Soğuk savaşın iki kutuplu dünyasının bileşenlerinden SSCB'nin tarihe karışmasıyla bir süre ABD liderliğindeki tek kutuplu dünya çok kutuplu dünyaya doğru gitmektedir. Tarih sahnesine yeni orta ve büyük ölçekli güçlere sahne olmaktadır. Eğer sosyal değişim süreci böyle devam ederse önümüzdeki on yıllar bölgesel savaşların, demografik değişiklerle birlikte yeni sınırların ortaya çıkışına hep birlikte şahit olacağız.
ABD ve Kıta Avrupa'sının finanse ettiği, yönlendirdiği ülkelerde kargaşayla birlikte totaliter anlayışların egemen güç haline geldiğine şahit olmaktayız. Küresel şirketlerin iştah kabartan Pazar mücadelesi geri kalmış toplumlarda milli devletlerin çatırdamasına ve alt öbeklerin kaşınmasıyla yeni devletçikler ortaya çıkmaya çabalıyor.
Ülkeleri dıştan pompalayan bu emperyal anlayış; milli devletlerin içine kapanmasına ve bu tehditler karşısında daha da totaliterleşmelerine sebep olmaktadır. Ortadoğu, Avrasya bölgesi ve Güney Amerika ile Afrika coğrafyası bu anlayışın laboratuvarı konumuna girmiştir.
Bu genel çerçeveden bakıldığında ülkemiz bu laboratuvarların adeta merkezindedir. AKP'nin iktidara geliş süreci dahil olmak üzere ve iktidarı boyunca uygulamaları bir şekilde bu emperyal güçlerle ilintili olmuştur.
AKP'nin Büyük Ortadoğu projesinden ihanet sürecine ve fetöyle iş birliği yıllarına kadar giden süreç bu emperyal güçlerle kol kola gerçekleşmiştir. Zira hem emeperyal güçlerin hem de iktidarın tasarlamaya çalıştığı özne Türkiye Cumhuriyeti devleti olmuştur.
Emperyal güçlerin kendilerinden olmayan toplumlara dayattıkları demokrasi, hukuk ve özgürlükleri aslında ülkeleri parçalamak için bir enstrüman olarak kullanıyorlar. AKP'ye de bu enstrümanlarla Türk devletinin içini boşaltmasını sağladılar.
AKP'nin ve emperyal güçlerin hedeflerine ulaşmaları için en önemlisi sistem değişikliği gerekiyordu. Partili Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi AKP kadar emperyal güçler içinde bulunmaz hint kumaşı haline geldi. Zira bu sistemle "1" kişi 85 milyon vatan evladından daha büyük hale geldi. Yasama ve Yargı gibi Türk milleti adına karar verici erkler tek kişinin iki dudağı arasındaki karara mahkûm edildi.
Toplumsal doku yerle bir edilirken, kurumlar kevgire dönüşürken bürokrasi de hiyerarşi değil güçlerin keyfi uygulamalarına sahne olurken ortaya çıkan boşluk toplumu karamsarlığa itti. Ortaya çıkan bu boşluk dış güçlere de fırsat çıkardı.
AKP iktidarı sürdürülemez bu durumu devam ettirebilmek için totaliter duruşunu her geçen gün daha da sertleştirdi. Kendisi gibi düşünmeyen muhalefet dahil bütün kesimlere kan kusturmaya başladı. Demokrasinin, hukukun ve huzurun adı totaliter baskı olmaya başladı. Yolsuzluklar, adaletsizlikler rant, liyakatsiz atamalar ve yandaşların rezaletleri ortaya çıkınca gereğinin yapılması gerekirken sanal dış güçler öcüsü devreye giriyor. Sanal dış düşman ortaya çıkan pisliklerin örtüsü, şalı oldu.
AKP sayesinde devlet, hukukla değil popülizm ile yönetilir oldu. Devletin başı rakiplerini sokak tehditliyle tasarlarken ortaya çıkabilecek kardeş kavgasını bile görmemezlikten gelmektedir.
AKP'nin uygulamalarına bakılınca totaliter ve popülist anlayışlarla ütopik İslamcılığa da zemin hazırlamaktadır.
Hal böyleyken milliyetçilik ve Türklük adına hareket ettiğini ifade eden Sayın Bahçeli bu olup bitenlerin için de nasıl yer alıyor sorusu da cevapsız kalmaktadır. Türklük ve Cumhuriyetle ilgili gün geçmiyor ki savaş kesilsin, Atatürk ve silah arkadaşlarına hakaretler son bulsun, Türklük hor görülmesin.
Emperyal güçler bile son 20 yılda ülkemizde yapılan tahribatı güçleri yetseydi bile bu kadar yapamazlardı.
Türkiye Cumhuriyeti AKP ve küçük ortağının totaliter ve popülist duruşlarına kurban edilemez ve edilmemelidir.