Liberal demokrasi olarak tarif ettiğimiz mevcut düzenin bariz çıkmazlar içerdiği apaçıktır. Bu çıkmazların yol açtığı her tür probleme liberal demokrasinin temsil krizi diyoruz. Her ne kadar adına demokrasi denilse devatandaş olarak demokratik haklarımızı fiiliyata döktüğümüz pratik alanlarından bir hayli uzakta görünüyoruz. Türkiye'nin mevcut düzeni dikkate alındığında taşkınlığa varmayan, woke kültür fertleri tarafından işgal edilmeyen, radikal ya da terör sempatizanı olmayan belli toplumsal hareketlere ihtiyacımız açıktır. Cemaatçi, fonlu ya da güdümlü varlık düşmanı topluluklara karşı toplum faydasını ve ifade özgürlüğünü esas alan kolektif yapılar kurmak durumundayız. Kürsü topluluğu, özünde, mevcut demokrasi krizini de yaşayan Türk toplumunun ortak derdini paylaşıyor. Halkın sesinin duyulmadığı fildişi kulelerinde sefa süren vekillere ve temsil kadrolarına meydan okuyor.
Mevcut anayasal demokrasi vatandaşa, devletin yönetim süreçlerine katılımını, denetlemesini, yönlendirmesini sağlayan pek az yapı sunar. Yurttaşların demokratik hakları ve iradeleri neredeyse anlıkvar olur -seçim dönemleri gibi- ve sonrasında hiç var olmamış gibidir. Bu bakımdan, doğrudan halkın ayrımsız biçimde katılım gösterebileceği, süreçleri yönlendirebileceği ve hatta denetim gücünü kullanabileceği pek azimkân bulunur. Mevcut konjonktürde siyasetin ve yönetim yapılarının en alt kademelerinden en üstlerine değin nepotizm, hizipçilik ve makam ticareti sebebiyle toplum göz ardı edilip geri planda bırakılıyor. Siyasiler, halkın taleplerini müzakereye açan değil, hiyerarşinin tepesinden gelen mesajları yayanbirer siyaset pazarlamacısına dönüştüler. Özellikle başkanlık sistemi, müzakere ve hesap verebilirliği, denge-fren mekanizmasını ve şeffaflığı tamamen parçaladı. Söz konusu makam mücadeleleri ve siyasî rekabetin kaotizmi içinde, sayılardan mürekkep görülen halk, yönlendirilebilir ve iradesiz birer güruhmuşçasına kendisine dayatılacak kaderi bekliyor.
Peki öyleyse, ne yapacağız?
Ben, Jürgen Habermas'ın müzakereci demokrasi teorisine oldukça yaklaşan, ancak tam anlamıyla da o sayılamayacak bir örgütlenme tipi öneriyorum. Mevcut mahalle meclisleri sisteminin yetersizliği ve silikliğini, üstündeki ölü toprağını atabilecek tüm bölge halkının katılımına açık bir sistemdir bu. Tıpkı Antik Yunan toplumundaki meclis sistemine benzemekle birlikte, Bu sistemde mahalleliler, belli kurallar çerçevesinde tartışmalara katılır, soru sorar, önerge verir, mevcut yönetimin faaliyetlerini ve raporlarını denetler, temsilcilerini sorgular. Hatta kimi konularda belediyenin kararlarına karşı ret oyları verir ve meclisten geçmesini engeller. Yine halk, yasal düzen içerisinde mecliste kendi hiziplerini ve partilerini oluşturur, her tür düşünce ve çıkarlarını bu meclislerde dile getirir.
Böylesi damarlanmış bir demokratik deneyim imkânı, yeterli eğitim ve tanıtım çabalarıyla toplumu olan biten hakkında daha bilgili kılacaktır. Bununla da kalmayıp ona söz hakkı ve etki oluşturabilme gücü verecektir.
Bu normatif sayılabilecek demokratik düzenin Habermas'ın teorisinden farkı, vatandaşların bireysel çıkarlarının dışarıda bırakılmayıp bunların da gündeme getirilebildiği müzakere ortamına kapı aralamasıdır. Zira Habermas, bireysel çıkar ve kabiliyetlerin dışarıda bırakılmasını, yalnız ortak faydaya odaklanmasını salık veriyordu. Bir diğer fark, farklı kabiliyetlere sahip insanların, sözgelimi hitap yeteneği çok iyi ve eğitimli bir bireyle bunlara sahip olmayan bireyi aynı düzleme yerleştiren, ortak dili ve söylem çerçevesini oluşturmaya çalışan mantığın ortadan kalkmasıdır. Çünkü fertler farklılıklardan mürekkep olduğundan demokratik ortama katkıları ancak ve ancak kendileri olabildiklerinde gerçekleşebilecektir. Aynı şekilde hem bireysel çıkarların hem de grup çıkarlarının ve kabiliyetlerinin temsil edilebilmesi rekabeti güçlendirecektir. Böylece daha iyi olan, daha iyi tartışan, daha organize olan kazanabilecek, daha yüksek yönetim kademelerine karşı doğrudan toplumdan doğan bir denge-fren unsuru biçiminde işlev görebilecektir. Toplum, nepotist elitler düzeninin içerisine kendisi olarak girecek, rekabeti ve mücadeleyi had safhaya taşıyacak, mahallenin ekonomik ve sosyal sorunlarına nokta atışı cevap verilmesini sağlayacak, devlet kaynaklarının verimli kullanılabilmesi için rehber vazifesi görecektir.
Yeni mahalle meclisleri, sürekli cumhuriyetin ilke ve inkılaplarına doğrudan düşman kliklerce ele geçirilmiş politik mücadele alanlarının etkisini yasal düzenekleriyle kıracak ve müzakereyi kendi bünyesinde ancak özgürce gerçekleştirilebilir kılacaktır. Diğer yandan, bu vesileyle de mevcut demokratik düzenin temsil krizini de bir nebze olsun aşma imkânı doğacaktır. Elde ettiği makamlarla mafyacılık oynayan minyatür tiranlar için denetim sıklaşacak, engeller çıkacak, ayanlık mantığı gücünü giderek yitirecektir. Elbette bürokratik işleyişin hızı bu sistemde azalacaktır. Yine de yavaş ve akıllı adımları, hızlı ama pervasızlara tercih ettiğimi belirtmeliyim.
Önerim normatif ve belki Polyannacı görünebilir. Ancak Türk toplumunun irade ve sözüne ister mevcut iktidar isterse başka iktidarlarca ipotek koyulmaması gerektiği düşüncesinden hareketle, demokratik yapıların ve mücadele alanlarının genişleyip serpilmesi ve sahiplenilmesi, kıymetlerinin anlaşılması gerektiği düşüncesindeyim.