Hayatta unutulmaması gereken bir söz vardır: “Ne ekerseniz onu biçersiniz!”
Her insan bir gün mutlaka ektiğini biçer değişmez kuraldır derler. Gerçekten öyle midir bilmiyorum?
Bu öyküde ise ekimi yapan kuklacıdır; biçme işi ise bize haval edilmiştir.
Biz perdenin önündeki kuklalara, soytarılara bakarken onları suçlarız ama karanlıktaki kuklacıyı göremeyiz yıllarca. Çoğu zaman gücümüz yetmediğinden veya çıkarlarımıza dokunur korkusuyla suçlayamaz yakasına yapışamayız bu kuklacıların. Gücümüz yetmez mi işimize gelmez mi bilemiyorum.
Kuklacının yönettiği kuklalar insafsız, vicdansız ve güçlü olduklarından kendilerine rakip gördükleri kişilere kurumlara saldırmak için onları yok etmek her yola başvururlar. Kuklacı için önemli olan kullandığı iplerini elinde tuttuğu kuklaların yaşamasıdır.
"Gün gelir kuklalar hep birlikte kuklacıya “hiç bir şey bulamıyoruz efendimiz. Hiç bir şey yok...” dediklerinde kuklacı eser gürler, “Bana ne! Bulacaksınız. Yoksa kendiniz var edip gerçekmiş gibi ortaya salacaksınız...iyiden kötü kötüden iyi yaratmak da bizim işimiz!” Ve de ar damarının hepten çatladığını kanıtlarcasına haykırır, önünde el oğuşturup takla atanlara: “Bizim önümüzde diz çöküp boyun kırmayanı alaşağı etmektir bize verilen görev.
Allah bunu buyuruyor! Beka meselesi! Bu millet için tek çıkar yoldur.”
Kuklacı oyunlarından vazgeçer mi? Geçmez elbette. Kuklacı söyler yedek kuklacı da bir papağan gibi kuklacının talimatlarını kendi kuklacıklarına tekrarlar! Kukla oyunu böyle devam eder. Seyirciler sadece "şak şak şak!"
Onlar en çok bağıranı kürsüden haykıranı destekler kurtulur.
Kim ne kadar efeleniyor kuklacıklar için önemli olan budur.
Dünü çabuk unutan kuklacıklar uyanın artık slogan yeter.
Doğan Ay