri, ortadan kaldırmak amacıyla hükümet eliyle kullanılmaya ve propagandalarda yer almaya devam etmiştir. Bir süre sonra iş çığırından çıkar ve Ayaz Ata Sovyet mistisizmi tarafından ele geçirilir. Hatta Ekim Devrimi liderlerinin karşısına çıkartılan iyi kalpli, aksakallı, orta Asyalı yardımsever bir aziz olarak boy göstermeye başlar. Uydurulan senaryoya göre, Noel ağacının altında bulunan mucizevi bir bebeğe Ayaz Pavloviç Atayev ismi verilmişti. Çocuk, büyüyünce tıpkı Nikola gibi insanlara yardım etti ve ihtiyar bir aziz olarak öldü. Hikâye buraya kadar iyiydi fakat insanların evine izinsizce giren bir ihtiyar korkutucu gelebilirdi. Bu yüzden senaryoya yeni eklemeler yapılarak Ayaz Ata'nın yanına bir de Akşeker ya da kar kızı isimli yardımcı figür eklenmiş oldu. Bu fikir, Türkistan'da da kabul görmüştü.
Tarihsel sürecin devamında Türkler, Ayaz Ata'yı Hızır ve Korkut Ata ile özdeşleştirdiler. Proje tutmuştu artık, Türkistan'ın çocukları da Noel Baba'yı bekliyorlardı. 1980 yılına gelindiğinde Cengiz Aytmatov'un ''Gün Olur Asra Bedel'' adlı romanında Ayaz Ata'yı bekleyen çocuklar işleniyordu. Eğer Ayaz Ata'nın varlığı/yokluğu meselesini hallettiysek, Türklerde yılbaşı ve Nartugan bayramı konusuna da kısaca değinmek isterim.
Dünyanın tüm halklarında olduğu gibi Türkler de yılbaşını kutlamışlardır; fakat küçük bir farkla: Türkler, yeni yılın başını bahar mevsimi olarak kabul ederlerdi. Nitekim Hakasların Kün Pazı (Gün Başı) ya da Çıl Pazı (Yıl Başı) bayramı 22 Haziran'da kutlanmaktadır. Saha Türklerinde Yılın başlangıcı ve doğanın uyanışı anlamına gelen Isıah Bayramı, kışın değil; mayısın sonu ile haziran aylarında kutlanmaktadır. Türk dünyasının hemen her yerinde kutlanan Nevruz, 21 Martta yani yine bahar aylarında kutlanmaktadır. Kuzeye çıkıldıkça yılbaşının hazirana kadar sarkması, iklimi nedeni ile Sibirya'ya geç gelen bahar nedeniyledir. Nartugan ise bunlardan tamamen bağımsız ve Ayaz Ata ile alakası olmayan bir bayramdır. Bu bayram sadece Keräşenlerde, Mişärlerde ve Çeptsa Tatarlarında birbirinden farklı özelliklerle kutlanır. Keräşenler bu bayrama Narduğan derler. 25 Aralık'tan 5 Ocak'a kadar yapılan eğlenceler ve oyunlar da aynı isimle anılır.
Şimdilik buraya kadar dostlar. Bu dezenformasyonu engellemek için mümkün olduğunca paylaşmanızı rica ederim.