ABD'li stratejist ve meşhur, "Medeniyetler Çatışması"kitabının yazarı Samuel Huntington ölmedi, aramızda yaşıyor…
O Huntington ki, "Medeniyetler Çatışması" adlı kitabında Türkiye'nin laikliği ve Atatürkçülük çizgisini terk etmesini önermiştir.Söz konusu kitapta, "Türkiye, Atatürk'ün mirasını bilinçli bir şekilde reddedip kendisini İslam'ın bir lideri olarak yeniden tanımlamalıdır" demiştir.
Siyasal İslamcılarımıza mavi boncuk veren Huntington, ilk görünüşte İslam'ı ve Türkiye'yi çok önemsiyor, İslam'a değer verip yüceltmek istiyor gibi geliyor. Çünkü bu teoriye göre Atatürk'ü reddedip laiklikten çıkacak olan Türkiye malumdur ki, Halifelik makamını yeniden tesis edecek ve İslam dünyasının lideri olacaktır.
Ama nasıl bir halifelik?
Hem sonra ne olacak?
Laik, üniter ve Atatürkçü yapısından koparılarak, Batı güdümünde edilgen bir halifelik tesis ettirilen Türkiye, İslam ülkelerinin "lideri" olarak Hıristiyan ve Yahudi dünyasının karşısını çıkarılacak. Ki böylece Türkiye, AB/D'nin yeni düşmanı olarak hedef tahtasına konulabilsin…
Doğu ve Batı blokları arasında sona eren, "soğuk savaş"ın yerini Türkiye'nin liderliğini yaptığı Türk-İslam medeniyeti ile başlatılacak olan, "sıcak savaş" alacak.
Meşhur CIA stratejisti Huntington'un kitabının adını hatırlayalım: "Medeniyetler Çatışması".
Kitabın sadece ismi bile anlayana, anlamak isteyene çok şey anlatıyor…
Suriye, Libya, Karabağ ve Kıbrıs konularında bile ABD ile Rusya'nın ülkemizin ve Müslümanların aleyhine olan konularda nasıl işbirliği yaptığını görmek lazım.
Fakat anlamayanlar veya bizden görünüp bu çatışmada bize karşı yer alacak olanlar, yılladır İslam'ı kendilerine paravan ederek Türkiye'yi Atatürk'ten ve laiklikten koparmak için her türlü faaliyeti yapıyorlar. Atatürk'e sövebilmek ve halkı Atatürk'ten soğutabilmek için ellerine geçen her fırsatı değerlendiriyorlar.
Siyasal İslamcılarımıza 1996'da bir "armut" veren Samuel Huntington, 24 Aralık 2008'de öldü. Fakat fikirleri coğrafyamızda yaşıyor. Melun bedeni yerin altında ama fikirleri, Soros'un Türkiye mümessilleri sayesinde o, "armut"un tungsten flamanlarından turuncu ışıklar(!) saçıyor…
O öyle bir ışık ki vaktiyle, "Yunan ordusu Halifenin ordusudur" diyecek kadar raydan çıkmış şeyhleri ve "cezai ehliyeti yoktur" raporunun arkasına saklanarak, "Keşke Kurtuluş savaşını Yunan kazansaydı" diyen üstatlarına rahmet okutacak kadar çirkefleşebilmeleri için yol gösteriyor.
Evet Samuel Huntington ve fikirleri ölmedi...
Huntington ve medeniyetleri çatıştırıp Türkiye'yi ortadan kaldırma fikri ölmüş olsaydı, Hünkar Kasrı denilen bölümü 1991 yılından beri ibadete açık olan Ayasofya'nın tamamen siyasi kazanım için ibadete açılışını fırsat bilerek, "Ayasofya'nın statüsünün değiştirilip aslına rücu etmesindeki en büyük mutluluk; bu kararın, emperyal dünyaya bir başkaldırı olması değil, onu müze yapanlara bir başkaldırı olmasıdır. Güneş doğuyor, taş adam eriyor. Elhamdülillah.(ercan kırdağ)"demezlerdi. Tevekkeli değil, "Şecaat arz ederken Merd-i Kıpti sirkatin söyler"miş. Yoksa asıl hedeflerinin emperyal dünya ile mücadele değil, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti olduğunu böyle pervasızca açık edemezlerdi.
Bir yandan İslamdan bahsedip Müslümanlığı kimseye bırakmazken diğer yandan,"CHP'den beklentimiz Atatürk genelevi tabelalı bir umumhane açmalarıdır…Çok yakışır, başına da TC Atatürk genelevi yazarsınız olur biter…(alper terzioğlu)" diyen yandaşlarına sessiz kalarak dolaylı destek vermiş olmazlardı…
Huntington ölmedi, bizden gibi görünen kıyafetler giymiş; içimizde yaşıyor…
İçimize kin, ateş ve nifak taşıyor…
Önce içimize sonra bölgemize…
22 Temmuz 2020