bastıkça erir tane buz olur damla
yedi yamalı pantolon asılı boyna
incecik bir gömlek dokunsan elin yanar
boşa geldin der gibi baktı yüzüne don vuran tarla
vurdukça beli inledi toprak
aradı bulamadı kar altında kalmış umudu
aktıkça gözünden gerçek
tükendi hayali
bilirdi ağlamasını
mert adamdı Kırkların Ali
vurdukça beli inledi toprak
aradı bulamadı kar altında kalmış umudu
aktıkça gözünden gerçek
tükendi hayali
bilirdi ağlamasını
mert adamdı Kırkların Ali
kaçamadı kendinden
Amerikan copu yemiş gibi
devindi olduğu yerde
göğe kalkmadı bu defa
kara çalıya aman dedirten eller
çaresiz evvel zamandan dostlar çağırdı
gelip şimdi kurtarsın -dı onu
yoksuldan yana konuşan
köy meydanında sopalanan mektepliler
geri gelseler umudu yeşerebilir
gülümseyebilirdi bir anlık
onuruna dokunan
altmışında ırgatlık
dönmedi evine
dar geldi adımlarına iki sokak arası yaşamı
üşütmez teni iç yangını
nefes aldıkça buharlaştı soğuk
sahibi miydi arşınladığı tozlu yolun
geldi gitti çok zaman
köylüler divane haline
mana yükledi hemen
"seni gidi söküğünü dikemeyen terzi
mebus bey gelecek ya
erzağı erkenden kapacak dürzü"
duymuyordu konuşulanları
kuru üzüm hoşafını düşünüyordu
yufkaya dürümeç yaptığı soğanı
hayli olmuş damağı unutalı
kaymağı balı
karın tokluğuna yaşamıştı Kırkların Ali
irkildi gürültüyle
karı yardı geçti az ilerisinde durdu
bakmaya kıyılmayacak otomobil
ardında koskoca bir kamyon
içinde şeker bulgur hatta un
Kırkların Ali çıkarttı kasketini
yıllardır bellettikleri gibi
bağladı ellerini önünde
sonra ne oldu nasıl oldu
durdu olduğu yerde
tarlasına vuran don vurdu yüreğine
meydanda dövülen mektepliler
canlandı gözünde
açtı kollarını yana
kasketini taktı başına
birden gürledi
saklandı kediler itler hürledi
"mebus bey mebus bey
bana bundan gayrı gelmeyin böyle
ırzıkırık düzeni yıkacan mı
sen onu söyle
tarlamı vurdu bugün don
elimi açarım sadaka verirsin
ne yol gösterirsin nede yön
şaştı aklım
eken benim biçen ben
toplayan ben nalını
kime dağıtıyon efendi kimin malını"
ayı dedi mebus bozguncu ayı
ilk tokatı attı muhtar dayı
vurdular dövdüler
fırlattılar köşeye
utandılar
beyin karşısında köylü eğdi boynunu
hainlere pirim vermen dedi mebus
elbet mükafattır sadakatin sonu
sadık olan kullar boşaltın kamyonu
sırtlayan götürdü evine
şekeri unu
kelepçelenirken Ali'nin kolu
geceler boyu bitmedi sualler
sordular sustu sövdüler sustu
kimdir nedir bilemediler
hangi örgütten di Kırkların Ali
çözemediler
Okan Kilit
üşütmez teni iç yangını
nefes aldıkça buharlaştı soğuk
sahibi miydi arşınladığı tozlu yolun
geldi gitti çok zaman
köylüler divane haline
mana yükledi hemen
"seni gidi söküğünü dikemeyen terzi
mebus bey gelecek ya
erzağı erkenden kapacak dürzü"
duymuyordu konuşulanları
kuru üzüm hoşafını düşünüyordu
yufkaya dürümeç yaptığı soğanı
hayli olmuş damağı unutalı
kaymağı balı
karın tokluğuna yaşamıştı Kırkların Ali
irkildi gürültüyle
karı yardı geçti az ilerisinde durdu
bakmaya kıyılmayacak otomobil
ardında koskoca bir kamyon
içinde şeker bulgur hatta un
Kırkların Ali çıkarttı kasketini
yıllardır bellettikleri gibi
bağladı ellerini önünde
sonra ne oldu nasıl oldu
durdu olduğu yerde
tarlasına vuran don vurdu yüreğine
meydanda dövülen mektepliler
canlandı gözünde
açtı kollarını yana
kasketini taktı başına
birden gürledi
saklandı kediler itler hürledi
"mebus bey mebus bey
bana bundan gayrı gelmeyin böyle
ırzıkırık düzeni yıkacan mı
sen onu söyle
tarlamı vurdu bugün don
elimi açarım sadaka verirsin
ne yol gösterirsin nede yön
şaştı aklım
eken benim biçen ben
toplayan ben nalını
kime dağıtıyon efendi kimin malını"
ayı dedi mebus bozguncu ayı
ilk tokatı attı muhtar dayı
vurdular dövdüler
fırlattılar köşeye
utandılar
beyin karşısında köylü eğdi boynunu
hainlere pirim vermen dedi mebus
elbet mükafattır sadakatin sonu
sadık olan kullar boşaltın kamyonu
sırtlayan götürdü evine
şekeri unu
kelepçelenirken Ali'nin kolu
geceler boyu bitmedi sualler
sordular sustu sövdüler sustu
kimdir nedir bilemediler
hangi örgütten di Kırkların Ali
çözemediler
Okan Kilit
Resim: Derya Eğilmez