By Barış Atagün on Çarşamba, 28 Ekim 2020
Category: Siyaset

Cumhuriyetin 97. Yılında Devletin ve Milletin Durumu

Bugün Cumhuriyetimizin ilanının 97. Yıl dönümü… Yüzyılı devirmemize sadece 3 yıl kaldı

Gönül isterdi ki bugün Cumhuriyetimizin kurulduğu günden daha güçlü olduğunu konuşalım

Gönül isterdi ki muasır medeniyetlerin üstüne çıktığımızı konuşalım

Gönül isterdi ki Atatürk'ün ''Her fabrika bir kaledir'' dediği fabrikalarımızı konuşalım

Gönül isterdi ki Atatürk'ün ''Artık bugün demokrasi fikri daima yükselen bir denizi andırmaktadır. 20'inci yüzyıl birçok despot hükümetlerin bu denizde boğulduğunu görmüştür.' Dediği gibi demokrasimizi konuşalım

Maalesef hiçbirini konuşamıyoruz.

Bunları konuşmayı geçtim. Daha Cumhuriyeti, laikliği, devrim kanunlarını bile tam anlamıyla kavrayıp meseleyi bitirmiş değiliz

Sene olmuş 2020… Bu çağda bile Cumhuriyeti İngilizlerin kurduğunu, Atatürk'ün Osmanlı'yı yıktığını zanneden, keşke halifemiz olsaydı diyerek halifelik özlemi çeken ve halifelik olsa Dünyaya hükmedeceğini zanneden cahil bir kesim var

Bu cahil kesim toplumun küçük bir azınlığı olsa ve kendi aralarında cahil cahil yaşasalar hiç sorun değil ama devletin tepesindeki Cumhurbaşkanı bile Lozan'ın yıldönümünde Lozan hezimettir diyecek kadar Cumhuriyetle sorunluysa işte bu büyük bir sorundur

Çünkü Cumhurbaşkanına bu sözü söyleten fesli delinin ''Lozan zafer mi? Hezimet mi?'' kitabıdır.

Düşünün… Koskoca Türkiye Cumhuriyetini fesli delinin kitaplarıyla tarihi öğrenen biri yönetiyor

Böyle bir ülkenin gelişmesi mümkün müdür? Elbette Hayır

18 yılda gelinen nokta ortada…

Atatürk'ün kurduğu fabrikalar, kurumlar ya kapatıldı ya satıldı

Dindar nesil yetiştireceğiz denilerek eğitim yozlaştırıldı. 8. Sınıfa giden çocuklar Cumhuriyetin ne zaman ilan edildiğini bilmiyor. İki bilinmeyenli basit denklemleri çözemiyor

Demokrasi ve özgürlük olarak tam anlamıyla Sultan II. Abdülhamid dönemine döndük…

Etkisi olmayan bir Meclis, her şeye muktedir bir devlet başkanı ve sadece devlet başkanına hesap veren Bakanlar kurulu. Osmanlı'da bunun karşılığı Ayan Meclisi ve Saltanat şurasıydı.

2020 yılındayız ama sanki 1876 yılında yaşıyoruz…

Yönetim anlamında neredeyse 150 yıl öncesine dönmenin faturasını milletçe son 3 yıldır yaşıyoruz

Ekonomi freni patlamış araba gibi yokuş aşağı gidiyor.

Halk her gün biraz daha fakirleşiyor.

Devlette liyakat ve ciddiyet diye bir şey kalmadı. Yükselmek için tek kriter Cumhurbaşkanı'na yakın olmak

Hükümette yanlışa yanlış diyebilecek cesarete sahip 1 kişi bile kalmadı. Hepsi kurşun asker gibi… Ne görev verilirse onu yapıyorlar. İtiraz yok, sorgulama yok.

Halkla hükümet arasında bir bağ kalmadı. İnsanlar ay sonunu zor getirirken ülkeyi yönetenler her evde 2 araba olduğunu sanıyor

Ve biz bu şartlarda Cumhuriyeti kutluyoruz…

Ne diyelim? Nasıl bir kutlama yapalım?

Atatürk, Samsun'a çıktı, kurtuluş savaşını başlattı, düşmanı denize döktü. Bize bir devlet bıraktı.

Tamam da onun bıraktığını biz ne kadar sahiplendik? Ne kadar ileri taşıdık?

Atatürk, mezarından kalksa ''Ben sizi 1923 te kurtardım. Siz 97 yılda nasıl 150 yıl geri gitmeyi başardınız?'' diye sorar

Sahi biz bunu nasıl başardık? Bize bırakılan geleceği parlak bir mirası nasıl karanlığa boğduk?

Geçmişimizle, zaferlerimizle övünelim ama lütfen nasıl bu hale geldiğimizi de sorgulayalım ve çare arayalım…

Hep hamaset, hep hamaset. Yeter artık. Biraz da feraset lazım…

BARIŞ ATAGÜN

Related Posts

Leave Comments