Hiç gündemden düşmüyor...
Ne zaman muhalefet iktidarı biraz sıkıştırsa, ya da ekonomide bir bozulma olduğa zaman; can simdi hemen ortaya atılıyor...
15 Temmuz Kalkışması....
Kendini gazeteci zanneden bir bayanın yandaş bir TV kanalında saçmalıklarını duyunca insanın kanı donuyor.
Sevda Noyan adlı gazeteci müsveddesi. Malumun eşi bir numaralı Fetöcü Engin Noyan'dır. Bu zat Samanyolu TV de program yapıyordu. Şimdi Sevda Noyan hanım tanıdığı bütün Fetöcüleri not etmiş. Oturduğu binada üç kişi başta...
Ailece tam elli kişiyi götürecek donanıma sahiplermiş. Tahdit dolu söz...
"Biz liderimizi kimseye yedirmeyiz, herkes ayağını denk alsın..." moderatör bayan daha hızlı "..hemde dört ayakalarını denk alsınlar..."
Daha önceleride Ahmet Maranki diye kendini prof zanneden biri böyle bir söz sarf etmişti.
"..Reisi korumak için ne gerekiyorsa onu yapacağız. Belgrad Ormanı'nda ağacın altına gömdüklerimizi alır meydanlara çıkarız...."
Bir Mafya babasının tehdidi unutulacak gibi değil...
"..gerekirse şah damarlarını keser, onları kanlarında boğarız..."
Ufak çaptaki bürokratların yedikleri herzeleride yazarsak burada yer kalmaz.
Bu kadar tehdidin arkasından sonra biz gene 15 Temmuz Kalkışması'nın hikayesine dönelim isterseniz...
Bir ihtilal nasıl olur, saati, zamanı çok önemli.
Ben kendim yaşım itibari ile, iki muhtıra ve bir ihtilal gördüm. Muhtıralar silah göstererek ciddi tehdit içeriklidir. 12 Mart, 28 Şubat gibi...
İhtilal ise silahın enseye dayanıp döve döve iktidarı ele alamsıdır.
12 eylül sabaha karşı herkesin uykuda olduğu bir saatte oldu. Sabah halk uyandığında askerlerin bütün stratejik yerleri tuttuğunu ve sokağa çıkma yasağı gördük...
Bu sadece kısa olarak bir ihtilalin yapılış şeklinin izahı...
Peki ya 15 Temmuz nasıl oldu?
Akşam ile yatsı arası. Herkes evinde TV seyrediyor. Birden TV lerde ihtilal denemesinden bahsediliyor. Cumhurbaşkanı TV de naklen yayında konuşuyor ve halkı sokaklara çıkmaya çağırıyor.
Halk sokaklarda. Benim tanıdığım hiç bir AKP li sokağa çıkmadı. Sadece ihtilallerde canı yanan ülkücüler ve diğerleri sokaktaydı. Bakmayın şimdi o tvlere çıkıp ahkam kesen iktidar yağdanlıklarına, Allah öyle bir günü göstermesin. Bunların hiçbiri o zaman korkudan helaya bile gidemez.
Çok ilginçtir ihtilal oluyor, hiç bir stratejik yer ihtilalciler tarafından işgal edilmemiş.
Sadece ve sadece Boğaz köprüsü tutulmuş tek taraflı. Boğaz Köprüsü'nün tutulmasının ne gibi bir stratejik önemi varsa artık....
Hainler meclisi bombaladı..
Reisin yeni yapılan sarayının sağına, soluna bombalar atıldı...
Ama en acısı Gölbaşı Polis Akademisindeki 41 yiğitin ölümü. Yeni operasyondan gelen bu yiğitlerin hepsi ülkücü idi. Belliki hefte onlar vardı. Koskoca sarayı ıskalayan pilotlar, bunları tam isabet...
Köprünün başında toplanan halkın arasına karışan İŞİD militanlarının, bizim kınalı kuzuların kafalarını kestiklerini hepimiz gördük. Yani Sevda Noyan merak etemsin. O gün hazırlıksızdık diye üzülmesin. Yol arkadaşları hepsi o gün iş başındaydılar ve Türk askerinden intikamını alıyorlardı...
Cumhur başkanını Marmaris'te kapı kapı dolaşıp arayan ihtilalciler bir türlü bulamıyorlardı. Halbuki cumhurbaşkanının beş emir subaylarının hepsi Fetöcü olarak şu an tutuklu. Cumhur başkanının bütün programlarını bilen emir subayları Fetöcü olmasına rağmen, Cumhurbaşkanının yeri bulunamıyor. Burda bir gariplik yok mu sizce?
Cumhurbaşkanı uçaktan bir türlü yere inemiyor, çünkü kimseye güvenemediğini ima etmeye çalışıyor. Ama ikinci ordu komutanı kendisine güvenebileceğini söylüyor, güvence olarak da Devlet Bahçeli'yi gösteriyor...
Girift halini alan tam bir muamma...
Başbakan kaçmış Karadeniz'de bir tünele saklanmış. İçişleri bakanı Gürcistan sınırında kaçış hazırlığında...
Başbakan ihtilal olacağın eniştesinden öğreniyor...
İlginç...
Cumhurbaşkanı amacasının oğlundan öğreniyor...
Bu daha ilginç...
Ama MİT başkanı servi boylu Hakan Fidan ihtilal olacağı bilgisini Genel kurmay başkanı Hulusi Akar'a verdiğini söylüyor...
Yani ihtilal olacağı bilgisini, sivil irade yerine; ihtilali yapacak askerler veriyor...
Burası dahada ilginç...
Sonra neler mi oldu...?
Genelkurmay Başkanı ve bütün kuvvet komutanları hepsi esir...
Elleri kolları bağlı. Türk ordusunun yüz karaları. Kumpaslarla kahramanları kalmayan orduda, böylesine yüreksiz komutan müsveddeleri kalır...
Peki sonra neler oldu?..
Hükümete bilgi vermeyen MİT başkanı hala görevde…
Esir düşmüş Genelkurmay Başkanı ise, şimdi Milli Savunma Bakanı...
Yani ödüllendirildiler...
En önemlisi aylarca gündemden düşmeyen bir Adil Öksüz olayı var ki, hala onun üzerindeki sır perdesi kalkmadı. Onu içeride kim korudu, kim kaçırdı bir sır gibi saklanıyor. Bence biliniyor ama söylemiyorlar. Çünkü bu nokta açıklığa kavuşursa Pandora'nın kutusu açılacak gibi...
İhtilalci general Mehmet Dişlinin kardeşi Şaban Dişli, büyükelçi…
TV'lerde Fetö için göz yaşı dökenler, methiyeler dizenler hep dışarıda. Hatta bakan bile var. Ama onlara çay getiren, paltosunu tutan gariplerin yedi sülalesi içeride, hepsinin ekmeği elinden alındı...
Ben bu 15 temmuz kalkışma tiyatrosunun suflörlerinin Bahçeli, Tayyip Erdoğan ve asıl ipleri elinde tutan gizli güçlerin varlığından şüpheleniyorum..
Niçin mi?
Muhalefet bir kaç kez Fetö ve 15 Temmuz ile ilgili araştırma önergesi vermesine rağmen hep iktidar ve küçük ortağı tarafından red edildi. Fetö olayında samimi olanlar, ya da hiç korkusu olmayanlar niçin reddetsin ki...
Sonuç...
Gazeteciler dövülüyor, hükümeti eleştirenler dövülüyor, TV'den aleni tehditler savruluyor. Silahlandıklarını hiç saklamıyorlar. Bunca rezilliğe göz yuman hakimler, savcılar iktidar partisinin gözü şaşı diyene dava açıyorlar ama güç karşısında sessizler..
İşte bizdeki adaletin acı durumu...
Eskiden derlerdi „Berlin'de Hakimler var..."
Galiba bu söz bizim şu anki Türkiyenin durumu için söylendi...
Halbuki adaletin olmadığı yerde insanlıktan, haktan, hukuktan, insana saygıdan, insana sevgiden bahsetmek hiç mümkün mü..?
Unutmayın bir gün bu adalete sizinde ihtiyacınız olacak...
Hali Korkmaz
Stockholm