Şerefsiz trol davetli olduğu TV'nin tartışma programında "CHP, İYİ PARTİ, HDP ittifakı" diyerek; olmayan bir ittifak üzerinden aklısıra İYİ PARTİ'yi HDP üzerinden yıpratıp, izleyenler üzerinde İYİ PARTİ-HDP işbirliği algısı oluşturmak istiyor.
...
Ve doğal olarak, oluşturulmak istenen bu algıya mani olacak, itiraz edecek ne HDP'li, ne de İYİ PARTİ'li bir konuk yoktur. "Akli bilgi" ile değil, "Nakli bilgi"lerle hareket eden toplumumuz da maalesef bu şerefsizce, alçakça bir kurgu dahilinde oluşturulan algıyı "Aldım, kabul ettim" diyor.
...
İşte bu ahval ve şerait dahilinde; İYİ PARTİ'den kırk yıllık kurumsallaşmış kimlik ve bu kimliğin tecrübe, bilgi ve birikiminin icrasını beklemek; beklenen de çıkmayınca kazan kaldırmak, sorgu sual etmek; her ne kadar hak olsa da; vicdani değildir.
....
İYİ PARTİ baştan sonra vukuat olsa bile değil mi ki; meşruiyetini itiraz kültüründen alıyor; bu yolda her şeyin heba olması bile bana yaşattığı heyecana değer. Azatlığımı ilan için yüreğimi tetikledi, daha ne isteyim ki.
İYİ PARTİ'ye medya ambargosu devam ediyor
CNN Türk'ü aradım. Haber programlarının sorumlularına iletilmek üzere sesimi kayda aldırarak şikayetimi dile getirdim.
...
Konuşmam "Merhaba Hanımefendi. Özelikle haber programlarınızda İYİ PARTİ hariç her parti adına, hele ki AKP adına rektör bile davet ederken, İYİ PARTİ adına hiç bir kimseyi çağırmayıp; üstelik de İYİ PARTİ'yi de konu ederek program yapmanız etik değil. MHP adına üç beş bin satan gazeteden temsilci çağırıyorsunuz ama İYİ PARTİ'yi destekleyen elli bin basan Yeniçağ'dan bir tek gazeteci çağırmıyorsunuz.
...
Hangi hak, etik değer ve vicdanla konuğuna ambargo koyduğunuz İYİ PARTİ'yi programınızda dolgu malzemesi yapıp, adını anarsınız.
...
Lütfen konuğunu çağırmama lüksüne sahipseniz, adını da pekala anmak zorunda değilsiniz. Artık konuk ambargonuz devam ettiği sürece programlarınızda İYİ PARTİ adı geçmesin" dedim.
Devlet Bahçeli üstlendiği misyonun gereğini yapıyor
Devlet Bahçeli gene misyonun gereğini yaptı; MHP'li Türk milliyetçilerinin çok istediği bir şeyi yapmaktan vazgeçti.
...
Muhtemelen üç beş hafta önce, salı günkü grup toplantısında; "Biz her yerde kendi adaylarımızla seçimlere gireceğiz" dediğinde; grup toplantısında bulunan davetliler büyük bir tezahüratla, alkışlar eşliğinde, sevinç gözyaşları ile (Özelikle belirtmek isterim) karşılık vererek adeta duygu, düşünce ve arzularını güçlü bir seremoni şeklinde dile getirmişlerdi.
...
Bu büyük arzu Devlet Bahçeli'yi korkuttu. Çünkü bu arzunun MHP üzerinde oya dönüşmüş hali; büyük emekleri olup, katkı sağlayarak bugünlere taşıdığı AKP ve Erdoğan'nın gücünü zayıflatmak gibi bir riske sebep olacaktı. İşte onun içindir ki; şimdi tekrar AKP ile ittifak görüşmeleri başlatmışlardır.
Demirtaş ve AİHM kararı üzerine
Siz bizi aptal mı sanıyorsunuz. Azatlık kabul etmeyen iflah olmaz kölelerine ne desen yutturabilirsin ancak bizler için asla. Daha dün değilmiydi; baş örtüsü problemini AİHM yoluyla halletmek için başvuru yaptığınız. Bilmem kaçıncı Papa'nın heykeli önünde zamanın başbakanı ve Cumhurbaşkanı olarak "Çifte kavrulmuş imza" attığınızı ne zaman unuttunuz.
...
Bakın Sayın muhterem, size "Diktatör" denmesinden nefret ediyorsunuz, biliyoruz. Biz de istemeyiz Cumhurbaşkanına diktatör denmesini. Ancak Avrupa Birliğine giriş süreci ve onun yaptırımlarını kabul ettiğinize dair gündüz vakti Ankara'nın göbeğinde havai fişekler atarak, kutladıysanız şayet; şimdi de senin yönettiğin devlete attığınız imzalara istinaden verilen yaptırım kararı alınmışsa; maalesef yaptırımları tanımak ve gereğini yapmak zorundasınız.
...
AİHM yaptırımı tanımayız demekle; başkaları söylediğinde kızdığınız "Diktatör" yakıştırmasını bizatihi siz davranışınız ile kendinize yakıştırmış olmuyor musunuz?
...
Ancak muhtemeldir ki; özellikle iktidarınız döneminde yargı yoluyla hak, hukuk ve adaletin tecellisinde neden olunan mağduriyetlerin; AİHM yoluyla dayatılacak olan yüklü tazminatların sorumluluğundan kurtulmak için bir strateji güdüyor olabilirsiniz. Anlaşılan bu işin sonu, AB'ye üyelik süreci tamamlanmadan vaz geçilerek, belki de sorumluluktan kurtulmak istiyorsunuz. Bu durumda vereceğiniz karar ile "Diktatör" olup olmadığınıza siz karar vereceksiniz.
...
Ha, şimdi sizin azatlık kabul etmeyen iflah olmaz köleleriniz var ya; onlar bana "Demirtaş'ın hakkını savunmak sana mı düştü" diyecekler. Onlar bilsinler ki; ilk önce insanım, sonra ülkücü, Türk milliyetçisiyim. Benim meselem ilke, ahlak ve kurallara; adamına göre değil "İnsanlık" adına sahip çıkmaktır. İsimler değil "İnsanlık" önemlidir.
Kul'un emrinde olunmaz, vicdanın emrinde olunur
En nefret ettiğim söz; "Onun emrindeyim, bilmem kimin hizmetindeyim" gibi ifadeler.
...
Hiç bir kimsenin emrinde de; hizmetinde de değilim. Tek bir kaidem var; vicdanımın sesine kulak vermek.
...
Köpeğimi bile severken; kibirlenip, hırlamıyor. Hatta canını acıtırcasına ağzını burnunu mıncıklıyorum yine de hırlamıyor, "Sevgini anlıyorum ama canım acıyor" dercesine sızlanıyor o kadar.
...
Bir köpek kadar sevginin acısına katlanıp, kadir kıymet bilmeyenlerin emrine amade olmak ne salakça bir düşüncedir, anlamak mümkün değil.
...
Onun için dir ki; köpeğimin bana olan sadakatına karşılık ona sevgimi; "Vicdanımın emri" olarak telakki edebilirim ancak.
Hem kripto hem de namussuz olunca...
İkinci dünya savaşı yılları. Hitler Bulgar sınırına gelmiş, ülkemizi ha işgal etti, ha edecek. Eğer Alman ordusu ülkemizi işgal edecek olursa, Topkapı Saray'daki kutsal emanetler dahil olmak üzere bir çok tarihi değere sahip eserler Almanların eline geçmesin diye 391 adet özel sandıklara yerleştirilmiş, Anadolu'nun iç şehirlerine(Niğde) nakil edilip, iki farklı camide saklanmış.
...
Doğal olarak, son derece değerli olan bu eserlerin saklandıkları camilerin güvenliğini sağlamak için kapısına asker nöbetçiler konur. Dolayısıyla bir süreliğine bu camiler ibadete kapalı tutulur.
...
O gün bugündür; bu zekice tedbiri bazı haysiyetsiz, şerefsiz, onursuz; cumhuriyet değer ve kazanımlarının düşmanı kriptolar "Camiler ibadete kapatıldı" şeklindeki tekerlemeyi tekrar eder dururlar. İşte bundandır ki okumaya, araştırmaya yönelik "Akli öğrenme yöntemi"ni değil de; dedikodu, fasa fisoya dayalı "Nakli öğrenme yöntemi"ni tercih edenlerin bu zafiyetlerini siyasal İslamcılar her dönemde kullanarak, siyasi ranta dönüştürmek istemişlerdir.
Ekonomik krizi atlatabilmek adına göze alınan risk
Allah aşkına; iktidarınızın devamı uğruna bu devletin bekasını tehlikeye atmayın.
...
Ekonomik krizi kontrol altına almak, döviz kurlarını stabil halde tutmak için milletin ortak değerlerini ortalığa saçarak, onlar üzerinden hararetli tartışmalar yapmak; gerçek anlamda kendi öz kaynaklarımız ile üretime geçilmediği sürece; gerçekleri bir an için dikkatimizden kaçırmayı başarsanız bile; az sonra gene karnımız acıkacaktır.
...
Belki panik hali ile bunları yapıyorsunuz ancak; din, iman, namaz, cami, vatan, millet, namus, şeref, haysiyet, onur vs. gibi kavramları krizi atlatabilmek için tartışma aracı olarak kullanabilirsiniz ama içleri boşalacağından anlamlarını da yitireceklerdir. Dolayısıyla gün gelecek ihtiyaç duyulduğunda; vatana, millete, devlete, ezana sahip çıkacak; şerefli, haysiyetli, onurlu, dindar insan kalmamış olacaktır.
Camilerde propaganda
Nedir bu Allah aşkına. Demek ki; Cumhurbaşkanı "Kadınlar da camiye gidebilmelidir" derken bu görüntüleri teşvik etmeyi mi düşünmüş. El insaf caminin avlusu tatmin etmemiş, içine girilmiş, masalar kurulmuş.
...
Yahu siz her şeyi "Kirletmek" zorunda mısınız. Ne demek camide propaganda yapmak. O yüceler yücesi Allah elbette ki size bedelini sandıkta ödetecek.
...
AKP Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu, camide propaganda yaptı ve kadınlardan oy istedi.
Sosyal medya platformu Twitter'da paylaşılan fotoğraflara göre, AKP Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu, seçim çalışmaları kapsamında Bekirdere'de yer alan Hayrat Camii'nde program düzenledi.
Cami içerisine masa ve sandalye koyan Katırcıoğlu gelen kadınlara siyaset anlattı ve oy istedi.
Kaynak:Yurt Gazetesi(19.11.2018)
...
Madem ki camiler, AKP'li hanımların; masaların konup, etrafına sandalyelerin dizilip kıraathane olacak kadar kendilerine ait görüyorlarsa ve bizler de onlardan değilsek, o halde; camiler onların olsun, evlerimiz bizlere yeter.
...
Yetkililere buradan sesleniyorum. Bizleri camilerimizde olsun rahat bırakın. Devleti yönetenler sanki fitne peşindeler. Milletin ortak değerlerini tartışmaya açan söylem ve demeçler bıktırdı artık. Önce andımız, Türkçe ezan, sonra püsküllü ziyareti ve şimdi de camilerde masalar kurup, propaganda yapmak.
...
Artık cuma namazlarında imamı; dinen ne anlatacağını değil, siyasi olarak ne anlatacağını merak ederek dinliyoruz. Tek ortak değerimiz cami edep ve adabımız kalmıştı, onu da zorluyorlar.
...
Bakın bunun sonu nereye varacak biliyor musunuz; hutbe metinleri siyasi metin haline gelecek ve Allah korusun böyle bir durumda cemaatten birisi hutbe okunurken yani farz eda edilirken ayağa kalkarak; ''Sen ne saçmalıyorsun imam fendi'' derse bunun sonu nereye varacak. Siz de hiç mi Allah korkusu, millet sevgisi yoktur. İnsanların dinlerini başlarına bela ettiniz(!) ama cehennemi de kendinize ebedi kıldınız, bilesiniz.
İktidarı düştüğü yerden kaldırmak ama aynı zamanda muhalefet olmak?
Kavramların kafasını, gözünü yardılar. Dünyanın en aciz ülkesine, "Yamyamya" bile gidin muhalefet demek, muktedir olana karşı olmak demektir; öyle değil mi.
...
Ama ülkemizde muhalefetde olup da iktidara sahip çıkmak gibi garip bir muhalefet anlayışında olan parti var; MHP(Pardon Balgat mukimi ve avenesi) Partinin bir mensubu muhalefet gereği iktidara "Siz oy kaybedeceksiniz" diyor hemen akabinde lideri tarafından refüze edilerek; "Ne münasebet" dercesine "Ordu milletvekilinin sözleri partimizi bağlamaz, kendisini bağlar" diyor.
...
Peki MHP'nin daha doğrusu Balgat mukimi Devlet Bahçeli'nin şah damarını tüm ihtişamı ile belirginleştiren yüksek volümlü haykıran sesi ile yaptığı eleştirilerine rağmen, iktidarın lideri ne yapıyor; Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e, cumhuriyet değer ve kazanımlarına hakaret edip, aşağılayan meczubu Diyanet işleri başkanı sıfatı ile ziyaret eden insana sahip çıkıp, değerli bir bilim adamı olarak onura ediyor; üstelik Devlet Bahçeli de dahil olmak üzere gözümüzün içine soka soka.
Lider olmak
Bir ülkeyi halihazırda yöneten lider için en büyük tehlike; ülkede aynı anda tüm TV kanalları ve yayın organlarının kendisinden bahsetme zorunluluğunu hissetmeleridir.
...
Lider iddia sahibidir. "Ülkeyi buradan alıp, oraya taşıyacağım" diyebilme yürekliliğine sahip insandır. Öz güven sahibi olup, kendine ait söylemleri olandır. Yüzyıllar geçse de bir söz söylendiğinde insanlar hemen kendisini hatırlarlar.
Mesela;
-"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" diyen bir lider tipi.
-"Sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasi... " diyen lider tipleri varken; bir de
-"Eyyyyyttt.."diyen bir lider tipi.
-"Alayınız..."diyen bir lider tipleri var.
İlk iki sözün sahibi lider tipi; öldükten sonra da yüzlerce yıl hatırlanacaklardır. Bu iki lider tipi aynı zamanda yeni bir nesli yetiştirip gitmişlerdir. Diğer iki sözün sahibi lider tipi ise siyasette var oldukları sürece ancak hatırlanacaklardır. Çünkü kendilerini hatırlatacak olan her iki kelimede fikir ve düşünce yok. Oysa ki ilk iki sözde fikir, düşünce, muhakeme ve bunlardan beslenerek ete kemiğe bürünecek eylem tavsiyesi var.
...
Lider olsan ne yazar; yüreğin yetiyorsa, öz güvenin varsa diğer siyasi parti liderleri ile bir masa etrafında ülkenin sorunlarını edep ve adap çerçevesinde modern çağın insanı olarak tartışabilsen ya. Koskoca 17 yıla çok şeyi sığdırdın ama bu büyük olgunluk ve medeni cesaret isteyen ama küçük bir detayı sığdıramadım; ''Tartışma olgunluğu ve yürekliliği''ni
...
Tarih, belki bir gün güçlü liderleri sıraladığında seni de dahil edecektir ama aynı zamanda bir dip not düşecektir. ''Siyasi muhatapları ile hiç bir zaman aynı masa etrafında bir arada olmaya cesaret edememiştir" diyerek.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.