"Türk ülkesinin tüm varlığı, bütün mutluluğu Kutlu Dağ denilen bu kaya parçasına bağlıdır. Türkler'i yıkmak istiyorsak bu kayayı ellerinden almalıyız."
Elçiler aralarında böyle konuşup anlaştıktan sonra Kalı Kağan'a gittiler. Ona dediler ki:
"Siz bizim bir konçuyumuzla evlendiniz. Bizim de sizden bir dileğimiz olacak. Kutlu Dağ'ın taşları sizin saygıdeğer ülkenizce kullanılmamaktadır. Sizin yerinize biz bu taşları değerlendirelim.
Yeni kagan, bu isteği yerine getirdiğinde sonucun nereye varacağını düşünemedi; Çinliler'in isteğini kabul etti. Böylece yurdun bir parçası olan kayayı onlara verdi. Oysa Kutlu Dağ kutsal bir kaya idi. Türk ülkesinin mutluluğu bu kayaya bağlıydı; kutsal taş Türk yurdunun bölünmez bütünlüğünü temsil ediyordu. Tılsımlı kaya düşmana verilirse bu bütünlük parçalanacak, Türkler'in tüm mutluluğu yok olacaktı. Kağan bu kutsal kayayı Çinliler'e verdi. Ama kaya, kolay kolay sökülüp götürülecek gibi değildi. Bunu gören Çinliler kayanın çevresine odun kömür yığdılar, kayayı ateşe vurdular. Kaya iyice kızınca üstüne sirke döküp paramparça ettiler. Her bir parçayı aldılar, ülkelerine götürdüler.
İşte, ne olduysa o zaman oldu. Türkeli'nin bütün kurdu kuşu, bütün hayvanı dile geldi; kendi dillerince kayanın düşmana verilmesine duydukları acıyı anlattılar, ağladılar…"
Galiba biz o gün kaybettik dünya üzerindeki yıkılmaz zannettiğimiz bilinci. Arada kendimize gelir gibi olduk fakat birileri frene bastı yarıda kaldı bu yolculuk.
Her şeye sıradan basit günlük olaylar gibi baktık yıllarca. Genlerimizdeki yumuşak nokta iyi yakalandı. Düşman hep aynı noktaya vuruyor yıkılmamız için. Artık dönüşü yok bu gidişin. Çözüldü o meşhur şifre.
Türkleri Türkler yönetmemeli bu bir.
Türkler makam ve gösteriş hastasıdır buna göre dizayn edilmiş oluşumlar ortaya konulmalı bu iki.
Türkler ya tam sever ya da nefret eder bu uç düşünce iyi kullanılmalı bu üç.
Kendilerindenmiş gibi görünenlere çok çabuk inanırlar bu dört.
Say say bitmez.
Ha birde Bilge Kağan'ın yüzyıllar önceden uyarısı var onu da unuttuk.
Ne diyordu Bilge Kağan : "Çinlilerin tatlı sözlerine, yumuşak ipeklilerine kanıp Türk halkından bir çoğunuz öldünüz. Türk halkı, mutlaka öleceksin! Güneye Çugay dağlarına, Tögültün ovasına yerleşeyim dersen, Türk halkı, mutlaka öleceksin. Kötü insanlar şöylece akıl verirlermiş: "Uzakta isen Çinliler ipeklinin kötüsünü verirler, yakındaysan ipeklinin iyisini verirler" diye öğretirlermiş. İşte bugün yumuşak ipekliler karşımızda ve yine Türkler tuzağa düşüyor. Karnının doğmasını yeterli gören bir zihniyet hortladı 20 yıldır. Vatan derdi olmayan bir anlayış var artık.
Böyle düşünen böyle yaşanan bir nesilden ne beklenir?
Planlı programlı bir hareket mi? Peki biz ne yaptık?
Oturduk Türklüğü sloganlara hapsettik. Sloganlarla Turan kurduk. Sloganlarla aleme nizam verdik…
Uyuduk uyutulduk arabesk bir kültür ile.
Bırakın 50 yıllık 100 yıllık planları yarımınızı bile hesaplayamadık.
Ne olacak bir kaya parçası olarak gördük mukaddes varlığımızı. Bir Çinli prenses uğruna hiçe saydık milletin değerlerini.
Asırlar önceden gelen bu genetik bozulma bugün iyice kendini göstermeye başladı. Tarih tekerrür ediyor ders almasını bilmediğimiz için.
Göç zamanı mı dersiniz ?
Nereye? Nasıl?
Göçte yol gösterecek bir bozkurt da yok artık.
Gel çık işin içinden ey Türk!
Titreme günü geçiyor…
Doğan Ay