Bir kaç hafta evvel ABD başkanı Trump Obama'nın başkanlık döneminde atanan bir supreme court hakimi hakkında 'Obama hakimi' gibi bir ifadede bulunmuş. Bunun üzerine kendisi cumhuriyetçi bir başkan tarafından atanan John Roberts supreme court başkanı olarak konuyla alakadar şu demeci vermiş:
'Sahip olduğumuz, huzurlarına çıkan herkese karşı aynı adaletle davranmak için ellerinden gelenin en iyisini yapan, kendilerini adamış sıra dışı bir grup hakim. Bu bağımsız yargımız hepimizin müteşekkir olması gereken bir değer.'
Bu olayı duyduktan sonra kesinlikle söyleyebilirim ki, bırakın iPhone'un demosunu, isterseniz gerçeğini kırın, böyle hakimlere sahip olan devleti yıkmakta zorlanırsınız.
Yok, bunu ABD'yi yüceltmek için falan demiyorum. Hemen lafı tersinden anlamayın. Aksine, niyetim biraz beyin jimnastiği yapmak.
Bir kere bu ABD'yi yıkmak kolay olmayacak, uzun vadeli, soluk gerektiren bir olay, bunun şuurunda olmamız gerekiyor. Çünkü bu toplum bir kere adaleti siyasetten üstün tutan hukukçular yetiştirmiş. Eminim başka alanlarda da işini ciddiye alan ve haysiyetini siyasi çıkarlarına, menfaatlerine kurban etmeyecek elemanları vardır. İşte ABD'yi yıkmak için evvela bunlardan kurtulmamız gerek.
Onun için ilk fırsatta ABD'yi üretimden vaz geçirip, bizim onlara hediye edeceğimiz ürünleri kullanmakla başlamamız lazım.
En iyisi gidip ABD hükümetini bir şekilde kendilerinin süt üretmelerine gerek olmadığına, Dairy Farmers of America'nın yaptığı 15 milyar USD cironun ekonomiye faydadan çok zararı olduğuna, onların ürettiği süt yerine bizden süt tozu kullanmalarının çok daha ucuza geleceğine, hatta eski dostluğumuzun hatırına, Amerikalıları çok sevdiğimiz için babalarının hayrına süt tozunu hediye edeceğimize ikna etmemiz gerekiyor.
Bize inanmaları için ABD gazetesinde yayımlanan 'kahraman askerlerinin sağ salim yuvalarına dönmesi için' duamız başlangıç için yeterli olur bence. Sonra olay göndereceğimiz süt tozu konservelerine kalmış.
Ama tabii ki sadece süt tozu kafi değil. Heriflerin sağlam bir oto sanayisi de var. Bir şekilde kendilerine bu oto sanayisinin maliyetinin yüksek olduğunu anlaması lazım. Tamam, GM yılda her ne kadar da 150 milyar USD ciro yapsa bile bunun üretim maliyeti var, yan sanayisi var, var da var... Bir sürü gereksiz masraf. Hem kullandıkları teknoloji çok eski. Yok benziniymiş, yok elektriklisiymiş... Hani şu bizim 1kg bor ile 40 bin km yol giden mucize arabalarımız var ya... Ondan almalılar.
Hah, az kalsın unutuyordum, bir de tabi uşak, yani şu tayyare işi. Yok Honeywell, yok GE Aerospace, yok Lockhead Martin, yok Boing... Bunların içinde en büyüğü Boeing, onun da cirosu en fazla 100 milyar USD civarı, öyle atla deve değil yani. Boşuna uğraşmasınlar bu işle, bizim Konya'lı bilim adamlarının ürettiği savaş uçaklarımızı, sivil uçaklarımızı alsınlar.
Tabii bütün bunarı yaparken onlara bol bol kredi vermemiz gerek. Düşük faiz, ödeme şartları uygun... Koskoca İMF'ye, yani Dünya Bankası'nın Fonuna borç verebiliyoruz da şurda kıçı kırık Amerikan tarımı, oto ve havacılık sanayisini mi fonlayamayacağız?
ABD başkanı bu istediğimizi yapar mı demeyin, ikna etmesini bilirseniz yapar. Adam kıçını koltuktan kaldırmamak için her şeyi yapar. Bu ekilde ekonomilerine hakim olunca gerisi kolay.
Evvela halkın gereğinden fazla eğitim görüp akıllanmasını engellememiz gerekecek. Onun için özellikle kırsal kesiminin aptal kalmasını sağlamamız gerek. Köylerde ne kadar okul ve eğitim kurumu varsa hepsini kapattırmalıyız. Ama sadece okulları kapattırmakla da olmaz. ABD'de ne kadar kilise kurumu ve vaiz varsa hepsiyle temasa geçilmeli. Onları mesela 'Papazlarınız tün ayinleri İngilizce yapıyor. Böyle olmaz. Hristiyanlığın dili Latince, ayinleriniz Latince olmalı.' diye ikna edebiliriz. Hatta bir de bazı vaizlerin 'Kiliseler ahır olarak kullanıyor...' diye yaymalarını başarırsak var ya... Veya hani şu aşırı sapkın cemaatlerin liderleri var hapisanelerinde. Devleti tanımayan, milleti uyuşturucuya alıştıran veya pedofili yapanlar. Bunların ölüm cezası alanlar hakkında 'Sırf hristiyan oldukları için idam edildiler,...' veya '...kovboy şapkası takmadılar diye idam edildiler...' gibi propaganda başlatırsak bu işi olmuş say.
Bu dinci kesimin George Washington'a, Thomas Jefferson'a, Benjamin Frankline'e ve daha ABD'nin bağımsızlığının ne kadar mimarı varsa hepsine düşman olması gerekiyor. Her yerde bu isimlerin İngilizler'den bağımsız olmakla nasıl büyük bir ihanet yaptıklarını anlatmalılar.
Ayrıca dincilerin ABD ordusuna da kin kusmaları gerek. ABD halkının kafasına ordunun din düşmanı olduğunu iyice yerleştirmeliyiz.
Beğenelim veya beğenmeyelim, heriflerin ordusu çok güçlü. Belki ordularından bazıları hükümetin bu konularda bizim istediğimiz gibi hareket etmesini yadırgar. Hükümete o generallerin darbe planladıklarını söyleriz. Böylece hükümetin o generalleri kovmasını ve bizim istediğimiz, bize yakın olan paşaları göreve getirmesini sağlarız. Ne olur ne olmaz. Belki yarın öbür gün başkanları bizle ters düşüp mesela Rusya ile arayı bulmaya çalışırsa, işte o zaman darbe yaparlar. Bu vesile ile de bize hizmet eden başkanı astırır ve kurtuluruz. Yaptıklarının cezasını almış gibi görünür. Belki de şansımız yaver gider ve demokratlar asılmasını destekler ve darbecilerin yanında yer alır. Ama öyle olmasa bile muhakkak bu algıyı yaratmalıyız, çünkü bunun ABD demokrasisi ve tarihinde açacağı yara hem büyük olur hem de ileri de istediğimiz zaman kullanabileceğimiz bir ‚suçsuz yere idam edilmiş' masum yaratırız ve aynı zamana da demokratların konumunu ve halktaki itibarını sonsuza kadar yıkmış oluruz. Baktık ki darbeden sonra gerçekten ülkenin bağımsızlığını isteyen, bizim istediğimiz gibi hareket etmeyen subaylar var, onları da en iyisi sürdürürüz.
Tabii bütün bunlar zaman alır, halkın her şeyi kolayca yutacağını var saymamız doğru olmaz. En iyisi ortalığı karıştırmak. Genç nesli birbirine düşürmemiz gerek. Özellikle üniversite öğrencilerini kutuplaştırıp birbirlerini öldürmelerini sağlamalıyız.Sırf bunun için nerden baksan bir 15-20 yıl sabretmemiz gerek. Bu esnada zamanında yerleştirdiğimiz generaller orduyu istedikleri gibi şekillendirir. Bu önemli çünkü biz bu planımızı uygularken başka devletler de boş durmaz. Yavaş yavaş güç kaybeden ABD'den pay almak için onlar da ortalığı karıştırırlar. Bu işimize yarar, gençlerin daha da birbirlerine düşman kesilmesini sağlayabiliriz. Ordu elimizde olduğu sürece sıkıntı olmaz.
Sonra zamanı gelince bu ‚bizim çocuklara(!)' ‚iç savaşı engellemek ve terörü durdurmak' için bir darbe yaptırırız ve ne kadar bağımsız ABD yanlısı varsa, demokrat ve cumhuriyetçi parti yöneticileri ile beraber atarız içeriye ve partilere siyaset yasağı koydururuz.
Ama bu darbenin sağlam olması gerekir. Öyle bir travma yaratmalıyız ki heriflerde nesiller boyu sürsün. Onun için bizim çocuklara adil olsun olmasın, bir cumhuriyetçilerden astırırız, bir demokratlardan. Sırf dengeli olsun diye. Asmadıklarımıza da çekilmedik çile, edilmedik işkence bırakmamalıyız ki iyice hayatları kaysın.
Tabii bu esnada kültürel açıdan da boş durmamalıyız. ABD'ye kendi hakim pop kültürümüzü ihraç etmeliyiz. Gençleri Nihat Doğan'a, İsmail YK'ya, Hande Yener'e, Kahtalı Mıçı'ya özendirmeliyiz… Hatta Orhan Gencebay, Yavuz Bingöl… ABD'li sanatçılar Ajdar'ın Çikita Muz ve Nane şarkılarının cover sürümlerini yapmak için yarışmalılar.
Darbeden en geç 13-14 ay sonra göstermelik bir referandumla tam istediğimiz gibi bir anayasa şekillendirir ve halka onaylattırırız. Zaten darbeyi yaptırdığımız generalleri Cumhurbaşkanı olunca biraz zor hayır derler, nerden baksanız %92 evet ile oylanır.
Bu hususa önemli olan bu anayasanın amerikan milliyetçisi gibi bir anayasa gözükmesi ama aslında milliyetçiliği iyice sulandırmasını sağlaması gerektiği. Mesela 'Amerikan Milliyetçiliği' tabiri yerine başka bir şey bulmamız gerek,… Örneğin 'George Washington Milliyetçiliği'… Dinciler sayesinde zaten Goerge Washington ve diğer kuruculara iyice gıcık olmuş muhafazakarların böylece her toplumun yasal temelini oluşturan anayasaya da güvenini sarsmış oluruz.
Sonra „serbest piyasa'ya uyum"‚ „ekonomik büyüme" veya „liberal piyasa" bahaneleriyle kendi ekonomilerini korumaya ve teşvik etmeye yarayan her türlü yasayı kaldırmak gerek. Zaten o zamana kadar iyice küçülmüş ve rekabetçiliğini kaybetmiş ekonomileri birden gelişmiş ekonomilerle rekabet etmek mecburiyetinde kalır. Yani adeta ağır siklet müsabakasına katılan sinek siklet boksörün ringdeki haline döner durumları.
Aynı zamanda eğitime de son ölümcül darbeyi vurmalıyız. Bunun için papaz okulları açılmalı ve git gide milli eğitim devre dışı bırakılarak özel liseler ve üniversiteler kurulmalı. Sık sık eğitim müfredatını değiştirmeliyiz ve verilen eğitim kalitesiz ve ezbere dayalı olmalı. Bu okullarda ilerki yıllarda istediğimiz gibi yönlendireceğimiz düşünmesini, milli değerlerini, bilimi unutmuş, öğrenmemiş seçmenleri yetiştirmeliyiz.
Ağzı iyi laf yapan, çok iyi ağlayabilen, ABD halkının en temel dini duygularını istediği gibi sömürebilen bir papazın hem milliyetçiymiş, hem de dindarmış gibi görünüp insanların güvenini kazanmasını sağlamamız gerekecek. Bu papaza okullar açtırıp insanların çocuklarını o okullarda okutmalarını sağlamalıyız. O okullarda özellikle genç, zeki ve kabiliyetli olan çocukların kafası yıkanmalı. Bu papaza ve cemaatine sonsuz itaat etmeleri sağlanmalı. Sonra günü geldiğinde bu çocukları devletin her türlü kademesine yerleştirip devlete hakim olmalıyız.
Ayrıca ABD'nin üretimi kalmadığı için bunlara sıkça borç vermeliyiz. Ekonomileri şişmeli, enflasyonları artmalı. Reel sektörleri kalmadığı için finans sektöründen medet ummaları gerek. Denetimsiz bir finans mevzuatı ile önüne gelenlerin banka açmasını ve içini boşaltabilmeleri sağlanmalı. Böylece ekonomilerinin iyice şişmesini sağlayabiliriz.
Bütün bunlar olurken ABD siyasetinin iyice istikrarlaşması ve halkın mevcut siyasilere olan güvenini kaybetmesi kaçınılmaz olacaktır. Öngörülü davranarak ABD'nin en köklü iki partisi olan demokratlara ve cumhuriyetçilere kendi adamlarımızı yerleştirmeli ve ilk fırsatta onları partilerin başına getirmeliyiz. Böylece ilerde muhafazakar ve sosyal demokrat kitlelerin tepkilerinin istediğimiz gibi kontrolümüzde olmasını sağlayabiliriz.
Hatta zamanı gelince bu iki partinin koalisyon yapmalı. Ama aynı zamanda da muhafazakar dinci kesimde yeni bir „kahraman" yaratmalıyız. Mesela bunun için üniversiteye gitmemiş, vasıfsız ama popülist ve aslında mağrur birine Timothy Dwights'a ait olmayan bir dörtlük okutarak 4 aylığına hapse attırırız. Ama olayın propagandasını herkese „Timothy Dwights'ın şiirini okudu diye hapse atıldı" olarak yansıtır ve böylece onu mağdur konumuna getiririz. Amerikan halkı mağduru sever. Hele hele ağzı din, iman diye laflar ediyorsa…
Ve nihayetinde, tam istediğimiz kıvama gelince, para musluğunu kapatırız ve ülkeyi iliklerinde sarsacak bir kriz yaratırız. Bu kriz sayesinde eski siyasi elitler bir daha kendini toparlayamayacak şekilde sarsılır. Mecbur kalırlar IMF ile anlaşmaya. Öyle büyük paraya da gerek yok, şöyle geri ödemesi riskte olan 20-30 milyar USD kadar olsa yeter.
Sonra ABD asıllı diye bilinen eski bir Dünya Bankası çalışanının ekonomiden sorumlu süper bakan olarak ülkeye çağırılmasını sağlarız. O IMF ile görüşmeleri yürütür. Herkes bu görüşmeleri ekonomi üzerine olarak sanır ama bir çok şeyi orada geçirtebiliriz. Mesela Latinoların ve diğer „azınlıkların" kendi haklarını kendileri tayin edebileceğine dair yasaları dayatır kabul ettirebiliriz. Böylece ilerde Latinoların kendi dillerinde eğitim, özerklik ve bir çok başka ABD'nin üniter birliğini tahdit ede taleplerinin yasal zemini oluşmuş olmasını sağlarız. Ülkeyi bölmek için gerekli olan alt yaa çalışmaları bunlar.
IMF ile anlaşıldıktan sonra ABD'nin uygulayacağı sıkıcı tasarruf politikalarının ızdırabını demokratlar ve cumhuriyetçilerden oluşan koalisyona çektirerek iktidarı iyice yıpratırken yarattığımız „mağdur kahramana" yeni bir parti kurdururuz. Tam tasarruf politikaları meyvelerini vermeye başlayıp tekrar ekonomik rahatlama başlayınca yapılması gereken tek şey mesela cumhuriyetçi parti başkanının alakasız bir şekilde koalisyondan çekilip erken seçime gitmesi olacaktır. Böylece kurdurduğumuz yeni parti tek başına iktidara gelir.
Cumhuriyetçilerin liderinin tek yapması gereken parti tabanının kitlesel tepkisini kontrol altına alması olacaktır. Demokratlarda ise o Dünya Bankasından gelen „süper bakan"ın yeni sol kanat parti lafları ile demokratlarda işimize gelmeyecek kişilerin partiden ayrılmasını sağlamak olacaktır. Bunlar Demokratlardan ayrıldıktan sonra yeni parti kurulmasına bile gerek kalmaz, tek yapılması gereken bizim isteklerimiz doğrultusunda hareket eden bir parti başkanının seçilmesini sağlamak. Böylece milli sol ve milli sağ kanatın kitlesel tepkisi tamamen elimizde olur.
Sonrası mı?
Sonrası kolay…
Evvela zaten bize bağlı ve kırılgan ekonomilerine yavaş yavaş ölümcül vuruşu yerleştirmek gerek. Bunun için ‚özelleştirme' adı altında ülkenin yaptığı tüm birikimleri sattırmak olmalı. Özellikle liman, telekom, madenler gibi stratejik önem taşıyan kurumları hemen ilk başta satılığa çıkarttırmalıyız.
Aynı zamanda yeni hükümet bizim için çalışan papazın cemaati ile çalışmalı. Öyle bir teslim olmalılar ki papazın cemaatinden yetişen elemanlara, onlar ne isterse hükümet vermeli. Gerekirse üst düzey bir siyasileri ABD ordusu hakkında ‚bana suikast düzenleyecekleridi' iftirası atmalı ve bu iftira sayesinde Pentagon'da en gizli stratejik odalarına girilmeli, her türlü stratejik bilgilerine el konulmalı.
Veya mesela yeni hükümet „terörü bitirmek" bahanesi ile „opening" adı altında yeni bir strateji uygulayabilir. „Mothers shouldn't cry" sloganıyla bölücü Latino teröristlerle masaya otururlar. Bölücü Latino liderin resmi, örgütlerinin amblemi yasak olmaktan kaldırılır. Böylece örgüt kendini toparlamaya zaman bulur.
Ayrıca hükümet „Her yerde U.S…. Bu amerikan olmayanlara karşı ayrımcılık. Sen ne mutlu Amerikalıyım dersen, o da ne mutlu Latinoyum der" gibi laflarla ABD devletinin ibarelerini her türlü devlet kurumudan kaldırır.
Aslında bütün bunları yapabilecek gücümüz varken sadece ABD ile yetinmemiz yanlış olur. O bölgeyi olduğu gibi karıştırıp, siyasal hristiyan akımları güçlendirmek, bir çok devletin haritasını değiştirmek en iyisi olur. Ayrıca bu ABD'yi yıkmak için de çok işimize yarar. Mesela Meksika halkını yönetimlerine karşı isyan ettirerek ülkeyi kan çanağına çevirebiliriz. Tabii Meksika'da savaştan kaçacak olan olan mülteciler doğal olarak ABD'ye kaçar. Löyle 4-5 milyon mülteci alsa bu ABD'da toplumsal huzuru bozmak için yeter de artar bile.
Gerisi artık çok kolay olacaktır. Bölgede yeni strateji geliştirmemiz gerekirse yeni hükümete „Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun, artık başka planımız var." deriz. Buna uymazlarsa yaptığı yolsuzlukların elimizde olan tüm belgelerini piyasaya süreriz. Böylece ya başımızdan defederiz, ya da istediğimiz hizaya getiririz.
Onlar muhtemelen buna karşı tavırlı olurlar. İstedikleri gibi gelişmeyen olaylarda ‚dış güçler' diye yaygara koparırlar, iç siyaset için büyük büyük laflar ederler, ve eğitimsiz, vasıfsız seçmen dün bizimle araları iyiyken onları nasıl alkışladıysa bize karşı ahkam kestiklerinde de onları tekrar alkışlayacaktır. Ama kendi üretimi olmayan, yönetiminde iliklerine kadar bizim elemanlarımıza teslim olmuş ABD'nin artık kolayına beli düzelmez.
ABD zaten eyalet sistemine göre yapılanmış bir ülke. Bu işimizi biraz kolaylaştırır. Gerçi merkezi olsa da fark etmez, o zaman evvela eyalet sistemine geçmelerini sağlar sonra eyaletlerin bağımsız olması için isyan başlatırdık. Yani öyle veya böyle, istediğimiz gibi böleriz. Böldükten sonra da oluşacak ufak eyalet devletler zaten tamamıyla bize bağımlı olurlar.
Veya belki eyalete geçirmemize gerek kalmadan istediğimizi yaparlar. Malum uzun vadeli, sonu açık bir plan bu çünkü zamanla koşullar değişebilir. Önemli olan yönetimin tamamen bize mahkum olması. İşimize geldiği kadar yöneticilerini başta tutarız, işimize gelmezse neye uğradıklarını anlamadan deviririz. Hatta elimizde öyle deliller olur ki, gerekirse onları Den Haag'da yargılattırırız. Veya istersek ‚NATO için tehlike oluşturuyolar' gerekçesi ile Mavi Kasklıların müdehalesini bile meşrulaştırabiliriz.
Dediğim gibi, kısa değil uzun soluklu bir plan.
Onun için bence süt tozunu ilk fırsatta göndermeliyiz.