İnsan artık sosyal medyayı takip etmek istemiyor.
Moral bozucu, ahlâk bozucu ne varsa ortalıkta gır gidiyor. Zaten böylesi bir durumda televizyonlardan bahsetme gereğini hiç duymuyorum bile.
Eminim ki sizlerde benim gibi aynı endişeleri taşıyorsunuz.
Memlekette konuşmamız gereken o kadar çok önemli konular var ki, bunları ne hatırlamak, ne de gündeme taşımak gibi bir düşüncemiz var.
Türkiyenin çok sıkıntılı bir süreçten geçtiği kesin ve bunu hepimiz görüyoruz. Gerek ekonomik, gerek güvenlik açısından hiçte mutlu olamayacağımız bir durumla karşı karşıyayız.
Mahalli seçimler yaklaştıkça, siyasi partilerdeki hareketlilik arttı. Maalesef saygının ve eleştirininde dozu aratarken, saygıninda ortadan kalktığına şahit oluyoruz.
Ana muhalefet partisi yeni genel başkanı ile taze kan arayışına girerken, parti içindeki milliyetçi kesim kongre salonunda ilk hayal kırıklığını yaşadı. Özgür Özel genç ve heyecan dolu. Bu heyecanın verdiği bir enerji ile "Selahattin Demirtaşa ve Osman Kavalaya selam olsun..." derken Türkiye'deki muhafazakar seçmene sırtını döndüğünün ilk mesajını vermiş oldu. Hızını alamadı ve devamla; Kürtler ve Aleviler bu ülkede daha az mutlular dedi. Bunlarda Özgür Özelin hızını kesmedi ve gitti bölücülüğü ile ünlü bayanın elini öperek kendini kutsattı.
Yani işe el etek öperek başladı.
Diğer ana muhalefet partisinin ise, böyle bir CHP ile yapmış olduğu işbirliğinin vermiş olduğu pişmanlığın yanında, genel seçimlerde masada yediği kazığın acısı ile savaş ilan etmesi ise siyasette, bütün yolların tıkandığını ve herkesin birbirine hodri meydan dediği bir alan oluştuğunu gösterdi.
İktidar muhalefetin böylesine bir kaosa sürüklenmesinden her ne kadar mutlu gibi gözükse de, onun da uykularının kaçtığı bir çok husus var.
Başta dediğim gibi Türkiye'yi çok zor günler bekliyor.
Mesela kontrolsüz göç.
"Muhacir kardeşlerimizin" artık başımızı ağrıttığı ve misafirliğinin artık kabak tadı verdiği hepimizce malum. Bu misafirliğin Türkiye'nin güvenliğini ciddi manada tehdit ettiği artık gün gibi ortadayken, iktidarın tüm uyarılara kulak tıkaması gerçekten anlaşılır gibi değil.
Hala sınırlar kevgir gibi, hala dünyada ne kadar aranan kriminal azgınlar varsa bizde paşa paşa yaşamaya devam ediyorlar. Yakalanlar devede kulak misali.
Bir zamanlar bir soysuz vardı siyasette. Mahalle kavgası yapar gibi siyaset yaparken, kendi seçmeni onunla gurur duyuyordu. Dağdaki teröristin sayısını veriyordu. Ayakkabı numaralarını, iç çamaşırlarını renklerini verirken pek de havalıydı. Ama içeriyi kanun kaçakları, uyuşturucu tacirleri, kara para aklayıcıları, sosyal medya fenomen dolandırıcıları ile doldururken, dünyada Türkiyenin itibari sıfırlanıyordu. Türkiye gri listede yer alırken hiç kimsenin umurunda değildi. Biz hala itibarı on beş saraylı bir liderin oturduğu saray ve kullandığı araçlarla değerlendirdik. İtibarın kaybolduğunu, gri liste ile itibarın sıfır olduğunu kimse görmek istemedi. Ama onlar bizi hep afaki nutuklar ve hamaset yüklü sözlerle oylamaya devam ediyorlar. Bu zamana kadar hep din istismarı ile insanları peşlerinde sürüklediler. Şimdi ise Gazze imdada yetişti.
Dünyanın bir numaralı gündemi gerçekten Gazzedir. İsrail'in yaptığı barbarlık kabul edilecek gibi değil. Biz tabandaki vatandaşın tepkisi olmalı, hem de alabildiğine. Boykotlar, gösteriler, paneller, toplantılar vs vs...ama ülkeyi idare edenlerin tepkileri diplomatik ölçüler içinde olmalı. Hiç kimse benim söylediğimi evirip çevirmesin. Ben tabandaki vatandaşla, devleti idare edenin eleştirisinde fark olmalı diyorum. Hamasete dayalı eleştiriler sana sıkıntı verir. Nitekim şu an biz tam da bunu yaşıyoruz.
İsraile her türlü lojistik destek veriliyor. Gıdadan tut ilaca kadar. Hatta en önemlisi İsrail'in tüm çelik ihtiyacı bizden gönderilirken, Kürecik'te İsrail'i korumak için oluşturulan hava kalkanı varken, Adana İncirlikteki Amerikan üssü vızır vızır işlevini yerine getiriyorken, artık bizim hamaset yapmamıza gerek yok. Ama tabi konuşarakta seçmeninin gazını alması gerek.
Asıl mesele bizim baş ağrımız olan ve teröre çanak tutan bazı sebepleri gördüğüm kadarı ile sıralamak istiyorum.
Cemaatler...
Türkiye için en büyük tehlike bu merdiven altı, sahte dini görünümlü kurumlardır.
Şeyh denen müsveddelerin hepsi cahil ve okul yüzü görmeyen insanlar. Dünya siyasetinden habersiz, ekonomiden zerre anladıkları yok. Ama servetleri milyar dolarlarla ölçülecek boyutta. Müritlerinin geneli cahil ama arada bir güya okumuş, tahsisli prof ünvanı olan cahillerede rastlamak mümkün.
Bunların en fazla saldırdıkları milliyetçilik ve Atatürktür.
Atatürk bu ülkenin çimentosudur. Çimentosu bozulan bina yıkılır. Türkiyeyi yıkmak için Atatürk'ü itibarsızlaştırmaları gerek.
Öylede yapıyorlar.
Sözüm ona kendini din adamı zanneden bir soytarı, Şeyh Saiti büyük bir dina adamı ve onun ayaklanmasının sebebi,yok olabilecek dini kurtarmak içinmiş. Tarih bilmeyen bu soytarıyı sormak lazım; mademki bu Şeyh Sait denen adam din için bunu yaptı da, İstanbul dört yıl İngiliz işgalindeyken, neden hiç parmağını bile oynatmadı.?
Şeyh Sait isyanını ilk başladığı anda oraya giden askerlerin içinde bulunan Bartın Ulus merkez mahallesindeki Mehmet Uzun bana anlatmıştı. Dediği aynen şöyleydi. "Biz müfrezeler (jandarmaya verilen ad) Şeyh Saitin yanında saklanan iki kanun kaçağını almaya gittik. İstedik, Şeyh Sait vermem dedi. Bizde almak istediğimizi ve almadan gitmeyeceğimizi söyledik. Aniden üzerimize ateş açıldı ve şehitler verdik. Hocam onlar hazırlıklıydılar isyan çıkarmaya. Bizim o kanun kacaklarını istememiz bahane oldu....) kanun kacaklarını koruyan, eşkiya banisi olan bir serseri onun için İslam'ı kurtaracak bir zat. Bölücüler için ise, büyük bir Kürt hareketinin fitilini ateşleyen kahraman.
Aynı sahtekarın Hatay için söylediklerinide unutmuş değiliz.
Hiç düşünüyor muyuzböylesine nazik ve hassas bir dönemde, niçin Atatürk'e bu kadar acımasız saldırılar yapılıyor ?
Niçin aniden bir Şeyh Sait, aniden İskilip Atıf sevdası başladı.
Tuzla askeri okuldaki cemaat çatışmasındaki gerçeği görmek lazım. Asker içindeki hiyerarşik düzeni bozulmuş ve disiplinden uzaklaşmış bir orduda moralin olmayacağını herkes bilir. Bütün bu olup bitenler ne anlama geliyor peki? O zamanları bunlar ayaklandırılarak Kerkük ve Musul elden çıkarıldı, şimdide vaat edilmiş topraklar BOP eş başkanı ile hayata geçirme çabasıdır bunlar.
Yani başta belirttiğim devlet yetkililerin vereceği mesajlar itinalı olmalı..
Şimdi yeniden hortlayan terörün arkasındaki güç İsrail'dir..
Netanyahu'nun oğlu bir kaç hafta evvel buralarda bir şeyler olabileceğinin mesajını verdi. Attığı Twitter ile Kuzey Irak'taki örgüte mesaj vermişti. Maalesef o günden beri giderek artan terör olaylarında kınalı kuzuları kaybetmeye devam ediyoruz. Fakir fukaranın evine ateş düşmeye devam ediyor. Bu şehitlerin içinde zengin çocukları yok. Siyasetçinin, yüksek bürokratın çocuğu yok. Ya kimler var?
İşsizlikten dolayı asker olan fakir fukara çocukları. Evlerine bayraklar asılır, reis bir telefon eder, fakirim bununla teselli edilirken; o büyük adamların çocuklar için hayat devam eder ve servetlerine servet katarlar.
Oy yiğidim oy civanım
Tüketme umutlarını
Zalimlerin tahtlarını
Yıkmazsan ona yanarım
Hainlerin tahtlarını
Yıkmazsan ona yanarım
Zaten tüm cemaatlerin ve terör örgütlerin arkasındaki güç İsrail, İngiltere ve Amerika var. Bizi idare edenlerin geneline yakın olanları, hep Amerika ve İsrail destekli oldukları için, buralarda olanlara net bir tavır koymaları mümkün değil.
Sonuç olarak..
Cemaat ve çetelere teslim olmuş bir ülkede ne ekonomiye çözüm üretilir, ne de terör önlenebilir. Hamasetin yerine gerçek söylemler, kin ve nefretin yerine saygı ve sevginin hakim olacağı bir Türkiye'yi özlemi ile gün saymaya devam ediyoruz.
Umutsuzluk yerine, umut..
Karamsarlık yerine aydınlık dolu günlerin geleceğine olan inançla ayakta durmaya devam edeceğiz.
Haki Korkmaz
23/12/2023