By Yahya HOÇUR on Perşembe, 14 Aralık 2017
Category: Siyaset

DOKUZTAŞ VE KUDÜS

Tablet ve akıllı telefon çağının çocukları pek bilmez. Bizim zamanlarımızda "dokuztaş" diye bir oyunumuz vardı. Karşılıklı iki kişi olarak oynar ve bulduğumuz bir kâğıt veya karton parçası üzerine kendimiz çizerdik. İki farklı renkte dokuzar taş veya mutfaktan nohut, fasulye gibi birbirine karışmayacak nesne alırdık(artık nohutu Arjantin, fasulyeyi Bulgaristan'dan alıyoruz, taşları da Filistinli çocuk İsrail askerine atarak kendini savunmaya çalışıyor).

Aynı oyun şimdi yine var; ayrıca bazı oyuncak firmaları özel takımlar bile yapıyorlar. Hatta bilgisayar oyunu olarak bile yapılmış dokuztaş. Ama kendi aklımızı verdiğimiz yetmemiş gibi "Ağaç yaşken eğilir" atasözümüzün hilafına çocuklarımızın aklını da Batı kültürüne verdiğimiz için onların garip canavarlı, tecavüzlü, asmalı-kesmeli, bol kanlı savaş ve cinayet oyunlarının esiri yaptık.

Dokuz Işık'ımızı okuyup anlamadığımız ve hayata uygulamadığımız gibi dokuztaşı da oynamıyoruz artık. Sonra "Bu Mavi Balina oyunu çok zararlıymış yaa!"

Dokuz Işık, bize has "yerli ve milli" bir başucu kitabı olduğu gibi; dokuztaş da bize has bir akıl, mantık ve strateji oyunu…

"Dokuz Işık"ı bilmeyenlere dost ortamlarında umde umde, tane tane anlatırız.

Burada "dokuztaş"a dönelim:

İki kişi ellerindeki dokuzar taşı sırayla birer birer oyun alanındaki köşelere kondururlar. Amaç ileride aynı hat üzerinde üçlü bir düzenek kurup karşı tarafın taşını almaktır. Bunun için taşları öyle bir kondurmak lazımdır ki, düzeneği kolay kurabilesin. Rakip taraf düzenek projesini fark etmesin diye ara sıra başka bir tarafa da bir koyarsın. Her üçlü yaptığında bir taş alırsın rakipten. Akıllıysan ve tabi rakibin fark edip araya taş koymamışsa, arka arkaya üç hattın köşelerinde konuşlandırırsın taşlarını ortada da bir taşın olur ve vara-gele yaparsın her ileri veya geri harekette rakibin kurmaya çalıştığı düzeneklerin kritik mevzideki bir taşını eksiltirsin. Rakip üçtaşa kalana kadar devam eder bu işleyiş, üç tane taşı kalan taraf istediği tarafa "uçarak" daha doğrusu "uçurularak" mücadele eder ama son nefesleridir aslında…

İşe böyle; siyaset de beş-altı adım sonra olabilecekleri tahmin edebilmeyi gerektiren bir satranç oyunu olduğu kadar; doğru yerde doğru düzeneği kurduğunda getirisi yüksek olan dokuztaşa da benzer.

Birisi öyle bir halt yer ki; onu aşk odasından, kasetinden yakalayıp kurar düzeneği. Diğeri boğazına kadar yolsuzluğa bulanmıştır; ayakkabı kutusundan, banknot dolu odasından yakalayıp tam boğazına kurmuştur düzeneği.

Öbürü kuruluş felsefesinin hilafına hareketlerin odağı ve tescilli hainlerin, irili-ufaklı teröristlerin hamisi olduğu için içine düşmüştür düzeneğin…

Bu düzeneğin, bu kumpasın gönüllü destekçisi olduğu halde bizden isimler taşıyan fakat aslında ruhen ve cismen bizden olmayanlar da cabası…

Düzeneği kuran güç, yıllarca kullanır her yeni hamlende düzeneğin ortasındaki taşını bir ileri veya geri taşıyarak eksiltir seni.

Bazen gereksiz bir yere gereksiz bir taş bırakır Kudüs gibi. Sıkıştığın Man Adası'nda bir soluk borusu olur, Reza'letler kısa süreliğine tavsar; gündem değişir yani. Ben kazanacağım sanırsın 57 Müslüman ülkeden ancak 16'sı gelir senin yanına asıl güçlü ve etkili olanlar o sırada başka bir Müslüman ülkede "operasyon" adlı katliam yapmaktadır. Sen de yaptığın toplantıdan "Doğu Kudüs Filistin'in başkentidir" diye yarım yamalak bir açıklama yaparsın ve aslında bu cümle ile Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak kabul ettiğinin farkında bile değilsindir. Kudüs bile diyemezsin, "Doğu Kudüs" diyebilirsin ancak. Çünkü düzenek bekliyor orada, bir taş daha yemek için…

Yıllardır uğrunda milleti yok edip ağladığınız ümmetin içler acısı halidir bu. Korkak, pısırık, kaypak ve güvenilmez. Çünkü hepsinde onlarca düzenek kurulmuştur vaktiyle ve tıkır tıkır çalışmaktadır hepsi ABD hesabına.

Çünkü hepsinde bizdekilere benzer haltlar karıştırıldığı için bizdekilere benzer düzeneklerin tehdidi altındadır hepsi…

ABD'ye karşı her hamlede bir taşları eksilir…

Bir bakarsın elinde kalan üç taş ile uçmaya/uçurulmaya başlamışsındır…

Fakat bu uçuş sırasında bile "Eyy Kılıçdaroğlu!" diye uçurulan sesin tonu kalın, rüzgârı karayel; "Eyy Trump!" derken uçurulan sesin tonu daha ince ve meltemsidir. Kılıçdaroğlu'nun uçurduğu seslerde böyle, diğerlerinin de böyle…

Çünkü biraz sert yaparsan bir yerden Man Adası patlar, başka bir yerden başka Reza'letler ortaya saçılır, Dolar Rabi4'ya dayanır. Vergiler artar, saman biter…

Sonuçta koltuk sallanır…

Çünkü aslında o düzenekler orada durduğu müddetçe beyhudedir uçuşların…

Adamlar zaaflarınızı biriktirip düzeneği kurmuş…

Tam bir bahçıvan aşçıya, aşçı uşağa sarmalına düşmüşsün verilen rolü oynuyorsun…

Kudüs'ün vaktiyle İsrail başkenti olduğunu TRT'miz(!) alt yazı ile ikrar etmiş. İsrail ile imzaladığınız anlaşmada iki ülkenin başkentleri olan "Ankara ve Telaviv" demek yerine "Ankara ve Kudüs" diye ibare kullanmışsınız. İsrail'in yılladır veto ettiğimiz OECD'ye girişini kendi elinizle sağlamışsın, yetmemiş NATO'daki vetomuzu bile kaldırmışsınız.

Daha dört ay önce Isparta'da en büyük Coca Cola fabrikasını kendi elinle açmışsınız…

Ticari ilişkilerimiz hiç olmadığı kadar artmış…

Meşhur "bir kereden bir şey olmaz" vakfımız; İbranice kurusu bile düzenlemiş.

Yani meydanlarda "kabul etmiyorum" diyerek masalarda kabul etmişsiniz aslında bu olanları…

Şimdi üfürükten Eyy!

E tabi cühela vatandaş, Mescid-i Aksa yerine Kubbet-ül Sahra Camisinin fotoğrafını paylaşır ve uyduruktan Hollanda krizinde Finike portakalı bıçaklar, İsrail krizinde sokağa Cola Cola döker, Trump krizinde ise turp yiyerek öç alır…

Hamdolsun, Barack Obama'nın başkanlık süresi bitti de başka bir şey yemekten kurtuldu 88 IQ'lük ahali…

Hem de zenciydi herif…

Resmen Allah korumuş yurdum insanını…

Toplam 7,5 milyar nüfusu olan dünyada 15 milyar Müslüman'ı kurtarmak için Kudüs'e yerleşmek isteyen sarıklı, şalvarlı ve dantelli takımımız var…

Tankın orasına atlet tıkayıp durduran, F16'ya kül tablası atıp düşüren, mermiyi dişleriyle tutan cengâverlerimiz var…

Çin ile yaşanan Doğu Türkistan krizinde Güney Koreli dövenlerimiz bile var…

Oysa bu kadar karikatürleşmeye ne gerek var? Göndersek ABD'ye ümmetin dantellisinden eli terlikli üç kişi; işlem tamam…

Hem ABD ziyaretimizde niçin olduğunu anlamadan kolumuzun altına sıkıştırılan Boing siparişini iptal edip iki tane Jeep, Chevrolet, Hummer, Ford yaksanız, Mc Donalds'a ceza kesseniz veya şer yuvası ABD elçiliklerini kapatsanız samimiyetinize inanacağım…

Beyler; kitap okumuyorsunuz, tarih bilmiyorsunuz o yüzden İngiliz manivelası püsküllü amcayı tarihçi sanıyorsunuz, stratejiden tamamen bihabersiniz. Ümmet dediğiniz şey hiç birinizi iplemiyor. İslam ülkelerinin ve âleminin durumu dünkü İTT toplantısında bir kez daha şamar gibi çarptı suratımıza.

İslam'ın "i"siyle ilgisi olmayan Kore lideri Kim Jong-Un'un "İsrail diye bir devlet yok ki, başkenti Kudüs olsun" sözün kadar bir söz çıkmadı koca olağanüstü İTT toplantısından…

Bırakın artık ümmetsel uçmayı; millete dönün, Türk'e dönün…

Çünkü aşağıda timsahlar bekliyor, yukarıda akbaba dolanıyor…

Son taşı da kaptırıp bu kanlı oyunu yenik bitirmeden önce bir defa olsun Dokuz Işık okuyun…

Dokuztaş oynayın…

Strateji öğrenin…

O zaman obuzların-dereye, derelerin- çaya, çayların-ırmağa, ırmakların-nehire aktığını bilirsiniz…

Strateji, Dokuz Işık, Dokuztaş filan dedim de aklıma geldi…

Bizim Mete Aksoy'un "Savaşçının Dokuz İlkesi" kitabının üçüncü baskısı çıkınca birer tane parti başkanlarına ve birer tanede Cumhurbaşkanı ve danışmanlarına alın derim.

Kitap, baştan aşağı strateji ve kazanmak üzerine; konulardaki mekân ve dekorları değiştir orada bile işe yarar. Meselâ savaş meydanı yerine yatak odasını al(tabi burada silah da değişiyor) orada bile iş yapar(65 yaş üzerinde bir amcaya tavsiye ettim bile)…

Belki böylece içe dönük "bilek bükmece", "parmak kanırtmaca" ve "gözden duman çıkarmaca" türü basitliklere son verip bir araya gelirler de, gerçek düşmana karşı biz de kalıcı ve sonuç alıcı düzenekler kurabiliriz. Eğer 88 IQ'lük turp yiyen, manav tezgâhına Arapça fiyat etiketi koymayı TÜBİTAK projesi yapmak sanan şakşakçı yığınlardan sıyrılıp 100 'ün üzerini zorlayıp çiviyi duvarın arkasına çakabilenlere yaklaşırlarsa tabi…

O zaman kimse bahçıvan ve uşakla uğraşmaz hep beraber okyanus ötesine yaparız…

Nehirler denize, denizler okyanusa, biz okyanus ötesine…

Eğer varsa onun da ötesine…

14.12.2017 

Related Posts

Leave Comments