Türk Kızılayı'nın atası olan Hilâl-i Ahmer 1863'de biraz da Kırım Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan toplumsal yaraları sarmak için kurulmuştu...
Sonra 93 Harbi, Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı yıllarında da faaliyetler gösterdi. Genelde mensupları ve gönüllüleri devrin milliyetçi kadroları olup; can siperane bir mücadele veriyorlar ve nerede bir mazlum, bir masum, bir mağdur varsa, ülkeden ülkeye, ilden ile dolaşıp yaraları sarmaya çalışıyorlardı. Gerektiğinde toplumsal muhafızlık rolünü üstlenip cepheye gitmekten ve silah kullanmaktan geri kalmadılar...
Cumhuriyetle birlikte Osmanlı'nın çökmüş teşkilatları lağv edilirken Hilâl-i Ahmer gibi yararlı bir teşkilatta ismi Türkçeleştirilerek Kızılay olarak faaliyetlerine devam etti. Kızılay aynı zamanda İslam Coğrafyasının Kızılhaç'la yarışabilecek kapasitedeki tek yardım organizasyonuydu, yurt içinde ve dışında nerede ihtiyaç varsa oradaydı Türk Kızılayı...
Zaman zaman Kızılay'ın topladığı yardımlarla ilgili şaibe haberleri yansısa da basına, Kızılay Türk Milletinin göz bebeği ve övünç kaynağı bir teşkilat olmaya devam etti.
Tâ ki 1999 Marmara Depremi'nde ki rezalete kadar... Kızılay yurt içinde Kurtuluş Savaşı'ndan sonra ki en büyük toplumsal mağduriyeti sırtlanacak, milyonlarca evsiz kalmış vatandaşa aş verecek derken, Kızılay depolarından çürümüş battaniye ve çadırlar, son kullanma tarihi geçmiş gıdalar çıkmasıyla birlikte; halkın Kızılay'a olan güveni sarsıldı ve bağışlarını teslim etme konusunda ki tercihlerini değiştirdi...
İşte tam bu dönemde (Kimse Yok mu? gibi, terör örgütü yandaşlığı ve yolsuzluk iddiasıyla soruşturma geçiren ve bazıları kapatılan) yardım dernekleri halkın karşısına alternatif olarak çıktı. Onlar da tâ ki yöneticilerinin halkın parasını iç ettikleri açığa çıkana kadar yardım toplamaya devam ettiler...
Burada en büyük zafiyeti Türk Milliyetçileri göstermiş Türkiye'nin uluslararası arenada en hızlı örgütlenen fikir hareketi olmasına rağmen içeride ve dışarıda faaliyet gösterecek bir yardım organizasyonu kurmamış/kuramamıştır.
Irak ve Suriye'li mülteciler sorunu patlayıp, binlerce sığınmacı Türkmen Türkiye'ye geldiğinde ortaya çıkan zaruret üzerine Ülkü Ocakları Türkmen Evi kurulmuştu. Bu Türkmen Evi, Türkmenlerin barınma, gıda, sağlık, eğitim, işe yerleştirme gibi sorunlarıyla; çok az kadro ve kısıtlı imkânlarla çok yoğun bir şekilde ilgilenmiş, bir çok sorun gönüllülük prensibiyle; büyük bedeller ödenerek çözülmüştür.
Tam Türk Milliyetçilerinin biz de artık sosyal yardım organizasyonu işini öğreniyoruz, bu Türkmen Evi'nden büyük bir yardım teşkilatı çıkarıp bu işi profesyonel hale getirebilir miyiz derken; her ne sebeple olursa olsun Ülkü Ocakları Türkmen Evi'nin bugün itibariyle kapanıyor olması en basitinden "acı verici" bir olaydır!