Bir şarkı söyleniyor
Sonsuzluk kıyılarında
Ruhumun en ücra köşelerine kadar
İşleyen tanıdık bir ses…
Tanıdık bir ahenk…
Hafızamın tüm kapılarına
Unutmayayım diye kilit vursam da
Çoğu kelimenin arka kapıdan
Firar edip kaçtığı…
Gizemli bir şarkı
Yankılanıyor kulaklarımda…
Sonsuzluğa bir adım yaklaşıyorum
Karşımda beliren yırtık bir fotoğraf
Arkasında silinen bir tarih
Mutluluğumuzu ölümsüzleştiren
Bir kağıt parçası…
Meğer ne çabuk unutuyormuş insan
Film karelerine gizlediği
Gülümsemesindeki zerafeti
Hayatın kendisine hiç gülmediğine
İnandığı bir gün…
Sonsuzluğa bir adım daha yaklaşıyorum
Karşımda beliren bir şair…
Önünde duran bembeyaz bir kağıt…
Üç noktalardan ibaret bir şiir
Haykırışlarına ünlem olacak
Bir yardım bekliyor
Çaresizce ama bir o kadarda
Gururlu bir şekilde …
Meğer ne çabuk unutabiliyormuş şair
İlk imza gününde
Kitabını alan bir hayranının
Kitabını imzalarken
Sevgilerimle… dediğini
Sonsuzluğa son adımımı atıyorum
Karşımda beliren karanlık bir sahne
Tam ortasında gizemli bir gölge
Bir adım öne çıktığında
Mağrur bir müzisyen…
Önünde bir mikrofon…
Duygularına tercüman olacak
Majör ve minörleri arıyor
Meğer ne çabuk unutabiliyormuş
Müzisyen…
İlk konserini verdiği gün
Seyirciye solosuyla veda ederken son sözünün
Bir dahaki sefere görüşmek üzere
Olduğunu…
Sonsuzluk artık karşımda
Gözümün önünde milyonlarca
Kıvılcım kelebeği uçuyor
Gidecekleri ve yakacakları
Yürekler belli…
Kimi zaman bir müzisyen
Kimi zaman bir şair…
Lakin ne anlatırlarsa anlatsınlar
Unutacakları her şey anlattıklarına dair…