İYİ PARTİ'de kongreyi yenilikçiler değil statükocular kazanmıştır. Dolayısıyla partinin malum akıbetinden düzlüğe çıkarıp yeniden işlevsel hale gelmesi için tabanı motive edecek herhangi bir kaynak kalmadı.
Şahsen kendi adıma söyleyebilirim "ben de şu işe bir el atayım" duygumu harekete geçirebilecek heyecan veren bir değişiklik olmadı. Mehmet Tolga Akalın için daha önce düşüncelerimi yazmıştım; kendisi için ümitvardım o da beni yanılttı maalesef. Alelacele hemen ergenliğe yeni erimiş genç gibi Musavat Dervişoğlu'nun yanında gülücüklerle pozlar vermesi "kendisinde inanmışlık adanmışlık emareleri görüyor, seziyorum" cümlelerimi boşa çıkardı. Bizim kendisine atfettiğimiz inanmışlık ve adanmışlığını muhafaza edebilseydi siyasi geleceği daha güven verici ve parlak olabilirdi. Kendi adaylığının bile takipçisi olmayı beceremedi, daha ötesi var mı.Ancak şunu da bilmeliyiz ki; evet, Meral Akşener'in büyük hataları oldu ve bu hataları o kadar aşikardı ki; partinin başarısızlığının kendisine bağlı olmayan farklı nedenleri de kendisi üzerine oluşan yoğunlaşma/linç nedeniyle yeterince fark edilip, görülüp, değerlendirilemedi.
Bu partili Cumhurbaşkanlığı ucube sistemin önce vesayetini oluşturup sonra kalıcı kılmak BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) gereğidir. Ve bu plana bat olabilecek her unsurun bertaraf edilmesi gerekiyordu, olup bitenler de bu minvaldedir. Meral Akşener hata yapmasaydı, farklı önlemler de alınmasaydı akıbet aşağı yukarı yine bugünkü gibi olacaktı.
Düzen, kendi içinde "kendini düzecek" yapılara (partilere) hukuki yapılar da olsa fırsat vermez. O nedenle kuruluş meşruiyetini bu düzene karşıtlığa dayandıran İYİ PARTİ'nin belki de en büyük yanlışı bu misyonunu aşikar etmiş olmasıydı. Sisteme/düzene kafa tutmak biraz da devrimci ruh kaynaklıdır ve "isyanı" gerektirir bunu ne cari hukuk ne de sistem ister.
Dikkatinizi çekmek isterim; AKP ve Erdoğan bile önce hukuki yoldan ama kitabına uydurularak siyasi olarak tek başlarına iktidar oldular ancak buna rağmen uzun süre muktedir olamadılar. Gerçek niyetlerini belli etmekten itina ile kaçırıp cemaat/fetö ile muktedir olana kadar sakladılar ve altın vuruşlarını da kendilerine olabildiğince alan açan 15 Temmuz ihanetinin sonuçlarına bağlı olarak yapıp sistemi değiştirdiler. Bu ihanetin neresinde ne kadar paylarının olduğunu da inşallah er veya geç gün gelecek hesabı sorulacaktır.
Çok garip gelecek belki ama Türk milliyetçiliğini bir siyasi yapı içinde parti olarak değil kendi nefsimizde bireysel yaşamak daha yapıcı olabilir mi? Bundan yıllar önce organize olmuş milliyetçi ruh bu devleti kurdu ancak bir türlü organize olamayan bugünkü milliyetçi ruh ise tam tersine başkalarının ihanetine aparat yapılarak negatif etkisini çok acı da olsa görüyoruz ve bu bizim acı gerçeğimiz artık. Belki de bu gerçeğimiz 31 martta oyumuzu kendimize değil CHP'ye verdirdi.
Velhasıl kelam düzene başkaldırı veya değişiklik talebi kravat takılarak olmayacağı gibi düzenden beslenenlerin düzeni değiştiremeyeceklerini de artık bilmemiz lazım.
İhanet Edene niçin elini öptürürsün
Devlet Bahçeli'ye, Musavat Dervişoğlu'nu niçin tebrik etmediği sorulunca... "Neden tebrik etmediğimi hepinizin huzurunda söylüyorum; ihaneti tebrik etmek bizim kitabımızda yazmaz"İYİ PARTİ kurulup meclise girdiğinde Devlet Bahçeli'nin elini ilk öpen Musavat Dervişoğlu olmuştu. Dolayısıyla Türk milliyetçileri olarak önümüze çıkarılıp sonra da bunların peşinden gidin denen insanlara kanmamak lazım.O zaman sormak lazım değil mi; Musavat Dervişoğlu eğer ihanet ettiyse Devlet Bahçeli niçin "ihanetin" en tazeliğinde elini öptürdü veya Devlet Bahçeli'nin eli öpülesi saygınlığı var idiyse Musavat Dervişoğlu niçin MHP'den ayrıldı. El öpmek kabahatin özrü ise niçin MHP'ye dönmedi. Velhasıl kelam bu tür çelişkiler yumağı sarıldıkça büyür gider ve yine şahsi tespitime çıkar işin sonu, o da; Türk milliyetçiliği siyasi olarak sürekli kontrol altında tutulmaktadır. Nasıl mı; devletin ve milletin ihtiyaç duyduğu koruma ve kollama refleksini gösterecek kadar varlığına müsaade edilirken buna mukabil devleti yönetmeye talip olacak kadar özgüvene sahip olmasına ve büyümesine müsaade edilmemektedir. El öpme, öptürme seremonisinden hain sıfatına savrulmalar da Türk milliyetçiliği siyasi varlığına ayar verme plan ve programında olan şeylerdir. Özgür düşünceli demokrat Türk milliyetçisi olmayı tercih edince ne hain olup efendinin elini öpersiniz, ne de efendi olup haine el öptürürsünüz vesselam.
Devlet Bahçeli'ye, Musavat Dervişoğlu'nu niçin tebrik etmediği sorulunca... "Neden tebrik etmediğimi hepinizin huzurunda söylüyorum; ihaneti tebrik etmek bizim kitabımızda yazmaz"İYİ PARTİ kurulup meclise girdiğinde Devlet Bahçeli'nin elini ilk öpen Musavat Dervişoğlu olmuştu. Dolayısıyla Türk milliyetçileri olarak önümüze çıkarılıp sonra da bunların peşinden gidin denen insanlara kanmamak lazım.O zaman sormak lazım değil mi; Musavat Dervişoğlu eğer ihanet ettiyse Devlet Bahçeli niçin "ihanetin" en tazeliğinde elini öptürdü veya Devlet Bahçeli'nin eli öpülesi saygınlığı var idiyse Musavat Dervişoğlu niçin MHP'den ayrıldı. El öpmek kabahatin özrü ise niçin MHP'ye dönmedi. Velhasıl kelam bu tür çelişkiler yumağı sarıldıkça büyür gider ve yine şahsi tespitime çıkar işin sonu, o da; Türk milliyetçiliği siyasi olarak sürekli kontrol altında tutulmaktadır. Nasıl mı; devletin ve milletin ihtiyaç duyduğu koruma ve kollama refleksini gösterecek kadar varlığına müsaade edilirken buna mukabil devleti yönetmeye talip olacak kadar özgüvene sahip olmasına ve büyümesine müsaade edilmemektedir. El öpme, öptürme seremonisinden hain sıfatına savrulmalar da Türk milliyetçiliği siyasi varlığına ayar verme plan ve programında olan şeylerdir. Özgür düşünceli demokrat Türk milliyetçisi olmayı tercih edince ne hain olup efendinin elini öpersiniz, ne de efendi olup haine el öptürürsünüz vesselam.