Ve hep beraber görüp anladık ki; bay muktedir döviz kurunu bilerek konuşup yükseltti, yine bilerek konuşup düşürdü. Kendi heves, kibir ve kaprisleri için vatandaşın kendi maddi imkanlarını koruma ve kollama güdüsüne operasyon çekerek karşılığında rant devşirme düşüncesi gibi sinsice bir kurgunun olabileceğini kimin aklına gelebilirdi ki. Böylece yönetenlerin vatandaşına tuzak kurabileceğini de görmüş olduk. Faize nas gereği karşı olacaksın sonra da TL mevduatına kur yükselirse kur farkını ilave etme garantisi vereceksin. Peki TL mevduatına ilave edeceğin kur farkı Faiz değil de nedir. Evet, kendileri İslam'a uymayıp İslam'ı kendilerine uyduranların huyudur bu; hacı bankaya vadeli para yatırır aldığı faizle elektrik, doğal gaz faturalarını öder sonra da "Faizi yemedim, boğazımdan haram geçmedi, onunla doğal gaz faturasını ödedim" diyerek böylece İslam'a (Nas'a) göre faize bulaşmamış olduğunu söyleyerek aslında Allah'ı kandırmaya cüret eder. Peki bu alengirli oyunlara ne gerek vardı; "faizi indirmekte ısrarcı olmayacağız" denmesi bile kurun yükselmesine mani olabilirdi. Bu yapılmadı, çünkü bir daha iktidara gelmek için yine din üzerinden söylemlerde bulunmak gerekiyordu; başörtüsü kullanımdan düştü, yeni bir İslami enstrüman gerekiyordu bunun için de "Nas" seçildi, o kullanılıyor.
Sözde İslami hassasiyetten kaynaklı "Nas" inadından fakir fukaraya zulme varan bir sürece geçiyoruz. Nasıl mı; zengin, TL mevduat hesabı açacak, diyelim ana para 1000.- TL ve vade sonu 1.015 TL olacak. Eğer vade sonunda doların kur artışına göre 1.000.- TL'nin dolar karşılığı getirisi 1.025.- TL ise...Parası olmadığı için vadeli hesabı olmayan gariban, çocuğuna mama alırken ödediği vergi ile mevduat sahibi zenginin kur farkından kaynaklanan 10.-TL'lik kaybının ödenmesine katkıda bulunacak. Zengini daha zengin yapan fakire ise sürün diyen bir düzen; temeli ise "Nas" hassasiyetine dayanıyor(!)Yahu yeni düzeninize ne derseniz deyin ama hiç olmazsa kutsiyet atfettiğimiz değerlerin içini başlatmayın, kirletmeyin.
Türk milliyetçiliği ve mensuplarının talihsizliği
Ülkücü hareketin en büyük talihsizliği; hareketin büyüklüğü ve misyonu altında ezilen bir genel başkana sahip olması, bundan mütevelli bilgi, birikim ve kabiliyet anlamında kendisini aşan birileri karşısında her zaman tükeneceğini düşündüğü için nitelikli potansiyele sahip herkesi MHP'den ya doğrudan disiplin yolu ile ya da muhtelif engelleme ve tacizlerle ayrılmaya zorlamıştır. Onun içindir ki; bugün Devlet Bahçeli sonrası kim MHP genel başkanı olur dendiğinde hiç bir isim akla gelmemektedir, gelmediği için zaman zaman S.Soylu gibi dışarıdan ithal isimler bile MHP genel başkanlığına yakıştırılıyor. Eskiden bu anlamda sorular sorulduğunda bir çok isim akla gelebiliyordu; Koray Aydın, Ümit Özdağ, Meral Akşener, Sinan Ogan, Müsavat Dervişoğlu gibi. En son ne olur ne olmaz diyerek olur da genel başkanlığa talip olurlar veya MHP'de alternatif arayışların öncüsü olabilirler diye Atilla Kaya, Suat Başaran, Nazif Okumuş gibi isimler ihraç yolu ile tasfiye edilerek nihayetinde MHP'yi hiç bir iddiası olmayan tabela partisi konumuna düşürecek bir sürece doğru gidiliyor. Türk milliyetçiliği hareketini etkisiz, yetkisiz ve pasif hale getirmek için ilk önce onun kurumsal kimliğinden beklenen umutları tüketmek gerekiyordu. Bugün yaşayıp anladık ki gelinen nokta tam da burası. Amma velakin Demokrat Türk milliyetçileri, Türk milliyetçiliği hareketi için kurgulanmış bu akıbeti bozdular, cesurlar hareketi olarak başlayan süreç İYİ PARTİ Projesi olarak tamamlandı. Türk milliyetçileri bu projeyi hayata geçirirken kendi tabanı dışında her kesimin vatan ve millet severlik paydasında bütünleşenlerini de projeye dahil ederek umulmayan bir sinerjinin oluşmasını sağladılar. Şimdi bu süreç millet ittifakının inisiyatifinde 13. Cumhurbaşkanının seçilmesi ile tamamlanacaktır. Velhasıl kelam; "Bu devlet için Türk milliyetçilerinin azı zarar; milli refleks körelir, çoğu da zarar; devleti yönetme gücüne erişirlerse indirmek güçleşir" şeklinde yazılı olmayan ama hep var olduğunu düşündüğüm "Türk milliyetçiliği hareketini ayarda tutma" kuralından sorumlu tayin edilmiş unsurların rolü cesurlar hareketi ile saf dışı bırakılmıştır. İşte bu rol kaptırıp boşa çıkma durumu birilerini telaşlandırıp, salgınlaştırdı. Gerek Alparslan Türkeş Vakfı etkinliğinde yaşanan olayların, gerekse Mansur Yavaş'ın tehdit edilmesinin arkasında bu korku ve telaşın tezahürünü görüyoruz.
Sıkıntıya gerek yok ''Bir siyasi zeka'' gerekeni yapacaktır
Kendinizi yormayın yahu, ne gerek var, arkanızı koltuğa yaslayın Meral Akşener i izlemeye devam edin. Sahip olduğu siyasi zeka öyle bir aday çıkaracak ki bugünlerde millet ittifakı adayı için harcanan mesainin boşa çıkmasına başta cumhur ittifakı tarafları olmak üzere herkes şaşırıp kalacaklardır. Meral Akşener ve onun etrafında kenetlenmiş "Demokrat Türk milliyetçileri" ABD/AKP/FETÖ işbirliği ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti üzerine kurgulanmış, ilelebet süreceği planlanmış; "Türk Devleti"ni önce değiştirme sonra da devletin adı başta olmak üzere bayrak ve millet tarifi değişikliği ile dönüştürme sürecine, kurdukları İYİ PARTİ ile mandallama yaparak akamete uğratmışlardır. İnşallah 2023 seçimleri ile son vuruş yapılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti her türlü kurum, kuruluş değer ve kazanımları ile aslına rücu edecektir.
Geleceğin ''Başbakanı'' önemli kişidir ABD elçisi ile görüşmesi doğaldır
ABD, büyükelçisini bostan korkuluğu olsun diye göndermiş değil; bulunduğu ülkedeki her türlü siyasi, sosyolojik ve ekonomik gelişmeleri takip edip ülkesine rapor etmek için görevlendirilmiştir. Bu görevlendirmeler tüm devletler ve onları temsil eden büyükelçiler için de aynıdır.
Neymiş efendim; Meral Akşener ABD büyükelçisi ile niçin görüşürmüş. Recep Tayyip Erdoğan'ın partisi bile yoktu ama bugünkü sıfatı ile randevu alamadığı ABD'nin düşünce kuruluşlarından siyasi yasaklı olmasına rağmen (Artık hangi garantörlüğe binaen ise) istediği randevuyu alıp "Cemaat/fetö" takviyeli, Zapsu mihmandarlığında kapı kapı dolaşmıştı. ABD büyükelçisi ülkemizde kabzımal veya boyacı, badanacı ile mi görüşecekti, elbette geleceğin başbakanı ile görüşmeyi değerli ve gerekli görecektir. Ülkemizde akli selim diplomasi ve dilini yerle yeksan edenlerden elbette ciddi devletlerin diploması mantığını anlamaları beklenemez. Meral Akşener'in pekala ABD büyükelçisine; "Ülkeniz adına gerek Biden gerekse siz gerekli gereksiz, zırt pırt ülkemizde yaşanan siyasi süreçlerle ilgili demeçler vererek düşünce beyan etmeyiniz. Şunu bilin ki; BOP eş başkanlığı gibi benzeri görevlendirmeyi zamanında birilerine tevdi etmiş olabilirsiniz ama unutmayın ki bir ikincisini kabullenecek birisini daha bulamayacaksınız; hele ki benim için asla, aklınızdan bile geçirmeyiniz" demiş olamaz mı. Cumhur ittifakı tarafları özellikle de AKP bu tür görüşmeleri kendi yaşanmışlıkları üzerinden tahlil edip yorumlayınca, Meral Akşener'in görüşmelerini de aynı minvalde görüp değerlendiriyorlar. Recep Tayyip Erdoğan henüz başkan olmadan fiili durum yaratarak "Başkan" olmuştu, ne var yani; Meral Akşener de "Başbakan" olmadan fiili durum yaratarak başbakan olabilir, Devlet Bahçeli de çıkar "Bu fiili durumu hukuki hale getirelim" der, böylece Meral Hanım da fiili durumdan asli duruma terfi eder(!)Devlet Bahçeli böyle bir şey yapmaz demeyin zira onun misyonu, cumhuriyet hükümetlerine baş olmak değil, hangi partinin hükümet olduğu da önemli değil, önemli olan hükümetlere eklemlenerek siyasi varlığını sürdürebilmek, bunun için de MHP kurumsal kimliğini buna araç etmektir.Hürriyetçi Eğitim-Sen
MHP ve Devlet Bahçeli'nin himayesinde yönlendirilip istikamet tayin edilen, milliyetçi sivil toplum örgütlerinin her birinin üzerinde olduğu gibi "Türk Eğitim-Sen" üzerinde de aynı himaye söz konusuydu. Bunu kabullenmeyen daha özgür, daha sivil ve bağlantısız olmak isteyen eğitimci Türk milliyetçileri "Hürriyetçi Eğitim-Sen" ismi altında yine Türk milliyetçiliği taban ekseninde farklı bir yapılanmaya giderek örgütlenmeyi düşünmüşler. Türkiye'deki Türk milliyetçiliği hareketinin MHP kurumsal kimliği üzerinden Devlet Bahçeli marifeti ile "Devletin kontrolünde her daim kendisine ayar çekilen, asla sivil olmayan" bir yapıdan kurtarılarak sivilleşmesi sürecine girmesinin her zaman faydalı olacağını düşünenlerdenim. Dolaysıyla, milliyetçi değerler üzerine kurulması düşünülen söz konusu sendikal örgütlenmeyi destekliyorum. "Hürriyetçi Eğitim-Sen"i kurmak isteyen arkadaşlarımıza tavsiyemiz; hiç bir siyasi parti ve onun liderinin arka bahçesi olmayacaklarını taahhüt ederek adım atmaları kuruluş amaçlarını gerçekleştirme anlamında işlerini kolaylaştıracak, kendilerine güveni ve katılımı artıracaktır. Hayırlı olsun, başarılar dilerim.