Cumhuriyet tarihimizin en önemli MGK toplantılarından biri dün Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında gerçekleştirildi. Toplantının en önemli konusu Irak Bölgesel Kürt yönetimi lideri Barzani'nin 25 Eylül'de yapacağı bağımsızlık referandumuydu.
MGK'dan Barzani hakkında kısaca şu sonuç çıktı: "Referandumdan vazgeç, eğer vazgeçmezsen Uluslararası anlaşmalardan doğan hakkımızı kullanırız"
Dünden beri herkes bu cümlenin ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyor. Uluslararası anlaşmalardan doğan haklarımız ne demek? Türkiye, hangi haklara sahip?
Bu soruya cevap vermeden önce Irak sorununun geçmişini kısaca hatırlatmakta fayda var.
Bilindiği gibi Lozan anlaşmasında en önemli konulardan biri Musul ve Kerkük'tür. Türkiye, Lozan görüşmelerinde Mondros anlaşması imzalandığında Musul ve Kerkük'ün Misak-i Milli sınırları içinde olduğunu söyleyerek İngiltere'nin çekilmesini istemiş ama İngiltere, Türkiye'nin isteğini geri çevirmiştir.
Sonuç olarak Lozan'da Musul ve Kerkük bir karara bağlanamadı ve konu Milletler cemiyetine taşındı. İlk görüşme 1924 yılında İstanbul'da Haliç konferansında yapıldı. İngiltere, konferansta Musul ve Kerkük dışında Hakkâri'yi de isteyince anlaşma sağlanamadı.
Haliç'te anlaşma sağlanamaması üzerine İngiltere, Türkiye'yi tehdit ederek isteklerini kabul ettirebileceğini düşündü ama çok yanıldı. İngiltere'nin tehdidine aynı tonda cevap vererek eğer bağımsızlığımıza yönelik bir girişim olursa tüm önlemleri alacağını ve karşılık verileceğini söyledi.
İngilizler, Türkiye'nin bu dik duruşu karşısında geri adım attılar ve herhangi bir girişimde bulunmadılar. Haliç konferansında çözülemeyen mesele 1926 yılında Milletler Cemiyeti Yüksek Adalet divanına taşındı ve 5 Haziran 1926 tarihinde imzalanan Ankara anlaşmasıyla Musul ve Kerkük, Irak yönetimine bırakıldı.
Dünkü MGK toplantısında geçen "anlaşmalardan doğan hakkımızı kullanırız" cümlesinde söz edilen anlaşma 1926 yılında imzalanan Ankara anlaşmasıdır. Peki, Ankara anlaşmasına göre haklarımız neler?
Anlaşmanın 5. Maddesine göre 29 Ekim 1924 tarihinde Milletler cemiyetinde çizilen Türkiye – Irak sınırını (Brüksel sınır çizgisi) resmi sınır olarak kabul etmiştir ve iki devlette bu sınırı bozmayacağına garanti vermiştir.
Anlaşmanın 10. Maddesine göre Türkiye ve Irak, sınırlarına sıçrayabilecek bir tehlike karşısında sınırdan 75 km derinlikte askeri harekât yapma hakkına sahiptir. Yani Türkiye, egemenliğini tehdit eden bir durum olursa Irak topraklarına 75 km girebilir.
Anlaşmanın 12. Maddesinde Türkiye ve Irak, birbirinin sınırını tehdit edecek hiçbir propaganda ya da örgütlenmeye izin vermeyeceğini kabul etmiştir.
Bu maddelere göre Barzani, 25 Eylül'de referandum yaparsa Türkiye önce Irak merkezi yönetiminden bu referandumu iptal etmesini isteyebilir. Eğer Irak yönetimi, yapması gerekeni yapmazsa Irak topraklarına 75 km girerek askeri harekât düzenleyebilir.
Anlaşmaya göre bu hakkımız var ancak pratikte bunu ne kadar gerçekleştirebiliriz. Orası meçhul…
Çünkü düne kadar Barzani'yi devlet başkanı gibi karşılayıp sözde Kürdistan bayrağını Ankara'da dalgalandıran bir hükümetin böyle radikal bir karar alabilir mi? Emin değilim.
Diyelim ki bu kararı aldı. Irak topraklarına girdiğimiz anda karşımızda ABD'yi bulacağımız kesin… Dahası böyle bir operasyon içeride de terörü arttıracaktır.
Ancak her ne olursa olsun Türkiye, haklarını korkmadan, çekinmeden savunmalıdır. Savunmak zorundadır ve 91 yıl önceden bugünleri görüp bize bugün askeri operasyon yapma hakkı veren Atatürk'e teşekkür etmelidir.
Son olarak sosyal medyada dolaşan bir yalanı açıklamak istiyorum. Son günlerde Irak'ta Kürdistan kurulursa Musul ve Kerkük'ü alma hakkımız olduğu konuşuluyor. Ankara anlaşmasında böyle bir madde yoktur.