İzahı yoktur bunun, sanki akıl tutuldu,
Millet ekmek-aşının peşine gitti beyim.
Edilen hakaretin hepsi bir bir yutuldu,
Sırtlan misali herkes leşine gitti beyim,
Kimi üçü az buldu beşine gitti beyim.
Yaşasın diye ülkem, devletim ebediyen,
Seve seve can verdik çekinmedik katiyen,
Gün oldu bu ülkede; "Ne mutlu Türk'üm" diyen,
Acımasız bir çarkın dişine gitti beyim,
Davadan vazgeçenler işine gitti beyim.
Eskileri demeyim, yenileri bil yalnız,
Bürodayken vuruldu şehit Cengiz Akyıldız.
Katilleri buldurdun(!) yaşa beyim, bu ne hız?
Kinimiz; gözümüzün yaşına gitti beyim,
Ağıtımız mezarın taşına gitti beyim.
Her yana ateş düşüp ülke geçerken sırat,
Şu yalancı dünyada alamadı bir murat.
Ne diye toprak oldu, söyle gencecik Fırat?
Ömrünün baharında kışına gitti beyim,
Sizlerin menzilinin(!) dışına gitti beyim.
Gönlümüz zengin amma sanma cebi mamur var,
Ekmek yapmak istersen maya, ocak, hamur var.
Yetkili makamlarda kaç ülkücü memur var?
Bozkurtlar cemaatin tuşuna gitti beyim,
Umut; zümrüd-ü anka kuşuna gitti beyim.
Anlayacak olsaydın sivrisinek-saz işte!
Anlamıyorsun beyim, davul-zurna az işte!
Seslenir kâğıt-kalem; "Gel de artık yaz işte!
Sana olan saygımız boşuna gitti beyim,
Ülkücünün çektiği, hoşuna gitti beyim.
B. Melih Emre