Milletimiz iki siyasinin; Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım'ın münazarasına kilitlendi.Herkes randevularını iptal ettiler saat 21:00'i başladı ve münazara yaklaşık 3 saat sürdü.
Peki bu heyecanın nedeni neydi. Çünkü geleneksel haldeyken, demokrasimizin kazanımı olan "Siyasi münazara"ya 17 senedir ara verilmiş olmasından kaynaklanan özlemdir.
Peki bu siyasi münazara geleneği niçin kalktı. Çünkü gerek Erdoğan, gerekse Bahçeli; canlı TV programlarında siyasi muhatapları ile münazara için yeterli öz güvene sahip olamadıkları için yüzleşme korkusu nedeniyle sipariş üzerine kurgulanmış TV programlarına çıkmayı yeğlemişlerdir. Diğer siyasi liderler için hiç bir zaman böyle bir çekince söz konusu olmamıştır.
Evet, millet olarak uzun yıllar sonra çok güzel bir geceye tanık olduk. Böyle bir siyasi görüntüye ne kadar ihtiyacımız olduğunu her iki belediye başkanı adayının ortaya koymuş oldukları üslubun biz izleyicileri rahatlatmış olduklarını, yapılan yorum ve paylaşımlarından anlıyoruz.
Bir ara bu iki siyasinin yanında Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan'nın da olduğunu düşündüğüm an inanın ki daraldım.
Yine Binali Yıldırım'ın kendi doğal yapısına döndüğü anlar daha sevecen bir görüntü verdiğini müşahede ettim. Mesela Binali Yıldırım dese ki; "Ben AKP'den istifa ediyorum, adaylığıma bağımsız olarak devam ediyorum" dese belki de daha başarılı olacaktır. Sanki sürekli Recep Tayyip Erdoğan'nın gölgesini üzerinde hisseden bir psikolojik görüntü veriyor. Sadece bu geceye mahsus değil, sürekli böyle.
Ekrem İmamoğlu son derece kendisini rahat hissederek, partisinin genel söylemleri üzerine hata yapmak gibi bir endişesi söz konusu değildi. CHP üstü söylemlerle meramını anlattı.
Velhasıl kelam; siyasi parti liderlerinin bu geceki münazaradan ders çıkararak; bundan sonra mevcut üsluplarını değiştirme gerekliliğinin toplumsal ihtiyaç haline geldiğini fark etmiş olmaları en büyük temennimizdir.
Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, Devlet Bahçeli, Temel Karamollaoğlu ve Doğu Perinçek'i; ülkemizde iç barışı sağlamak, kutuplaşmayı gidermek adına TV canlı ortak yayınında siyasi münazaraya davet ediyoruz.
Böyle bir teklif yapıldığında görüntü vermekten kaçacak siyasi lider; öz güven sahibi olmayıp, yüzleşmekten korkuyor demektir.
Birileri şunu diyebilirler; "Efendim Erdoğan özel günlerde davet ediyor ama bazı liderler katılmıyorlar". Bizim kasdettiğimiz, münazara için bir araya gelmeleridir, elbette Recep Tayyip Erdoğan'nın yanında sıraya dizilmek değil.
Mursi'nin ölümü üzere
Cumhurbaşkanı vefat eden Mursi için "Şehidimiz" diyerek ortak bir bağa vurgu yaptı.
Sayın cumhurbaşkanı hangi "Ortak bağlarına" istinaden böyle bir sıfatı layık gördü bilemiyoruz ama beni ve ülkemizi ilgilendiren bir şehitliğin söz konusu olduğunu düşünmüyorum. Ancak ülkesinde vermiş olduğu demokrasi mücadelesini takdir ediyor, Allah'tan rahmet diliyorum.
Mısır'da; kendi ülkesinde inanmışlık ve adanmışlıklar adına "Şehit" görülebilir, gayet doğal ama o sadece Mısırlıları ilgilendirir,Türk milletini değil.
Neymiş; demokrasi mücadelesi vermiş Mursi için ülkemizde, üstelik de diyanet işleri başkanının imamlık edeceği gıyabi cenaze namazı kalınacakmış.
Peki ülkemizde demokrasi mücadelesi verirken; siyasi iktidarımızın, yani AKP'nin gözetimi ve denetimi altında fetö'nün Ergenekon ve Balyoz kumpasına maruz kalıp hapislerde ölen, intihar eden, ocakları sönen insanlarımız için ne yaptınız. Utanmadan, sıkılmadan hala "Hani, yoktu da diyemeyiz" diyenleriniz bile var.
Önce Ergenekon ve Balyoz kumpasları mağduru olup da ölenlerin gıyabı cenaze namazlarını kılalım sonra Mursi'ye bakarız.
Diyanet denen bu kurum, rahmetli Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk için ne doğduğu güne, ne verdiği mücadeleye ne de vefatına atfen dini anlamda hiç bir şekilde etkinlik düzenlemek aklına gelmiyorken; başkanının Mursi için gıyabında cenaze namazı kıldırmasını anlamak mümkün değil. Mesela, niçin bir 10 Kasım günü mevlit okutmak akıllarına gelmez.
Diyanet işlerini artık milli kurum olarak görmüyorum. Kaç defa test ettim; mesela bir gün veya iki gün sonra milli bayramların kutlaması olacak ama o gün cuma hutbesinin konusu anlamında Diyanet İşleri kör, sağır ve dilsiz olabiliyor ama Arap dünyası ve özelde Filistin davasına atıf yapan cuma hutbelerini çok dinledik. Hiç bir zaman Atatürk ve O'nunla elde edilen cumhuriyet değer ve kazanımlarına, milli bayramlara atıf yapılan hutbeye rastlamadım. Zaman zaman Çanakkale zaferini konu ediyorlar, nedeni de muhtemelen "Osmanlıcılık" adına olsa gerek.
Artık benim mabedim evimin mütevazi bir köşesidir. Camiler size kalsın, imanım bana yeter.
Bir dini kurum her şeyden önce mensuplarına nankör olmamayı anlatır, öğretir. Nankörlüğü bizatihi kendisi yapıyorsa; tuz da kokmuş demektir. İşte Diyanet'in yansıttığı bu çelişkidir; Deizm'e kundak hazırlayan.
Bunlar o kadar bilinçsizdirler ki; 1974 yılında "Kıbrıs Barış Harekatı"nda T.C Devleti'ne yardım eden Kaddafi'nin linç edilerek katledilmesine katkı sağlamak gibi bir utancın müsebbibi iken aynı zamanda T.C Devleti'ne ne gibi hayrı olduğu meçhul Mursi'ye ağıt yakıp, göz yaşı dökerler.
Kaddafi'ye linç edilerek ölümü, Mursi'ye ise şehitliği uygun görmek, öyle mi...?
Allah bütün bunlara şahit ise; (Şüphesiz) size hak olan abad olmak değil, bürünmektir.
Mursi mağduriyeti üzerinden Binali Yıldırım'a oy devşirme gayreti; kaybetme endişesinin yarattığı aciziyetin psikolojik yansımasıdır.
Ne demek Allah aşkına; muhterem diyor ki "Pazar günü Sisi mi diyeceksiniz, Binali Yıldırım mı".
Devletin ve milletin istikbali için zerre endişe duyan hiç bir kimse bu denli ayrıştırıcı cümleyi telaffuz edemez.
Söyler misiniz lütfen; ne yapmak istiyorsunuz. Sisi veya Mursi; kimdir bunlar ve bizi niçin ilgilendirirler. Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında zulüm görenler, ölenler ve mağdur olanların hangisi Mursi'yi veya Sisi'i ya da Mısır halkını ilgilendirmiştir.
Her şeye kadir olan Allah'ım; sen Türk milletine acı. İhtiras ve hırsları "Akıllarının" önünde giden insanlara milletimize hükmetme ve üzerinde muktedir olma fırsatını verme. Çünkü bunun sonu; gözü dönmüşlükle kardeşin kardeşe zulmetmesine kadar gidecek olan bir iç çatışmaya varacaktır. Endişeliyiz, kaygılıyız.
Sivil Türk milliyetçiliği
ABD+FETÖ el birliği, iş birliği ve gönül birliği ile ete kemiğe büründürülmüş BOP projesinin eş başkan olarak düşünülmüş Recep Tayyip Erdoğan; ve onun bu görevini ifa için araç olarak kurulmuş AKP'nin kesintisiz iktidarını sağlayarak onun üzerinden "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"ni Türk milletine bir şekilde" Kakalanmasının" yollarını düşünüp, taşlarını döşeyen ve bu anlamda görevini tam anlamıyla yerine getirmiş iyi bir taşoran olduğudur.
Hala bu "Aldatılmışlığımızı" fark edemeyip, kendilerini Türk milliyetçisi olarak tanımlamaya devam edenler olsa da; biatcı olmayan, özgür düşünceli Türk milliyetçileri "Sivil milliyetçi duruş"larının gereğini yapmaktadırlar.
Mesela İstanbul'da "Sivil milliyetçi duruş" Ekrem İmamoğlu'nun yanındadır. Ankara'da Mansur Yavaş'ın yanında olmayı tercih etmiştir. Şimdi kaç tane nitelikli ülkücü; itilmiş, kakılmış sünepece bir yerlerde beklemeyip Ankara Belediyesi'nde görev ifa etmektedirler. Bu bir anlamda "Milliyetçi sivil duruş"un siyasi başarısıdır. Elbette "Birisinin" ayağı altında olmayı tercih edemezdik.
Mehmet Barlas ne buyurmuş ki
''İmamoğlu kendisine sorulan sorulardan hoşlanmadığı zaman tersleşiyor ve çok sinirleniyor. Eğer bu yarın yapılacak açık oturumda İmamoğlu kendisine sorulacak olan can acıtıcı sorularla karşılaşırsa, bazılarına göre CHP adayının elinden kaza da çıkabilir. Bu açıdan moderatör İsmail Küçükkaya'nın güvenliğinin korunması da, mutlaka gündemde bulunmalı, deniliyor" demiş.
Bu adam her zaman muktedir olanın yalakalığını yapmış bir adam. Kenan Evren rejimine övgülerini daha dün gibi hatırlıyorum. Ana, baba ve bir de yavruları var ki; tüm sermayeleri yalakalık. Bunların ''Sıçırtması''nın Meral Hanım'a iftira atarak algı oluşturma tezgahlarını da unutmadık.
''Ekrem İmamoğlu''na; duruşuna ve karakterine bu kadar ters düşen bir kişilik atfetmesi de bir başka tahrik oyunu olabilir. Çünkü yandaş bir araştırma şirketi ''Ekrem İmamoğlu'na ciddi bir yanlış yaptırmanız dışında Binali Yıldırım'ın kazanma şansı yoktur'' demiş. Bu rezilane yorumun arka planında da tahrik etme niyeti olmalı. Umarım İmamoğlu onlara böyle bir fırsatı vermeyecektir.
Hayvancılığın bitişine bir örnek
Bunlar iktidara gelmeden önce bizim köy ile civardaki üç beş köyün insanları kurbanlık için hayvan yetiştiriyorlardı. En az 500-700 arası hayvan İstanbul'a kurbanlık olarak getiriliyordu. En son kurban bayramında bir tek olsun hayvan getirilmedi.
İşin garibi bu hemşehrilerimiz hala %70 AKP'ye oy vermeye devam ediyorlar. İşin içinden çıkmak gerçekten çok zor. Olaylar ve sonuçlarını değerlendirdiğimizde sosyolojinin mantığına bile uymuyor.
Temel de dini inançların siyasi amaçlara alet edilmesi gibi bir süreç ile ekonomik yıkım fark edilmez kılınıyor. Ancak bu sefer de dini tahribat nedeniyle inançlar sarsılıyor ve "Deizm"e kayma oluyor, nedir o; "Din yok, peygamber yok, sadece Allah var". AKP'den kurulduğu yıllarda bu "Deizm" denen kavram neredeyse dilimizde yok gibiydi. Maalesef şimdi dilimize girdiği yetmiyormuş gibi bir de yeni neslin zihinlerine girdi.
Mehmet Soral
soralmehmet[a]gmail.com