Lakin nedense bu soruları sormaktansa, herkes akla zarar, çözüme hiç bir faydası olmayan eylemler yapmayı tercih ediyor. Bu tür eylemlerin hiç biri Filistin'de bir çocuğun ölümünü engellemezken, popülist iç siyaset malzemesi olmaya çok uygun.
Haziran 2014'de 3 musevi genç Hebron'da öldürüldü.
Kimin öldürdüğü bulunamadı.
İsrail teröristlerin ayağına devletin hakimini götürüp davulla, zurnayla karşılama yapmadı.
Maalesef Gazze'yi yerle bir etti...
Bunun böyle olacağını tahmin etmek için nobel ödüllü dahi olmaya gerek yoktu.
Herkes İsrail'i lanetledi.
Kimse 'O çocukları kim, neden, kime ve neye hizmet etmek için öldürdü?' diye sormadı.
Yanlış anlaşılmasın.
Kesin Filistinliler öldürmüştür demiyorum.
Tabii bu da bir ihtimal.
Başka bir (teorik) ihtimal ise İsrail tarafından böyle bir ortam yaratmak için öldürülmüş olabilmeleri. Gerçi, insan neden böyle ağır bahaneye gerek duysunlar diye soruyor.
Başka bir ihtimal ise çocukların ne Filistin, ne de israil tarafından öldürülmüş olmaları...
Geçen Cuma günü üç arap kökenli israilli Tapınak Tepesi'ne giderek 2 israil polisini vurarak öldürdü. İsrail polisi de saldırganları öldürdü.
Bunun üzerine Mescid-i Aksa ve Kubbet'üs-Sahra'nın girişleri pazar gününe kadar kapandı.
İsrail polisi bu 2 günde mevkiye yeni güvenlik kameraları ve girişlerde metal dedektörleri yerleştirdi ve tekrar girişi açtı.
Olaya araplardan büyük tepki geldi.
Dini mabetlerimize güvenlikten taranmadan girmek istiyoruz diye, protestolar başladı.
Protestolarla kızışan durum yüzünden bugün, Cuma günü, güvenlik görevlileri dini mabetlere sadece kadınları ve 50 yaş ve üstü erkekleri kabul etmeye karar verdi.
Ve yine kimse, 'O 3 terörist neden, kime ve neye hizmet etmek için polisleri öldürdü?' diye sormuyor. Bu sefer kesin olan saldırganların arap kökenli olmaları.
Bunları İsrail hayranı falan olduğumdan yazmıyorum.
Ortalıkta korkunç bir yanlış bilgilendirme var.
Bizim medyada yazdığı gibi kimse camileri kapatmadı. En azından yabancı basında haberler böyle.
Kudüs'e gidenler bilir, seneler önce bir musevi İsrail vatandaşı Mescid-i Aksa'ya bombalı saldırı düzenlemek istediğinden beri turizm için ayrılan haftanın bir kaç saati hariç müslümanların mabetlerine sadece müslümanların girmesine müsade ediliyordu.
Bunu bizzat kendim yaşadım.
Hırvat musevisi (ve aynı zamanda İsrail vatandaşı) ve Alman iş arkadaşlarımla gittik. Diğer iki iş arkadaşım Mescid-i Aksa ve Kubbet'üs-Sahra'nın bulunduğu alana alınmadılar. Ben de sadece Türk Pasaport'um sayesinde ve El-Fatiha'yı okuduktan sonra girebildim (şaka veya abartı değil).
Evet, İsrail'in yayılımcı siyasetini doğru bulmuyor ve kınıyorum.
Evet, masum çocukların, yaşlıların, hamile kadınların ve suçsuz sivillerin öldürülmesini lanetliyorum.
Evet, İsrail güvenlik güçlerinin orantısız güç kullandığı doğrudur.
Ve evet, orada akan kanın bir an önce durmasını diliyorum.
Ama bu saydıklarımın hiç biri şoven bir musevi düşmanlığı ile, musevilik ve siyonizmin arasındaki farkı bilmemekle çözülmez.
Orada çözüm isteyen herkes, başta İslam dünyası, gerçekten çözüm istiyorsa, doğru soruları sormaya başlamalı.
Ortada bir İsrail devleti gerçeği var mı, yok mu?
Bölgede Türkiye hariç, 175 milyonluk bir müslüman nüfusu varken 7 milyon nüfusu olan İsrail, nasıl var olabildi, var olmaya devam edebiliyor ve bu kadar güçlü olabiliyor?
Araplar savaşı kaybettikten sonra neden İsrail ile barış anlaşması yapmadı, İsrail'in sınırlarının kabul edilmiş olmaması İsrail'in avantajına mı dezavantajına mı?
Türkiye Cumhuriyet'i Devleti neden İsrail'in varlığını kabul etti, etmesi başta Filistin halkı olmak üzere masum müslümanların lehine miydi, yoksa aleyhine mi?
Filistinlilerin kaderi diğer Arap ülkelerin umurunda mı?
Özellikle Suudi Arabistan neden İsrail'de aşırı sağ partileri destekliyor?
Mevcut durumdan ekonomik çıkar elde edenler var mı, bunlar kimler?
Hamas ve benzeri örgütler gerçekten durumun değişmesini istiyorlar mı?
Olay bir musevi - müslüman çatışması mı, yoksa bir Arap - İsrail meselesi mi?
Bölgedeki sorun ancak bu ve benzeri soruların cevaplarını arayarak çözülür.
Lakin nedense bu soruları sormaktansa, herkes akla zarar, çözüme hiç bir faydası olmayan eylemler yapmayı tercih ediyor. Bu tür eylemlerin hiç biri Filistin'de bir çocuğun ölümünü engellemezken, popülist iç siyaset malzemesi olmaya çok uygun.
Dolayısıyla musevi vatandaşlarımızın ibadethanelerine saldırarak üstün bir müslümanlık örneği sergilediklerini düşünenler, bu eylemle su, gıda, ilaç, elektrik ve akar yakıt gibi temel ihtiyaçları kısıtlanan ve baskıcı bir rejim altında yaşama mecburiyetinde olan filistinli çocuklara nasıl yardımcı olduklarını ve dolayısıyla kendi ülkemizde huzuru tehlikeye atmanın uygun bir bedel olup olmadığını lütfen bir sorgulasınlar.
Gerçi bu güruhun bu soruları sormayacağını biliyorum. Daha ziyade benim dinimi sorgularlar, ve bana küfür etmeyi tercih ederler.
Ama maalesef gerçek olan şu ki;
Bu zihniyet var olduğu sürece daha çok masum çocuklar ölür.
Hem Filistin'de, hemi de dünyanın her yerinde...