Asım son bir kez arkasındaki ölüye baktı sonra önüne döndü. Selimle tanıştıkları beşinci gün birbirlerine birbirlerine yaşlanacaklarına dair söz vermişlerdi. Şimdi ise Selim bütün gençliği, tazeliği barındıran bedeniyle arkasında yatıyordu.
Liman AVM'nin orada inip meydana doğru yürüdüler.
Levent ve Selim, Asımın arkasında kalmıştı. Şehre karanlık yeni yeni çökerken normal saatinden beş dakika geç gelen Manyas arabası eski Carefour'un olduğu köy durağına girdi. Üçlü beş saattir yoldaydılar. Akhisara kadar aynı arabada geldiler. Orada ise yarım saat araba beklediler.
Yoldan geçen arabalar üç erkeği almayınca Levent, Asım'ı yanına alarak daha ileri bir mevkide otostop çekmeye gitti. Onlar ileriye yürürken bir araba Selim'e durup aldı. Geri kalan iki kişi de kendisinin eski Uluslarası Boksör Şampiyonu olduğunu söyleyen bir elektirik ustasının arabasına binmişlerdi. Adam yol boyunca doğru yada sallama olduğu anlaşılmayan müsabaka hikayeleri anlatmış, yoldan fırsat bulduğunda da rakiplerinden aldığı yaralarını göstermişti.
Levent ve Asım Bandırma Otogarı'nın çıkışında indiklerinde Selim'i kendilerini bekler halde buldular. Bindiği arabanın sahibi ünlü bir şirkete yeni girmiş mühendisti. Yol boyunca konuşmamıştı. Selim arabadan inerken, Selime bakmamış, indiği an gaza kökleyip Bandırma'nın içlerine hızlı bir giriş yapmıştı. Adam için Selim''Hap atmış gibi bir hali vardı, yolda hep eli titredi. '' demişti.
''Sigara var, değil mi ?'' dedi Selim Levent'e, meydana inan halk otobüsünün içindeyken. Levent, Selim'den daha alçak tondaki bir sesle ''Bir paket var sabaha bizi çıkarır. Yetmezse tütünden içeriz. ''dedi. Bir süre sessizlik oldu.
Otobüsü eskiden dershane olan şimdi ise boş kalan bir binanın yanından geçti. ''Neyi var bunun ?'' dedi Selim, Asımı göstererek ''Neden konuşmuyor ?''
''Valla ben de bilmiyorum'' dedi Levent ''Arabaya bindiğimizden beri hiç konuşmadı. ''
Levent ve Selim onun hakkında konuşurken Asım sabah görüp kopardığı çiçeği düşündü. Onu kopardığı zaman yanına alacağı için mutluydu. Ama şimdi çiçeği kopardığı için kendini suçlu hissetmekteydi.
''Han bir fırsatı olsa da koparıp kuruduğu için yolun kenarına attığım çiçekle tekrar karşılaşabilsem, Onu attığım yerden özenle alsam ve kırılan yapraklarını okşayarak tek tek onarsam, sonra koparmadan önceki o yüz güzeli kıskandıracak güzelliğine geri kavuştursam ama yetmese, onu ellerimle doğduğu, yetiştiği, ıslandığı topraklara kendi elimle götürüp onun yurdu olan köküne kavuştursam !'' diye düşündü.
Selim, onun koluna vurup ''Olum niye sessiz sessiz etrafı kesiyon lan? Benim şoför gibi otlandın mı? '' diye takıldı.
Asım onun sadece yüzüne baktı, yıllardır değişmeyen bir yüzdü bu! Sanki ona hiç gözyaşı değmemiş yahut hiç endişe ile buruşmamış gibi!
Haydar Çavuş caminin karşısındaki durakta indiler. Bandırma meydanı herhangi bir yaz gecesi olduğu gibi cıvıl cıvıldı;. Okulu yeni bitenler, emekliler, bir akrabayı ziyaret için gelip çocukların ısrarıyla meydana inen anne-babalar, çıkmaya yeni başlamış çiftler ve sayamadığım onlarca kişi meydandaydı.
''Nereye gidecez? '' diye sordu Levent Selim'e bir cafenin önünden geçerken. Asım onlardan bir iki adım öndeydi. Selim etrafa kısa bir bakış attıktan sonra
''Kayalıklara geçelim.'' dedi.
Levent kafasını sallayarak bunu onayladı ve Asıma
''Asım bizi bekle lan! At koşmuyor arkanda!''diye bağırdı.
Asım arkasını dönüp onları bekledi. Meydanda olan bu gürültü ve insan fazlalığı ona korkunç gelmişti.
''Bu insanlar mutluluğu bu iki saatlik yürüyüşlerde bulmaya çalışıyorlar '' diye düşündü. ''Kimi ki memur sekiz saat işten sonra kendini evden atıp bu her gün kirlenen ama narinliğini koruyan denize bakarak rahatlatıyor, kimi saatlerce çalıştığı sınavların yükünü etrafı izleyerek hafifletiyor, kadınlar eğer evliyse ve çalışmıyorsa evdeki bütün hüzün ve baskılanmışlıklarını dışarıda kocalarıyla yürüyerek atıyor, genç kızlar ise ya arkadaşlarıyla takılıp birilerini çekiştiriyor, ya da sevgileriyle fırtınalı aşklarını sürdürmekle meşgul. Ve bunlar sadece iki-üç saatlik! İki saat sonra görünmez bir düdük çalacak ve hepsi yarın olacak işlerine hazırlanmak için uyuyacaklar. Biraz evvel gezindikleri çimlerde ise evsizler, mülteciler, uyuşturucu müptelaları kalacak! Bu insan olmak kadar korkunç!''
Büfeden üç bira ve mevcut olan biter endişesiyle bir sigara alıp kayalığa doğru yürüdüler. Kayalığa giden yolun sağında, solunda seyyar satıcılar hiç ses çıkarmadan sattıkları ürünün kokusunu etrafa yayarak insanların arzularını kendilerine meyletmeye çalışıyordu.
Kayalıkların dolu olduklarını gördüğünde daha ileriye, fenere doğru yürümeye karar verdiler. Yürüdükleri her adımda insan azalıyordu. Bu sefer hepsi aynı hizada yürüyorlardı ama Asım hala konuşmuyordu. Selim ve Levent onun konuşmamasını umursamayarak aralarında sohbete dalmışlardı.
Asım yürürken bir şey düşünmedi. Bir ara konuşmaya niyetlendi. Ama vazgeçti. Vazgeçmesinin sebebi kuracağı hiç bir cümlenin amacına hizmet etmeyeceği inancıydı. Hiç bir söz bağımsız değildi ve hiçbiri aslına hizmet etmez konuşulan süreçte aşınırdı. Fenerin oraya geldiler. Etrafta kimse yoktu. Levent çantadan biraları çıkartıp diğerlerine dağıttı. Asım birayı alıp fenerin önündeki kayalıklara oturup denizi izlemeye koyuldu. Bir yük gemisi engin karanlıkta limana doğru yol alıyordu.
Levent, Asıma doğru ''Saçmalamaya başladın ha! Gel lan şuraya!'' dedi.
Asım arkasını döndü. Levente ''Bana saçma olmayan bir şey göster '' demek istedi ama diyemedi. Sadece kızgınlık ve kırgınlık arasında Levent'in yüzüne baktı. Ve önüne döndü.
''Olum bu niye bu kadar sessiz lan? Şaka yapıyoz ama gerçekten haplandı mı yoksa ?'' dedi.
Selim birasını kafasına dikerken. ''Yok be öyle olsa dayanamaz bu! Biliyon şarapta bile yamuluyor'' dedi Levent telefondan bir şarkı açıp bankın üstüne koyarken, Selim banka oturdu
''Bunun davranışı hiç normal değil '' dedi.
Selim yanına oturdu.
-. 'Boşver onu ya sen şu Seren işini anlat bakalım, ayarlayabildin mi?
-Valla bilmiyorum, dün aradım konuştuk aramız iyiydi. Ama bugün hiç aramadı, mesaj attım dönmedi.
-İşi vardır, hem stajı var demiyon mu? Yazacak vakit bulamamıştır.
-Tamam da dün de stajı vardı, on saat mesajlaştık.
-Valla bilmiom kanka, tek bildiğim karı kısmının dünü bugünü aynı olmaz.
İkisi de bu lafa gülerken Asım karşısındaki engin karanlığın tarihini düşünüyordu. Bu deniz on binlerce insan, onlarca kavim görmüştü. Halife orduları İstanbul'u kuşatmak için önce buralardan geçmiş, Eski Yunan ve Pers gemileri burada ticaret yapmış, İstanbula gidecek olan levendler burada gemilere binip Payitahta, Padişahın eteğini öpmeğe gitmişti. Eski anıların peşinden koşan Yunan orduları gemilerini bu engin karanlığın üzerinde ilerlemiş. Ve hepsi yok olmuşlar.
''Masal söylemişler ve uyumuşlar!''
Bunları düşünürken arkadaki sesleri duyup sırtını arkaya çevirdi. Selim yerde kıvranıyordu. Levent çaresiz bağırıyor, bişeyler yapıp onu düştüğü ölüm kıskacından kurtarmaya çalışıyordu. Çok geçmedi Selim sesini kesti. Ortalık ölüm kokuyordu. Levent Asımın yanına gitti.
''Asım gidelim buradan! Selim öldü olum! Hadi gidelim! '' diyip onu çekiştirdi.
Asım hareket etmedi. Etmek istemedi. Orada durup Selimin cansız bedenini izlemek ona Leventi dinlemekten daha doğru geldi. Levent onu hala onu çekiştiriyordu. Bir yandan göz yaşlarıyla sanki ölüyü kutsuyordu.
-Asım hadi gidelim kanka, durma öyle Selim için birilerini çağıralım. Asım sikicem suskunluğunu hadi lan!
Asım ona baktı.
Ona ''En yakın arkadaşının ölümünü kabul et. O gitti '' demek istedi. Ama demedi.
Levent biraz daha uğraştıktan sonra ağır bir küfür ederek oradan ayrıldı.
Asım son bir kez arkasındaki ölüye baktı sonra önüne döndü. Selimle tanıştıkları beşinci gün birbirlerine birbirlerine yaşlanacaklarına dair söz vermişlerdi. Şimdi ise Selim bütün gençliği, tazeliği barındıran bedeniyle arkasında yatıyordu.
''Şimdi hangisi daha şanslı? '' diye düşündü ''Üzerindeki her olayın arka fonu olan, bi faninin yaşayamayacağı herşeyi yaşayan ama sevişemeyen, konuşamayan, yürüyemiyen deniz mi? Yoksa sevişen, konuşan, yürüyen ama kendi kusmuğunda ölen Selim mi?''
Asım denize bi taş attı. Asım'ın zihni Selim'in cesedi her yer sessizliğe kavuştu. Deniz de buna uymuş gibi dalgalanmayı bırakmıştı.
Zaman donmuş değil de kesilmiş ve bir rafa koyulmuş gibiydi. Asım ayak uclarında birşey hissetti. Ayağının baş parmağı yok olmuş, sırayla da diğerleri yok oluyordu. Kafasını göğe çevirdi.
Sanıyordu ki o da bu enginliğe karışacaktı. . .