HDP'yi kuran da kollayan da "Devlet" dir. 57 yaşımdayım. Belki Türkiye ortalaması algı düzeyinin bir tık üstünde okuyan, yazan, çizen; kısaca düşünen, kafa yoran bir insan olduğumun farkında olarak böyle düşünüyorum. Kimse bu milleti aptal yerine koymasın artık.
Adamlar; (HDP) TBMM'de varlar, her türlü VIP ayrıcalıklarından faydalanıyorlar, maaş alıyorlar, komisyonlarda görev yapıyorlar, başkan vekili olarak meclisi yönetiyorlar, yurt dışında T.C Devlet'ini temsilen çalışmalara katılıp, alınan kararlara imza atıyorlar.
Bu denli, diğer partilerin vekilleri gibi varlıkları kabul edilip, bir takım sorumlulukların da yüklendiği bu insanlar; her ne hikmetse bir noktaya kadar "Masum", bir noktadan sonra da terörist olarak görülüyorlar. Hangi noktada; dün hangi parti iktidarda ise onun; bugün ise Cumhur ittifakının istediği şekilde hareket etmedikleri durumlarda.
Benim vardığım sonuç şu. Devleti yönetme konumunda olanlar HDP'yi; muhalefeti sindirmek, ona yönelimi kırmak, sonra da suçlamak için HDP/PKK' ilintisi üzerinden kendi müsebbibi oldukları sistem gereği HDP'yi bilerek ve isteyerek muhalefet kutbuna iterek aynı kutupta buluşturup, sonra da muhalefeti "Sizin bunlarla ne işiniz var" suçlaması için araç olarak kullanıyorlar.
Yani demem o ki; devleti yönetme konumunda olanlar; geçmişte başka partiler, bugün ise iktidardaki AKP; MHP ve HDP'yi konjonktüre uygun olarak yeri geldi düşman ilan etti, yeri geldi dost ilan etti. Çünkü bu iki partiye verilen misyon; siyasete ayar çekmek, dengeyi sağlamak için küçük "Gramaj"lık yaptırmaktır. Dolayısıyla MHP hiç bir zaman iktidar olmayacak, HDP gibi partiler de mecliste hiç bir zaman eksik olmayacaktır.
Lütfen biraz kafa yoralım. Devlet Bahçeli niçin Ahmet Türk'ün hapisten çıkmasını hastalık ve yaşlılık bahanesi ile talep eder ve niçin hapisten çıktıktan sonra da gider HDP'nin Mardin Belediye başkanı adayı olur ve seçilir. İşte bunun cevabı yukarıda anlattığım metinde sizce yok mu.
Düşünmeden, biat kültürü ile hareket edenler algıların peşinden giderler; aklını kullanıp, özgür düşünenler ise okudukları, araştırdıkları üzerinden vardıkları hükümler dahilinde yollarını tayın ederler.
Yandaş kanalda İş İşleri Bakanı'na yandaş sorular kolay cevaplar
Ne debelenip duruyorsun. Sen değil misin ki; valilere, kaymakamlara "CHP'lileri şehit cenazelerine sokmayın" talimatını veren. "Adamın birisi de gitti kaymakamın yapmayıp "Unuttuğunu"nu yaptı, yetinmeyip bir de yumruk attı(!)
İnsan, bırakalım el alemin ne diyeceğini; evindeki çoluğuna çocuğuna karşı da mı mahcubiyet duymaz.
Bir sürü tırı vırı. Yahu adam ana muhalefet lideri. Bu ne demek; O'nun olmadığı, yani muhalefetin olmadığı zaman demokrasinin varlığından da senin varlığından da söz edilemez. Eğer bir şey varsa o da hanedanlık dır, oraya da zaten siz gelemezdiniz.
Efendim haber verildi, verilmedi muhabbeti sürüp gidiyor. Diyelim ki Kılıçtaroğlu aniden karar verdi ve şehit cenazesine katılmak istedi; gene de gereğini tereddütsüz yapacaksınız.
Şehitler; acısı büyük, milli kayıplarımızdır. Aynı zamanda ailelerinin de acı kaybıdırlar ama artık millete maal olduğu için muhalefet pekala "Türk milletinin" kaybı bilip, izin falan istemeden cenazelere katılabilirler. Dolayısıyla "Aile'den izin alınmamış" saçmalığı devleti yönetme ciddiyeti ile bağdaşmaz, duyanlar da seni ti'ye alırlar.
Ana muhalefet partisi mensuplarını oraya, buraya, şuraya almayın talimatını vermek; eğer bu ülkede demokrasinin olduğunu iddia ediyorsak; haddi aşmaktır. Asıl sizin bu talimatınız; ülkemizde sözde var olan demokrasinin icrasının sayenizde ne seviyede olduğunu göstermez mi.
Muhalefet yanlış mı yapıyor, suç mu işliyor; bir hukuk devletinin savcıları vardır, hakimleri vardır; gereğini yaparlar. Yapılamıyor mu; o eksikliğin müsebbibi de devleti yöneten, yani sizsiniz.
Şu adam terörist, şu parti işbirlikçi, falanca hain diyerek algılar oluşturup; sonra da zihinlere yerleştirdiğiniz bu algılar üzerinden hüküm vererek kişi ve kurumları mahkum edemezsiniz. En ufak siyaset temelli şahsi bir meselenizde hemen mahkemelere koşuyorsunuz. Madem ki siyasi partilerin kurumsal olarak suç işlediklerini görüyorsunuz, devletin istihbaratı da emrinizde; niçin özelinizde olduğu gibi mahkemelere koşmuyorsunuz.
Oluşturduğunuz algılar üzerinden verdiğiniz hükme binaen; o zavallı "Kullanımlık adam" kendine vazife bilip, gidip o iğrenç eylemini gerçekleştirmiştir.
Sosyal medyanın gücü
Şahsen benim de çabalarımın olduğu sosyal medya gücünü kullanarak İstanbul Belediyesi AKP meclis üyelerine geri adım arttırdık.
İki gün önce CHP'nin "Uyuşturucu ile mücadele komisyonu" kurulmasına AKP'li üyeler red oyu vermişlerdi ancak bugünkü meclis toplantısında sosyal medya gücü karşısında çark ettiler ve aynı başlık altında bizatihi kendilerinin önerge vereceklerini söylemişler.
Değerli dostlar sosyal medya deyip geçmeyelim. Gücü ulusal yayın yapan TV'lerin gücünü bile bu olayda olduğu gibi aşabiliyor. Yeter ki nemelazmcı olmayalım.
Demek ki; sayının fazlalığı değil, niteliğin; yani aklın kullanımı daha önemli. Dolayısıyla, demek ki AKP'nin meclis üyelik sayısı fazla olsa da; akıl denen melekeyi yerli yerinde kullanırsak "Sayının" gücünü de kırabiliyormuşuz.
İYİ PARTi'ye taban tavsiyemizdir.
İYİ PARTİ'nin bugünkü aşamada taban iradesine dayanan ve mahalle bazında delege seçimi ile başlayıp, Meral Hanım'a kadar uzanan bir demokrasi show'nu göstermemize mani olacak artık hiç bir engel kalmamıştır.
Hep beraber bunu isteyip, teşvik etmeliyiz. Bunun dışında atama matama, cart curt şeyler hala kurumsallaşma mücadelesi veren bu partinin tükenişine neden olur ki; o zaman da ahirette bu milletle helalleşme sorunumuz olacaktır, bunu da unutmayalım.
Şahsen, değil İYİ PARTİ; MHP'deki üyeliğimden beridir "Atama yönetimlerde görev almayacağım" prensibime sadakatim devam ediyor, edecektir.
İstanbul'u kaybedenler genel seçimleri kaybetseler ne yaparlar?
A HBR'de; AKP'li üstelik de akademisyen birisi diyor ki; "CHP'liler (CHP'li meclis üyeleri İstanbul Belediye meclisinde uyuşturucu ile mücadele komisyonu kurulması talebine istinaden) Uyuşturucu kelimesini sürekli telaffuz ederek kullanımı teşvik ediyorlar"
Vallahi ne diyeceğiz bilemiyorum. Sanırım bunlar infilak etmeye ettiler de; bizler nasıl korunacağız o belli değil.
Alt tarafı beş büyük şehri kaybettiler ama kendilerini de kaybettiler. Peki bunlar genel seçimde yeni sisteme göre Cumhurbaşkanlığı da dahil kaybederlerse nasıl kabullenecekler ve bu kadar tek adam iradesine bağlı ordu ve diğer güvenlik kurumları gerçeğimiz ortadayken; bugünkü şaşkınlık ve hazımsızlık halinin katbe kat zuhur etmesi söz konusu olduğunda; iktidar, kazanana görev-devir teslimini yapar mı; yoksa yapabilecekleri bir darbe ile görevlerine devam ederler mi.
Bence burada muhtemel bir yönetim zafiyetine karşı anayasal boşluk var. Seçim gününe makul bir süre kala; özellikle iç işleri ve milli savunma bakanlıklarına tarafsız, siyaset üstü kişilerin atanması yapılmalıdır. Şahsen, nihayetinde mahalli seçim olup, İstanbul kaybedildiğinde yaşananlara şahit olunca; genel seçimler kaybedildiğinde yönetimin kazanana kolay kolay devredilmeyeceğine dair şüphelerim var.
Cumhurbaşkanı ''Osmanlı Türkçesi yaygınlaştırılmalı'' demiş.
"Osmanlı Türkçesi" Türkün dilinin yozlaştırılmış, ucube hale getirilmiş halidir. Saray avenesi ve Osmanlı entelektüeli arasında kullanılmış olup, millettin bir haber olduğu bir dil olmuştur. Bu dildir ki; Anadolu'da yaygın kullanılmadığı için milletin aydınlanmasında hiç katkısı olmamıştır. Eğitimin Anadolu'ya yayılması, Türk aydınlanması bu uydurulmuş dil yüzünden gecikmiştir.
Anadolu'ya öksüz evlat muamelesi yapıldığı için mektep ve medreseler; mesela Bosna Hersek'de, Makedonya, Selanik, Arnavutluk veya Üsküp'de daha yaygın olmuştur. Sormak isterim; benim Şebinkarahisar'ımda hangi Osmanlıca ile hangi medresede ne gibi bir eğitim verilmiştir. İzi bile yok. Anadolu halkının görevi ekmek, biçmek ve orduya asker yetiştirmek olmuştur. Kafalarında devrim düşüncesi olan insanların; mesela Atatürk gibi insanların ülkemizin batısından çıkması; Osmanlı'da nitelikli eğitimin daha çok batıda verilmiş olmasındandır.
Demem o ki; Anadolu halkı nakli ve taklidi kültür ile Türklüğünü muhafaza etmiştir. Alevi Türk kültürü ve yaşam tarzının da buna çok katkısı olmuştur. Yaşanan canlı kültür; yeterince eğitim olmasa da cehaleti önlemiştir.
Bunu çok iyi gören büyük Türk milliyetçisi rahmetli Atatürk bugünkü alfabenin kabulünü devrimleri arasına alarak yine Türk milletinin aydınlanmasının önünü açmıştır.
O zamanki zihniyetin devamı olan bugünkü iktidarın "Osmanlı Türkçesi yaygınlaştırılmalı" çıkışlarını hiç de yadırgamadım doğrusu.
Böyle diyeceğinize; çocuklarımızın dünyadaki diğer gençlerle rekabet edebilmeleri için "İngilizce öğrenmenin"(İngilizce eğitim değil) yaygınlaşmasını sağlasanız daha hayırlı bir iş yapmış olmaz mısınız. Oğlum bilgisayar mühendisi çıktı iş bulamıyor; Osmanlıca bilseydi mi, yoksa İngilizce bilseydi mi daha kolay iş bulabilirdi.
Kaldı ki; bugün anadilimiz Türkçeyi ne kadar düzgün konuşma ve yazılmasını başardık ki; Osmanlıcayı da öğrenme ihtiyacı duyalım.
Neymiş efendim "Mezar taşlarını okuyamayan nesil zuhur etmiş". Zaten sıkıntı da burada ya; dirinin hastalığına çare için İngilizce öğrenmeyi değil; ölünün mezar taşını okuyabilmek için Osmanlıca öğrenmeyi yaygınlaştırma düşüncesi tam da size göre😂
''Gaz sıkışması''nın müsebbibi olanlar
Soğan, patates, patlıcanın getireceği "Gaz sıkışması"nı bertaraf etmek için tüm TV ve medya gücünü kullanıp, yönlendirerek algı oluşturup günlerce muhalefeti şeytanlaştırma gayreti, plan ve projesinin sonucudur; Kılıçtaroğlu'na yapılan saldırı. Oraya Meral Hanım da gitmiş olsaydı aynısı olabilirdi. Sanırım Meral Hanım'ın iç işleri bakanlığı tecrübesi birilerinin tezgahına gelmesine mani oluyor.
Bunca yıl demokrasi ve devlet tecrübesinden sonra Kılıçtaroğlu'na yapılan saldırının "Gaz boşalması" olarak görülmesinden, vatandaşı olduğum ülkem adına utanç duydum. Bireyselliğinin farkında olan, vatandaş olma şuuruna sahip her insanın hissetmesi gereken duygular olmalı benim bu hissettiklerim.
Ne demek Allah aşkına; "Ana muhalefet liderine yapılan linç girişimi"ni vatandaşın gazını boşaltma ihtiyacı olarak görüp masumlaştırmak. Bu bir körlük, cehalet ve aymazlık örneğidir. Bu akıl, fikir ve vicdan düzeyindeki birisi ancak ve ancak kendisinin uydurduğu yönetim ile ülkeyi yönetebilir; demokrasi ile asla.
Şimdi malum saldırgan aynı girişimini Cumhurbaşkanına yapmış olsaydı serbest kalması mümkün müydü, asla; zira mucidi olduğu, uydurduğu "Demokrasi"nin kuralları öyle işliyor da ondan, ters olan bir şey yoktur.
Bu ülkenin nihai varacağı yer dünya medeni aleminden tecrit olacağıdır. Demokrasi ile yönetilen hiç bir ülke yönetimi; bir ülkede ana muhalefet partisine yapılan linç girişimini "Gaz boşalması" olarak değerlendiren devlet adamını ciddiye almazlar, uzun vadeli ticari ilişkilere girmezler; zira keyfiliğin, cehaletin gölgesinde o ülkede gelenekselleşmiş kuralların olmayacağı; hatta hukuk ve adaletin esamesinin bile okunmayacağı kanaati hasıl olur ki; bu da tam güvensizlik demektir. Ha, bu şartlarda İlişkiye girenler ise; ancak ve ancak aciz ve bitkin hale getirilmiş ülkenin bu durumunu fırsat bilip, sömürmek için girerler.
HDP'nin ''31 Mart seçimlerinde istediğimiz sonucu aldık'' videosu üzerine
Sosyal medyada HDP yönetiminin 31 Mart seçim sonuçlarını değerlendirdikleri bir video'ları paylaşılıyor. Beklenen açıklamalar olup, dahil oldukları ittifakın adını vermiyor ama başarılarından söz ederlerken, özellikle "Kürdistani" partilerin ittifakından bahsederken bunlar hangi partilerdir, doğrusu çözemedim. Ancak şunu da elbette gördük ki özellikle Cumhur ittifakını istemeyen HDP seçmeninin büyük şehirlerde CHP'ye oy verdikleri anlaşılıyor. Bir anlamda böyle bir tercihte bulunmalarının nedeni, Cumhur ittifakının kendilerine tek seçeneğe zorlamış olmasıdır.
Her şeyden önce HDP'nin ne yapmak istediğini bilmekten ziyade; kurulduğundan beridir tek başına iktidar olan AKP ve sonra Cumhur ittifakının ne yapmak istediğinden emin olmamız lazım.
Ben HDP'nin; derin devletin kontrolünde olduğunu düşünüyor, yine aynı devletin PKK'yı kontrol edebilme amacıyla "Eğer Türkiye'de bir Kürt inisiyatifi olacaksa, bu emperyalistlerin değil benim kontrolünde olsun" düşüncesi ile mecliste her zaman varlığı kabul edilmiş, hatta SHP zamanında teşvik edilmiş bir partidir.
Türkiye'de rejim değiştirenler, buna gücü yetmiş olanlar her gün muhalefeti HDP üzerinden terbiye etmeye güç toplamak için vesile yaparlarken ne hikmetse bu kadar baş belası gösterilen bir parti niçin kapatılmaz; anlamak mümkün değil.
Hiç bir zaman kapatılmaz, çünkü öyle durumda PKK nasıl izlenecek öyle değil mi. HDP ile kontrol altına alınarak verdiği zayiat en aza indirilirken bu yolla da "Kürt inisiyatifi"nin tamamen emperyalistlerin kontrolüne geçmesine de mani olunuyor.
Bu video'da söylenenler duyuldu, yayıldı devlet isterse gerekeni yapar, ayarını çeker ancak Cumhur ittifakının Almanya'ya gönderdiği federatif yapıyı inceleme heyetinin çalıştayı devletin bekası anlamında çok çok vahim bir durum ama hiç tartışılmadı.
Dikkatinizi çekerim; 31 Mart gecesi söyleyeceğini seçimden iki gün sonra söyleyen Devlet Bahçeli ne demişti; "Şehirlerde belediye başkanını biz seçelim, o da ilçe belediye başkanlarını atasın" diyerek bir anlamda Almanya çalıştayının yani federal yapılanmanın inşasına başlama niyetinin açığa vurumu değil de nedir.
Belki de ben Devlet Bahçeli'ye güvenmediğim için bu detayları yakalıyorum dur. Çünkü ülkemizde bu tür açılımların "Yol açanı" daima Devlet Bahçeli olmuştur. Mesela ikiz yasalar MHP, dolayısıyla Devlet Bahçeli marifeti ile meclise indi tek başına iktidara gelen AKP ile de meclisten geçti. O yaslar neydi; "Dini ve etnik azınlıklar isterlerse kendi geleceklerini kendileri tayın ederler".
Şimdi AKP kurulduğundan beridir özellikle Devlet Bahçeli marifeti ile yaşanan kırılmalardan sonra cumhur ittifakı ne yapmak istiyor, HDP ne yapmak istiyor tekrar tekrar düşünelim.
HDP ile aynı karede olmak
Devlet Bahçeli diyor ki; "HDP ile aynı kareye girenlerin tedbir almadan şehit cenazelerine gitmemesi gerekir" demiş.
Sanırım bu söz kendisini de bağlar; zira, Danıştay kararı ile tekrar okullarımızda Andımızın okunmasına ve AKP'nin yerlerinden döktüğü TC'lerin tekrar söküldükleri yerlere çakılması için meclise verilen önergelere MHP, HDP ve AKP beraber hareket ederek, meclisten geçmesine mani olmuşlardı.
Dolayısıyla CHP'nin HDP ile ortak hareket ettiğine dair somut belgeden öte yakıştırma şeklinde, tahmin üzerinden iddialar var ama MHP'nin HDP ile aynı amaç için oy kullanmış olması meclis tutanaklarında sabittir.
MHP'nin yaşadığı bu çelişki elbette ki kuruluş felsefesini ayaklar altına alıp, kendini inkar anlamına gelir ki; elbette kabul etmek mümkün değil.
Bütün mesele, Balgat mukimi ve avenesinin devletin her türlü maddi, manevi ve hukuki desteği ile MHP'nin kurumsal iradesini gasp etmiş olmalarıdır. Partinin hürriyeti elinden alındığı için icraatlarının sonuçlarını da Türk milliyetçilerinin iradelerinin tecellisi olarak görmek çok yanlış olup, Türk milliyetçilerini, ülkücüleri bağlamaz. MHP adına ne olup bitiyorsa Devlet Bahçeli ve avenesini bağlar.
Ama gene de birileri Devlet Bahçeli'ye "Efendim ne yapıyorsunuz, biz de HDP ile ortak hareket etmişliğimiz var" diyerek hatırlatmada bulunmalıdır.
İş İşleri Bakanının basın toplantısı
İç İşlerini Bakanının basın toplantısından anladığımız şu ki; Kılıçtaroğlu'na yapılan saldırıyı masumlaştırma, saldırganları da korumaya matuf bir toplantıdır. Anlaşılan, dün yaşanan bu vahim olaydan sonra ders çıkarmak gerekirken, kendi ifadeleri ile "Demiri soğutmak" yerine adeta provakatörlük yapan bir tavır içinde olmakla iç barışın sağlanması mümkün değildir.
İçişleri bakanının üslubu hiç de yatıştırıcı değil, tahrik ediciydi. Hala HDPPKK üzerinden tasvir ve tanımlamalar yaparak ana muhalefet liderine suç isnat edip, yapılan kalleşçe saldırının vahametini hafife aldı.
İki saat boyunca bir evde zorunlu olarak linçten kurtarmak üzere korumaya alınan Kılıçtaroğlu'n dan "Seni yeterince koruyamadık, özür dileriz" diyeceğine; yine bir başka provokatörün "Bakanım falanca sana küfür etti" ispiyonuna binaen kendisine yapılan küfür nedeniyle duyduğu öfkesini dile getirmeye daha çok zaman ayırdı. Demem o ki; yapmış olduğu basın toplantısı Türk milletinin beklentisi açısından bir fiyaskodur.
Dolayısıyla millet ittifakını oluşturan tarafların kendi aralarındaki siyasal anlamdaki fikri ayrılıkları tamamen öteleyerek, gölge bir devlet yönetimi anlayışı ile mevcut Cumhur ittifakını yakın takipçisi olması lazımdır.
Sivas'tan öte gidememek
Sivas'tan öteye gidemiyorsun diyerek Kılıçtaroğlu'nu daha önce eleştirmiş olan aynı Devlet Bahçeli bu sefer de "%9 oy aldığın yere hangi cür'etle, nasıl gidersin" diyor. Yine, sanki Kılıçtaroğlu'n atılan yumruğu hak ettiğini ima ederek;
"O adama yumruk attıracak kadar ne yaptın sen Kemal Kılıçdaroğlu" diyor.
Allah'ım sen devletime, milletime acı ve böyle sorumsuz insanları; ülkemiz ve milletimiz üzerinde ne kadar inisiyatif sahibi iseler o inisiyatiflerinden tasfiye et, layık olanların bir şekilde önlerinin açılmasına fırsat tanı.
Kılıçtaroğlu'nun özellikle kendisine karşı yapılan linç girişiminden sonra devleti yönetenlerden daha sorumlu bir şekilde süreci götürüyor. Cumhur ittifakının taraflarının tüm tahrik hatta provokasyonlarına rağmen aklı selim hareket ediyor. Kendisine teşekkür ediyorum.
Mehmet Soral
soralmehmet{a}gmail.commail.com