Andımız kaldırıldı diye çok haklı olarak en ağır ifadelerle Danıştay'ı eleştiren Devlet Bahçeli, itirazını yanlış adrese yapıyor. Esas fail AKP ve onun başında "Milli" kelimesi olan eğitim bakanlığı olduğu halde niçin zihinleri Danıştay'ın üzerine çekiyor. Çünkü; MHP'nin kurumsal kimliğine ve onun genel başkanı olarak kendisine yüklenen misyon gereği beklenen; andımıza sahip çıkmak adına şiddetli tepki gösterilmesi ve gereğinin yapılması gerekiyor ama bilerek ve isteyerek hedefe Danıştay'ı koyarak AKP'yi aklama yoluna gidildi. Türkiye'nin en eski ikinci partisi kongre yapıyor. Ve maalesef "MHP olarak iktidar olduğumuzda...." diye başlayan bir cümle hala kurulamıyor. Altmış yıllık MHP, ancak ve ancak bir başka partinin iktidarını ve onun genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını vaat edebiliyor. Türk milliyetçilerinin bu ideolojik duygusallığının, mazisine sadakatının sömürülmesine daha ne kadar devam edilecek.
MHP, Büyük kurultayında ileriye dönük programının AKP'yi iktidarda tutup, Recep Tayyip Erdoğan'ı tekrar cumhurbaşkanı adayı göstermek olunca, elbette andımızın kaldırılmasının esas müsebbibi olan AKP'ye söyleyecek bir sözü olamazdı. Velhasıl kelam; son yirmi yıldır ülkemizde yaşanan tüm kırılmaların öyle veya böyle, önünde veya arkasında Devlet Bahçeli inisiyatifinin hep devrede olduğunu gördük. Yine hep beraber gördük ki; Devlet Bahçeli inisiyatifi ne MHP'ye, ne de onun mensupları Türk milliyetçilerinin yüreklerini ferahlatacak "Bu sefer biz kazandık, artık etkin ve yetkin biziz" diyebilecekleri bir tek övüncü tatmayı sağlayamamış, bilakis engel olmuştur.Devlet Bahçeli'nin yanlış olarak hedef seçtiği Danıştay üzerinden andımıza sahip çıkıyor gözükmesi; Türk milliyetçiliği perspektifinden bakıldığında, kabulü mümkün olmayan bir kırılmaya tahammülü önce yönetmek, sonra alıştırmak ve nihayetinde kabul ettirmektir. Unutmayalım, bazılarımız üzerimize basan ayakları kırmış olsak da; yine bazılarımızın üzerinde o kırılası ayaklar hala basmaya devam ediyor.Ama şükürler olsun ki; bu umutsuzluğun dibe vurdurulduğunun sanıldığı bir anda Türk milliyetçileri; vatan ve millet severlik paydasında bütünleşen her kesimden insanları otağında toplayarak cesurlar hareketini başlatmış ve "Bu devleti yönetmeye talibiz" özgüveni ile iddiasını ortaya koyarak İYİ PARTI'yi kurmuşlardır. Yani demem o ki; hiç de umutsuz değiliz. İnadına, son derece özgüven dolu şekilde Türk milliyetçiliğinin iktidarına doğru gidiyoruz.Neymiş efendim; kaşığı niçin öyle tutmuşuz, soğanın cücüğünü kim yiyecekmiş... vesaire. Bütün bunlar kimin umurunda beyler; ben iktidara açım aç.
Ümit Özdağ'ın ayrılışı fikir ayrılığı değil nefis ayrılığından dır
Ümit Özdağ'ı dinledim. Bütün anlattıklarını neredeyse birebir İYİ PARTİ'nin kuruluş sürecinde de anlatmıştı, dinlemiştik. Ne tuhaf ki; İYİ PARTİ'den ayrılış gerekçesini; aslında aday olmadığı GİK listesinde olmayan isminin, bir başka listede çizilmesine duyduğu öfkesine bağlıyor. Yani fikri bir ayrışmadan bahsetmiyor. Ayrılışını CHP ile ittifak yapılmasına da bağlıyor ki; bu da partinin seçim stratejisi olup, parti yönetiminde genel kabul görmüş olmalı ki; karar ittifak yapılacak şeklinde çıkmış. Oysa bizler biliriz ki partiler fikirler üzerine bina edilir, kurulurlar; öfke tatmini için değil. Buradan çıksa çıksa; millet ittifakının gücünü kırarak Recep Tayyip Erdoğan'nın tekrar cumhurbaşkanı seçilmesi ile Erdoğan'nın şahsında siyasal İslamcı vesayeti, iğdiş edilmiş cumhuriyet değer ve kazanımları üzerine oturtmak olur. Amaç bu olmayabilir ama bu amaca matuf kurulmuş değirmene su taşır. Türk milliyetçilerinin bu devleti yönetmeye en yakın olduğu bir süreçte "İçinde olmak istemediği listeden, olmayan isminin çizilmesi"ne yönelik duyulan öfke tatmininden gelinen son nokta; çok garip, tuhaf, anlaşılmaz değil mi.
Siyasi zeka işte böyle bir şey
Meral Akşener dün akşam Habertürk TV'de İmamoğlu'nun attığı malum twit'le ilgili olarak "İmamoğlu bana watsup'dan mesaj attı" dedi. Gazeteci "Mesajda ne diyor" deyince vücut dili eşliğinde esprili şekilde yine siyasi zekasını devreye sokarak "Söyleyemem, özel bilgilerin gizliliğini ihlale girer" dedi. Amma velakin cumhur ittifakı ve onların trol ordusu, suiistimal edebilecekleri bir dirhem de olsa hazzını yaşayacakları kelamı duyamayınca avını kovalayıp bir türlü pençesini atamayan sırtlan misali süklüm püklüm bir ağaç gölgesine çekilip bir sonrası için pusuya yatıp beklemek durumundalar. Anlaşılan o ki; Meral Akşener'in siyasi zekası cumhur ittifakı ve onun trollerini çok yorup perişan edecek.
Küfür acziyetin bağırmak cehaletin gereğidir
Edep ve adap fakiri, güzel Türkçe ile cümle kurarak meramlarını anlatabilmekten aciz, öfke birikimlerini üstelik de bir bayana erkek ağzı ile boca edenlere Meral Hanım hak ettikleri karşılığı en güzel şekilde verdi. Meral Hanım'ın medeni ve siyasi cesareti karşısında içine düştükleri çaresizliklerin çukura ittiği bu ağzı bozuk adamlar, düştükleri çukurdan çıkmamak üzere ilelebet tarihin dehlizlerinde kaybolup gidecekler. O günler çok uzak değil.Siyasi minderde kurallara uyarak güreşmeye yüreği yetmeyenler; çocuklarınızın, eşlerinizin torunlarınızın yanında kullanamayacağınız aşağılayıcı itham ve sıfatları Meral Hanım'ın şahsına kullandınız da ne oldu. Millet kendisine yaptıklarınıza inat kucaklayıp bağrına basmaya davam ediyor; siz çukura, Meral Akşener ise zirveye.Şiir okumaktan hapis cezası verilerek mağdur edilen birisine sahip çıkıp, onu baş tacı eden Türk milleti; hep beraber göreceğiz, namusuna alçakça dil uzatılarak mağdur edilen bir Türk kadınına nasıl sahip çıktığını.
''İhvancı''lık uğruna bunları yaşamak zorunda mıydık
Siyasal İslamcı, İHVANCI Mursi'ye sahip çıkmak, arkasında durmak adına darbeci SİSİ'yi protesto ederek ilişkilerimizi en alt seviyeye hatta bitirme derecesine indirince bunu fırsat bilen Yunanistan Güney Kıbrıs Rum kesimi, İsrail ve Mısır ile Doğu Akdeniz üzerindeki kaynaklara ulaşma ve temini için işbirliğine girdi. Yunanistan emelleri için Mısır'ı seçerek onun üzerinde koza ördü. Böyle bir süreç niçin yaşandı; Mısır'ın derdi Türk milletini değil ama rabiacı iktidarımızı germişti de ondan. Şimdi ne oldu; o sürekli milet ittifakının hele ki "CE-HA-PE"nin öteden beridir sürekli Mısır ve Suriye ile ilişkilerimizi normalleştirmeliyiz" teklifine uyarak, Mısır ile tekrar diyalog kuruldu. Artık Mısır, Akdeniz'deki kıta sahanlığımızı tanıyarak menfaatlerimizin yanında olacağını açıkladı. Bu diyalog kurulunca Yunanistan da doğal olarak panikledi. Şimdi sıra geldi yine kişisel ego tatmini için Sayın muktedirin büyük bir memnuniyetle kabul edip dünyaya duyurduğu eşbaşkanlık adına tarumar edilgen Suriye ile tekrar diyaloğ kurup Esed'i Esad yapmaya. Buradan çıkarılacak sonuç; Sayın muktedirin siyasal İslamcı ego tatmini için keyfi olarak Mısırdaki "İhvan" hareketine destek amaçlı, içine sürüklendiğimiz maceranın nelere maal olduğu ve yine ABD'nin işine geldiği şekilde, sömürmek istediği ülkelere demokrasi ihraç etme hevesinde olduğu gibi bizim de BOP eşbaşkanlığı dahilinde Suriye'ye demokrasi ihraç etme maceramız için içine itildiğimiz bataklık ve sonra başımıza gelenler. Dikkat edin bu olup biten süreçlerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geleneksel dış politikasında yeri yok, daha önce benzeri yaşanmamış süreçler; yani hiç bir zaman başka ülkelerin iç işlerine karışmak gibi bir geleneği misyon edinmemişiz. Ha, bu arada BOP eşbaşkanlığı ne durumda acaba. İade edildi mi, edilmedi mi. Corona virüsü gibi mutasyona mı uğradı ne oldu bir bilen var mı acaba.
Fezlekelere okunmadan oylanması
Savcıların dosya hazırlayıp hakimlerin de duruşma yapmasına ne gerek var. Dosya hazırlamaya bile gerek yok. Erdoğan-Bahçeli ikilisine "Efendim birilerine ceza vermeniz gerekiyor. İsimler şunlar, yaptıkları bunlar. Hükmü siz verin infazı biz yapalım" denmesi yeterli(!)
HDP milletvekilleri için hazırlanmış olan fezlekelerle ilgili dosyalarına bakmaya gerek görülmeden cumhur ittifakı hükmünü vermiş durumda; "Tez elden dokunulmazlıklar kaldırıla, vekillikleri düşürüle". Tabi ki bu süreçleri ülkemizdeki kurumsal temsilcilikleri vasıtası ile izleyen dış dünya; "Türkiye'de hukuk talimatlarla işliyor" hükmüne vararak ülkemizi hukukun işleyişi ve ciddi devlet anlamında "Güvenilmez devlet" kategorisine alarak ilişkilerini de bu tespit üzerinden yürütüyorlar. En basit örnek güdümlü hukuk nedeniyle uluslararası hukuki teminatlardan emin olmadıkları için yabancı sermaye doğal olarak gelmekten korkuyor. Peki İYİ PARTİ ne yapıyor; genel kanaati tüm HDP milletvekillerinin PKK ile öyle veya böyle bir şekilde irtibatlarının olduğu şeklinde olsa da; yine de bunun tespitinin hukuki yollarla yapılmış olmasının devlet ciddiyeti gereği olması gerektiği gibi o devleti yönetmeye talip bir partinin de bu hassasiyeti göstermesi gerektiğine inanıyor. Oysa cumhur ittifakı ne diyor; hüküm belli, bizim istediğimiz şekilde olacak. Oysa, hissemize düşen ekmek biraz sonra bize verileceğini bile bile sabırsızlık gösterip çalarak niçin hakkımıza düşenin hırsızı olalım ki. AİHM'in Demirtaş hakkında ülkemize verdiği yaptırırım kararı da; aynen ülkemizde böyle saçma sapan yürütülen hukuki süreç nedeniyle başımıza musallat edilmiştir. İYİ PARTİ hukuk çizgisinden sapmadan siyasi mücadelesini örnek olacak şekilde sürdürüyor. Bunun içindir ki; iradeleri garp edilmiş kişi veya kurum olmayı değil, aklı ve ona bağlı özgür iradeyi esas alarak fezlekeleri tek tek incelenerek hüküm vereceklerini açıkladılar.İYİ PARTİ yapısındaki Türk milliyetçilerinin ağırlığının suiistimal edilerek, onların duygularına nokta atışı yapılarak tahrik etme metoduyla partide iç kargaşa yaratma düşüncesinin olduğu başta Meral Hanım olmak üzere herkes tarafından biliniyor. Nokta atışı ne; "HDP, PKK ilişkisi, terör bağlantısı belli iken hükmünüz niçin belli değil". Oysa belli; aşağı yukarı tüm HDP milletvekilleri PKK ile irtibatlı ancak bu tespitin meşru olması için de meşru olan hukuki sürecin de tamamlanması gerekir. Meclise gelen fezlekelerin incelenmesi değil, incelenmemesi baş ağrıtır. Bizim memlekette bir söz vardır "Ağrımayan başa çaput sarılmaz". Ancak burada hesabı yapılmayan bir husus var o da; İYİ PARTİ bünyesindeki Türk milliyetçilerinin "Özgür düşünceli ve demokrat oluşları" dır. Ne demek; algıların peşinden sürüklenmezler, iradelerini lidere ipotek ettirmezler, özgüven sahibidirler. Dolayısıyla önce fiili durum yaratıp sonra da ona hukuki kılıf giydirmeyi alışkanlık haline getirmiş olan cumhur ittifakının kendi aklınca verdiği hükme değil, düşünen aklın hükümlerinden oluşan hukuk kurallarının dediğini yapmak İYİ PARTİ'nin ilkesellik adına tuttuğu yol ve yöntemdir. Meral Hanım için duygusallık elbette önemli ama fark edebildiğimiz kadarıyla siyaseti hukuk kuralları içinde meşru çizgide ve aklın öncülüğünde mümkün olduğunca somut gerçekler üzerinden yapıyor.