KARANLIĞA DIREN..
Neyzen Tevfik Birinci dünya savaşında iki gözünü kaybeden bir tanıdığıyla söyleşmektedir.
Tanıdığı sorar:
–“Durumu nasıl görüyorsun Tevfik’ciğim?
Neyzen,
-“Karanlık” diyecekken vazgeçer,
–“Sizin gördüğünüz gibi”, diye yanıt verir.
Bizi mi anlatmış usta. Bu günkü duruma bakınca gözlerimizin görmediğini söylemek pek de yanlış olmaz.
Ortalık kapkaranlık biz bu karanlıkta bir umut peşindeyiz. Ayağımıza sürekli bir şeyler takılıyor biz karanlıktan şikayet etmek yerine ayağımıza takılan nesneyle uğraşıyoruz.
Karanlıktan kurtulmanın yolunu arayıp aydınlığa uzatmanın yerine sürekli karanlığa küfrederek ruhunuzu tatmin ediyoruz.
Iyi de güzel kardeşim bu karanlığın suçlusu kim? Kim bizi bu kör kuyuya itti?
Karanlık…
Ruhumuz karanlık…
Geleceğimiz karanlık…
Karanlıkta mı kaldık yoksa gözlerimiz mi görmüyor yoksa görmek işimize mi gelmiyor?
Karanlık içinde yaşamaktan zevk almaya başladık. Kabullendik gibi içinde yaşadığımız durumu.
Tam anlamıyla özürlü olduk. Engelli değil tam ÖZÜRLÜ..
Bedensel engelli değiliz belki ama gözlerimiz görmüyor. Bakıyoruz seyrediyoruz ama GÖRMÜYORUZ..
Yarasalar gibi güneşi görmemek için sadece karanlıkta bekliyoruz. El yordamı ile yürümeye çalışan insanlardan ne farkımız var?
Biliyor musunuz yarasalar, sanılanın aksine kör değildirler. Bizler nasıl ki gece görmekte zorlanıyorsak, onlar da aynı şekilde gündüz zorlanırlar. Fakat bizden en büyük farkları ise algılarının yüksek oluşudur. Bizim algılar da ölü görme duyumuz da…
Karanlığı gören hisseden yarasaları düşündükçe bizim karanlıktan çıkma şansımız yok gibi. Çünkü bizim algı yollarımız işgal altında.
Çözümü var mı bu derdin? Elbette var. Önce karanlığa direnmek gerek sonra karanlığı yok etmek için akletmek. Düşünmek. Karanlığa karşı sefer eylemek.
Yoksa çok bekleriz beyaz yarınları…
Muhabbetle efendim.
Doğan Ay