Baktığınızı zannetiginiz gözlerle siyasette neyi görüyorsunuz?
Merkez olma sevdası ile yola çıkıp sağın çürümüş kafalarını partiye almayı görüyor musunuz meselâ?
İyilik, cesurlar diye yola çıkıp terk ettiğiniz eski konağın süprüntülerini baş tacı yapıldığını görüyor musunuz?
Koşullu muhalefet gibi geliyor mu size de yaşananlar?
Evet koşullu muhalefet.
Birisi akp ile varlığını mecliste devam ettirecek diğeri chp ile. Bunun olmasının tek yolu da koşullu muhalefet olmaktan geçiyor. Başka çıkış yolları da yok bu muhalefet(!) partilerinin.
Alınmak darılmak gücenmek yok. At gözlüğü takmamak için eski mahalleden ayrılanlar yeniden at gözlüğü takıp gerçekleri görmeye niyetli değil.
Görmek için mutlaka duyu organımızın sağlam olması şart değil. Düşünün,etrafınıza bir bakın.
Kürsüden haykıranlar çok. Milletle kucaklaşmak mahalleden köyden ilçeden başlar. Bunu yapacak olan da sadece genel başkan değildir. Teşkilâtınız iyi öğütlenememişse hareketiniz de eksiktir. Sivil toplum kuruluşlarınız yoksa topalsınız koşamazsınız.
Konuyu uzatmamak açısından kısa bir hikaye. Kimbilir belki hikayenin kahramanı gibi görmek için göze ihtiyacımız yok. Uyumayın yeter.
"Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa:
– Buraların yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler.
Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:
– Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.
Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.
Çocuk:
- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.
– İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?
– Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye atılmış çocuk. Üstelik, manolyalar da atılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız.
Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, cebinden bir kağıt para çıkartıp teşekkür ederken fark etmiş onun kör olduğunu. Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış, adamın kendisini fark ettiğini.
Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken:
– Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş, görmeyi o kadar çok özledim ki.
Sizinkiler sağlam öyle değil mi?
Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken:
– Artık emin değilim, demiş. Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür."
DOĞAN AY