İYİ PARTİ'nin kurumsal kimliğinin tanımı ve Türk siyasetinde oturduğu yerin anlatımı konusunda sıkıntılar olduğunu bizatihi arkadaşlarımız arasındaki kafa karışıklığından fark ediyorum.
İYİ PARTİ sadece başta MHP olmak üzere; orada uygulanan haksızlıklar ve antidemokratik zihniyete karşı oluşan öfkenin deşarjı için kurulmamıştır. Dolayısıyla "Öfkemizi yatıştırdık, artık hepimiz arzuladığımız MHP'yi İYİ PARTİ'de inşa edebiliriz" gibi bir zihniyet algısı İYİ PARTİ'yi iktidara taşımaz ancak ömrünü kısaltır.
İYİ PARTİ'nin kuruluş gerekçesi; sistem değişikliğine razı olmayan özgür düşünceli demokrat ülkücülerin; MHP yönetimine gelerek düşüncelerini fiiliyata geçirmek, yani meclisten MHP desteği ile yeni sistem için referandum kararının çıkmasına mani olmaktı. Başarılamayınca da; başlatılmış olan bu mücadelenin bir kurumsal kimlik altında verilmesi gereği ve ihtiyacına binaen İYİ PARTİ kurulmuştur.
Dolayısıyla bugünkü MHP ile İYİ PARTİ arasında hem demokrasi anlayışı, hem sistem anlayışı anlamında ciddi görüş farklılıkları var. Böyle bir MHP'yi İYİ PARTİ içinde inşa etme düşüncesini hiç bir şekilde tasvip etmiyorum.
Parti içindeki bazı tutum ve davranışları İYİ PARTİ için yapılmış olan; ''Güzel ahlak temelli, vatan ve millet sevgisi ortak paydasında birleşip bütünleşen herkesin aidiyet duyabilecekleri bir partidir'' tanımlamasına uygun görmüyorum. Dikkat edecek olursak bu tanımda ne din, ne etnik kimlik, ne de siyasi düşünce önceliği vardır. Dolayısıyla İYİ PARTİ sadece ne ülkücülerin, ne sosyal demokratların, ne siyasal İslamcıların bir partisidir. Ancak farklı bir husus var ki o da; İYİ PARTİ'nin Türk milliyetçilerinin bir projesi olduğudur. Tanımı tekrar edecek olursak ''Güzel ahlak temelli, vatan ve millet sevgisi ortak paydasında bütünleşen herkesin partisidir''
Bugün MHP içinden bir kişi dahi çıkıp Bursa Belediye başkanının ''30 Ağustos Bayramı milletin tamamını ilgilendirmiyor'' sözüne itiraz etmedi. Geçen hafta birleşmiş milletler üyesi sanırım 22 devlet Doğu Türkistan için oradaki soydaşlarımıza yapılan zulme dikkat çekmek için ortak deklarasyon yayınladılar, Türkiye imza atmadığı gibi hiç bir İslam ülkesi de metne imza atmadılar. MHP burada da sesini çıkarmadı.
Demek istediğim şu; İYİ PARTİ, MHP'leşerek bir yere varamaz. MHP maalesef bugünkü görüntüsü ve yukarıda ifade ettiğim misyonuna yakışmayan siyaset anlayışı ile daha çok siyasal İslamcıların gönlüne, misyonuna uygun siyaset yapmakta olup; İYİ PARTİ'nin böyle bir siyaset anlayışı olmadığı gibi kuruluşunu da farklı temeller üzerine inşa etmiş olup" Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem"e inanıyor ve ona dönüşün mücadelesini kendine misyon edinmiştir. MHP ise ''Partili cumhurbaşkanlığı sistemi'' denen aslında " Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"ne inanmakta, onun kavgasını vermektedir. Görüldüğü üzere Türk milliyetçilerinin İYİ PARTİ projesini sadece Devlet Bahçeli veya MHP muhalifliğine binaen kurulmuş bir parti olarak görmek işi çok basite indirgemek olur ki; bunca emeğe saygısızlık olur.
Ülkücü parti olmaz, ülkücü insan olur. Şahsen ben ülkücü denince; bir edep ve adap dahilinde Türk örf ve adetinin İslam inancı ile hemhal olmuş halini; günlük yaşamına içselleştirerek yansıtan insanı anlıyorum. Siyasi görüş olmaktan ziyade ahlaki duruşu ifade ettiğini düşünüyorum. İşte bu anlamda kendisini ülkücü olarak tanımlayan herkes pekala başka partilerde de olabilirler ama kalabilmeleri için de o partinin ülkücünün toleransını zorlayacak veya aşacak siyasi eylem ve düşünce ortaya koymaması gerekir; koyduğu an da gerekirse o partiyi terk eder.
Kazandırılmak af edilmek için gerekçe olamaz
Evet, "Cemaat" kırk yıldır vardı ama hiç bir cumhuriyet hükumeti bunların "Fetö" sürecine evrilmesine müsaade etmemiş, etmesine cüret edecek yataklığı da yapmamıştır.
Velevki bu adamlar iyi "Kandırmışlar" kimleri; herkesi. Ama sadece sizi kandırınca darbe yapmayı düşünmüşler. Neden acaba. "Gazoz"u çok seviyor olabilirsiniz ama zafiyetinizi belli etmeyecektiniz.
Yani demem o ki; "Cemaat"i terörize eden AKP'dir. Dolayısıyla bir çok mensubu ölmüş gitmiş siyasi partilerin lider ve mensuplarını müsebbibi olduğunuz günahın vebaline ortak edemezsiniz; zira Allah her şeye şahit ve aynı zamanda kadirdir.
Aynı anda bir çok devlet kurumundan maaş almak...?
Ulan Allah'sız kitapsız; o da yetmez, şerefsiz; bunca milyon işsiz güçsüz insan rızkının peşinde koşup iş ararken; sonra bulamayıp intihar edenler varken; sen kimin bilmem neresinden düşüp dünyaya teşrif ettin ki; aynı anda onlarca kurumda yönetim kurulu başkanı veya üyesi olup maaş alabiliyorsun ve bunu hak bilip çoluğuna çocuğuna yedire biliyorsun.
Benim ödediğim vergilerden eğer zerre miskal liyakat dışı, kayırma ile kuruş kursağından geçmişse; cesedine kefen bile nasip olmasın tamam mı.
Ağzımı bozmamaya çalışıyorum ama ancak bu kadar oluyor. Akşama kadar salavat getirip duruyorum. Diyelim ki adamın birisi ''Liyakat'' ile bir makama gelmiş; yahu şart mı dır; kızını kısrağını, bacısını baldızını, anasını avradını sağına soluna serpiştirip, nemalandırması.
Tankın egzozuna çaput tıkamak
Neymiş, tankın egzozuna gömlek, atlet tıkamışlar da tankları çalışamaz hale getirmişler. Adam tankın attığı gazı kendi yellenmesi sanıyor galiba.
Hadi oradan. O tankın egzozuna bırakın çaput tıkamayı, arkasında duramazsın bile. İşte ipe sapa gelmez bu tür ucuz kahramanlık hikayeleri o geceki şanlı direnişin mana ve önemine gölge düşürüyor.
Başkalarının kahramanlıklarına "Sızmak ve nemalanmak" kendi isim ve görüntülerini medyada yayma gayretinden başka bir şey değildir; tankın egzozuna çaput tıkama hikayeleri
Türk milletinin gerçek kahramanlığı ortadayken; üzerinden tank geçen kahraman görüntüsü orada dururken ne gerek var gerçekleşmesi mümkün olmayan, geri zekalıların uydurduğu senaryolarla; devleti o gece sokaktan toplayan kahramanların inanmışlık ve adanmışlıklarına gölge düşürmeye.
Şu "Kabataş Yalanı"nı çok önemsiyorum. Yine o düştü aklıma.
Onurlu insanlar istifa ederlermiş
Avrupa'da adam Istakozu devlet kesesinden yedi diye istifa getirdi; biz de ise devletin imkanlarını peşkeş çekerek "Ne istediniz de vermedik" diyenlerden sadece bir tanesi değil, hiç birisi; değil istifa, tınmadılar bile. Üstelik bizimkiler Müslüman.
Onun için mesele din temelli değil, ahlak temelli dir. Müslüman din adamı; ilahiyatçı, üstelik profesör. Din adına "Hayır işlemek için rüşvet verilebilir" dedi. Adam resmen gayri meşru bir işi; dahil olduğu siyasi partiyi ihya etmek için din üzerinden meşrulaştırıyor.
İşte ahlak denen şey böyle bir fetvaya müsaade etmiyor. Aynı şeyi Ahlak'a danışınca vicdan "Hs.tir lan" diyor.
Şimdi ben böyle yazdım ya; kör siyasal İslamcı, dini bütün birisi olarak benim inancımı "Sen müslümanmısın ki" diye sorgulayacaktır. Niçin; göz bebekleri olan, ısmarlama fetva veren adamlarını takmadım diye.
Yine bir Buhan Kuzu vakası
AKP'li olup, bakan olmak için Erdoğan'ın dikkatini çekmek uğruna her gün Twitter'ı twit'e boğan Prof. Burhan Kuzu yine buyurmuş ki;
"Tekrar hatırlatmakta fayda var. Bunlar, cemaat ve hizmet hareketi görünümündeyken beraber olduğumuz doğrudur. Bunu Cumhurbaşkanımız da söyledi. Milat 17/25 Aralık'tır. 17/25 Aralık sonrası FETÖ'nün sözcülüğünü yapan ve terör örgütü olduğu ortadayken kol kola olan CHP değil mi"
Ben de Twit'ine yorum yaprak, dedim ki;
"Hayır Hocam, gerçek milad o değil. O miladi, kendinizi fetö kapsamı dışında tutmak için belirlemiş olduğunuz bir milad dır. Gerçek milad; içinde "Fethullah Gülen cemaati"ne yönelik tedbirlerin alınması kararı da bulunan 2004 yılı Milli Güvenlik Kurulu Kararı dır"
17/25 Aralık'ın milad olmasının hukuki bir dayanağı yoktur ama 2004 yılı Milli Güvenlik Kurulunun hukuki bir dayanağı var. Anayasa ve yasalarımızda tarifi yapılmış olan mutad toplantılar olup, her defasında alınan kararlar devletin arşivinde yerini alır.
Oysa 17/25 Aralık; iktidarın, ben istedim oldu şeklinde, paşa gönlüne göre belirlemiş olduğu bir milad dır. Vicdanlarda kabul görüp tescil edilmiş bir milad değildir. Muktedirlerin dayatmasıdır.
15 Temmuz anısına panolardaki ''Zavallı asker'' görüntüsü
Mesela Devlet Bahçeli ve avenesi; vebaline ortak oldukları AKP'ye hiç sordular mı; niçin cadde ve sokaklardaki panolara; 15 Temmuz anısına dair çizimlerde kafasına Türk askerinin balyozu inen Fethullah Gülen resimleri konmadı da; acizi-yet içinde ağlayan itilmiş, kakılmış Türk askeri çizimleri konmuştur.
O resimlerdeki yaratılmak istenen algının tek amacı olabilir o da; "Bu kamuflaj içindeki asker Türk Ordu'sunun temsili askeri olup, işte böyle zavallı duruma düşürürüz" demektir. Çünkü fetöcü bir asker olduğuna nasıl hükmedeceğiz. Öyle ya; niçin aciziyet içinde, yerlerde sürünen, kan revan içinde bir Fethullah Gülen resmini panolarda göremiyoruz.
Biatcı, siyasal İslamcılığa evrilmiş Türk milliyetçileri bu soruları sormazlar ama Özgürlükçü demokrat Türk milliyetçileri bu soruları ve dahalarını sormaya devam edeceğiz.
Muktedirler buyurdu diye tarih öyle yazılmayacak
Tarih muktedirlerin dayattıkları üzerinden değil gözlerimizle gördüklerimiz ve kulaklarımızla işittiklerimiz, şahit olduklarımız üzerinden yazılır.
Dolayısıyla,
Ey muktedirler şunu bilin ki; muktedirliğinizin bekası için yarattığınız sonra da dayattığınız algıların peşinden giden ahmak olmaya itiraz ediyorum. Algılar üzerinden yaratılan belgelerle oluşturulan arşivleriniz gün geldiğinde ancak ocak tutuşturmaya yarayacaktır.
En zayıf kişilik hali biat etmektir. Ey biatcı ahmak; Allah sana akıl bahşettiği için insan olarak zuhur etmedin mi. Öyleyse niçin biat ettiğin bir faninin sadece ve sadece sürekli peşinde sürüklenesin diye yarattığı algılara ağzını uzatıp giden koyun olmayı yeğliyorsun.
Yani demem o ki; son yirmi yıllık tarihimizi muktedirlerin dayattıkları üzerinden değil gözlerim ve kulaklarımla şahit olduklarım üzerinden okuyacağım. Çünkü mazlumun ve masumun en büyük şahidi benim vicdanım.
Muktedirler öyle buyurdular diye yavşak mı olmak zorundayız.
Siyasal İslamcılığa evrilmiş ülkücü
Cumhur ittifakının bir kanadı "Ümmetin parçalanması"ndan bahsetti ama milliyetçi kanadının gıkı çıkmadı. Doğal refleks ne olmalıydı; "Ne ümmeti kardeşim".
Bunlara "AKP'ye eklemlenmiş, siyasal İslamcılığa evrilmiş ülkücüler" dediğimizde bizlere kızıp, tehdit ediyorlar. Mesela, kadim Türk Ordu'sunun eğitim ve öğretim ocağı Kuleli Askeri Lisesi'in misyonuna son verildi gene gıkınız çıkmadı. Öyleyse kendi tanımınızı kendiniz yapın bizler de o tanımı kullanalım.
Kısaca;
Birisi cemaat, diğeri parti adı altında iki "Siyasal İslamcı" unsurun Türk Devleti'ini ortaklaşa işbirliği ile değiştirme ve dönüştürme niyetlerine binaen programlanan ihanet sürecinde; Türk devletini teslim aldıklarını sandıkları bir anda her ikisinin aklına "Baş imam kim olacak " sorusu gelince; bedelini Türk milletinin ödediği, sefasını ise hala muktedirlerin sürdürmekte olduğu bir geceyi yaşamıştık. Ya sonrası...?
En çok da zoruma giden; bu olup bitenlerin vebaline hiç gerek yokken Türk milliyetçilerinin de eklemlenmesi ile bir başka vebalin altına girilmesidir. Bu ihanet sürecin müsebbibi olanlardan birisinin yanında değil, her ikisinin uzağında durarak alternatifler üretebilirdik; aksine belki de kalınan yerden devam edilmesine lokomotif olduk.
Kısa kısa
15 Temmuz kurgu değilse; 15 Temmuzu 16 Temmuza bağlayan gece 3000 tane hakim ve savcının fetöcü olduğunu nasıl anlayıp da görevden alıp, soruşturma açtınız. Eğer böyle bir bilgi hazırda var idiyse; Allah'ın gazabından nasıl kurtulup, şehitlerimize hesap vereceksiniz.
...
İstediğin kadar "İP" de dur. O ip boynuna dolanınca; nasıl da Adana, Mersin, Antalya, İstanbul'u bıraktın. Öyle ya; can tatlıdır
...
Selalarla, retüellerle içi boş, imana zerre nüfuz etmeyen bir din anlayışı aldı başını gidiyor.
Bir defa da olsun sudan kesilip sararan ve sonra dalından düşen yaprağın serüvenini anlatsanız ne olur sanki. Çünkü işinize gelmez, niçin; kulun imanı kuvvetlenir size biat etmez diye.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.