By Abdullah Alagöz on Pazar, 12 Temmuz 2020
Category: Siyaset

GÜLLER SOLARKEN…

Güller solarken geldin.
Gül dalında kar vardı.
Sen güllerden güzeldin
O başka bir bahardı.

Evet, can dostlar; güller solmaya, kahpe düzenin çarkları da o gülleri soldurmaya, hayatlarını onlara hazana dönüştürmeye, muhteşem mazilerini iğfal etmeye, Turan ülküsünden habersiz bir şekilde sokak aralarında bu ülkü devlerini linç etmeye devam ediyorlar.

Yaşanılanları ifade edecek kelime bulmakta zorlanırken kelimelerin boğazımızda da düğümlendiği anları da yaşıyoruz. Türk milleti birçok badireden geçti birçok kahpe oyunla karşı karşıya bırakıldı. Ancak hiçbir zaman Aslan'ı kediye boğdurma derekesine düşmedi.

Hiçbir bilgisi günahı olmayan gencecik çocuklara babaları yaşındaki insanları hedef göstererek hem de ülkücülük adına saldırtmak neyin nesi oluyor? O çocuklar biliyorlar mı ki saldırdıkları o ülkü devlerinin bir devrin kahramanı olduklarını, arkalarında muhteşem bir hikâye bıraktıklarını, Özmenlerin, Ön kuzuların, Pehlivanoğlularının nesli olduklarını…

Dün davası, dava arkadaşlığı, ülkücü kardeşliği için hayatlarının baharında kara toprağa yürüyenlerden soğuk taş medreselerin küflü duvarları arasında gençliğini tüketenlere, sevdasını, aşkını başka bir bahara bırakanlara desteklediği yapının, uğruna can verdiği devletin soğuk organları yetmiyormuş gibi kendi dava arkadaşlarından(!) bu silleyi yemek gerçekten çok ağır geliyor be dostlar…Edirne'deki bir olay için Hakkari'de ülkücülük hukuku için harekette geçen bir nesilden mankurtça bir noktaya gelmiş olmanın ıstırabını, çilesini herhalde musalla taşıyla noktalayacağız.

Her biri tek başına bir devire tanıklık eden o neslin, muhteşem hikayelerini kaleme dökemediğimiz için bizler vicdan azabı çekerken düşünmeyen sorgulamayan muhakemesini yitirmiş bir zihniyetin dava köklerini kurutarak neye hizmet peşinde olduğunu hakikatten anlamakta zorlanmaktayız.

Babaları yaşındaki insanlara bu çocuklar saldıracağı yerde onların kahramanlıklarını mücadelelerini çilelerini makalelerle romanlarla piyeslerle canlandırabilmeliydi. Eğer kaygı davaysa bir dava kahramanlarını ölümsüzleştirdiğimiz oranda hafızalarda, gönüllerde kalır ve gelecek nesillere bu hikayeleri aktarılır.

Geçmişiyle ilgili hiçbir hikâyeye, kahramanlığa ve çileye müsamaha göstermeyen, köklerini kurutan var olan "anı" sadece dava olarak gören bir anlayış nasıl muzaffer olabilir?

O saldırıya uğrayan kahramanlar için Atsız hocanın deyişiyle

Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.

Evet, adeta linç ettiğiniz, itibarsızlaştırdığınız bu kahramanların bir hikayesi bir muhteşem geçmişi vardır. Ya sizlerin hangi kahramanlığınız ve davayla ilgili bir hikayeniz var? Babaları yaşındaki o eli öpülesi kahramanları dövmek, itibarsızlaştırmak dava mı sahi?

Bizler;

Bir ülküye gönül vermiştik. Hayallerimiz çok büyüktü. Mekânlar, alanlar, sınırlar gönlümüze dar geliyordu. Mırıldandığımız türküler, söylediğimiz marşlar, sloganlarımız uçsuz bucaksız bir coğrafyaya, kızıl elmaya götürüyordu bizi. O muhteşem gök kubbe de bir tatlı tebessümle anılmak, tarihimize hâkim olmak ve arkamızdan tarihin yeniden yazılmasını istiyorduk. Mefkûrelerimiz, heyecanlarımız taptazeydi. Karamsarlık, yılgınlık, yorgunluk ve yenilmişlik lügatimizde yoktu. Doğan bir güneş gibi her tarafı aydınlatır, zifiri karanlıkları bile görünür hale getirirdi düşlerimiz. Hz. Peygamberin hadisine mazhar olmak için İstanbul'u fethetmek isteyen genç Fatih'in heyecanını yaşar gibiydik. Olanla yetinmedik, "Bu hududu kimler çizmiş gönlüme / Dar geliyor dar geliyor gardaşım"diyen şairin mısralarını hep mırıldandık.

Olmadı be kardeşim olmadı. Ulu çınarın gölgesinde gölgelenerek çınarı kökünden kesmek dava değildir. Gülleri muarızlarımız kurutamadı ve hiç solduramadı. Ancak kendi kökümüzden kendi parçamızın bu gülleri soldurmasını içimize sindiremiyoruz. 

Related Posts

Leave Comments