Tarih boyunca insanoğlu kutsallara sığınarak kitleleri sürüklediği gibi kitleleri uyutma, onları kendi ikballerine alet etme ve hedeflerine ulaşmak için birer araç olarak kullandılar. Kutsalların medeniyeti, milleti, uhreviliği ya da dünyeviliği çokta önemli olmadı. Zira kutsalın kendisi dokunulmaz bir zırh olduğu için onu giyen, onun adına hareket eden için bütün yollar hep meşru oldu.
Kutsallar öyle bir zırh oldu ki onun adına ihanet, yolsuzluk, katliamlar yapıldı, yine dokunmaya kimse cesaret edemedi. O büyük tılsım, hem kutsal hem de o kutsalın yeryüzündeki uygulayıcıları da süreç içinde birer kutsalla dönüştüler.
Kutsalların temsilcileri toplum içinde hortladıktan sonra artık toplumsal düzenden, teamüllerden ve yerleşik kurallardan bahsetmekte imkansızlaşır.
Konuyu tarihi sürece boğmadan sadece Cumhuriyet döneminin bazı kutsallarına değinerek ve yapılanlardan örnekler vererek nasıl bir vahamette dönüştüğünü izah edeceğim.
TÜRK SOLU
Türk solu yıllarca Atatürk'ün Türkiye tasavvurunu bir tarafa bırakarak ideallerindeki toplumsal düzenin gerçekleşmesi için bir kutsal olarak kullandılar. "Milli ve dini değerleri yok hükmünde sayarak ütopik bir toplumu Kabe sizin olsun Çankaya bize yeter." diyecek kadar jakobenciliğe boğuldular.
İnsanların giyim kuşam tarzlarını medeniyetin ölçüsü gibi uçuk bir anlayışla Türk devleti ile milleti arasına adeta bariyer ördüler. Bu ilke adeta "beyaz Türkler" kavramına haklılık kazandıracak uygulamadan beslenen siyasal İslamcılığın haklı mağduriyet gerekçeleriyle taban bulmasına sebep oldu. Atatürk kutsalını Türk solu kadar maalesef ordumuz da kötüye kullandı.
SİYASAL İSLAMCILIK
Türk solunun dünyevi kutsalına karşı siyasal İslamcılık uhrevi bir kutsal ile sahneye çıktı. Din evrenseldir. Dolayısıyla millet, ırk, milli devlet gibi kavramlar zinhar kullanılmamalıdır. Zira yeryüzü Allah'ın eseri bütün Müslümanlarda kardeştir. O halde yeryüzü bizim vatanımız bütün inanalar kardeşimizdir. O halde siyasal İslamcılık birliği ütopyası hedefimizdir.
Müslüman kardeşler öğretisi bunlardan sadece bir örnektir. Ülkemize gelince, AKP iktidarıyla birlikte "dünyevi düzenin" yerle bir edilmesi için önce kurumlarını işlevsizleştirdiler. Hukuk kuralları yerini bu ütopyanın idealleriyle yer değiştirdi.
Fetö terör örgütü soruları çalarken, insanları mağdur ederken inandığı kutsalın gereği olarak yapıyordu. AKP ; İmam Hatiplilere öncelik verirken dindar nesli esas alıyordu. Uygulamaları da bu kutsal öğretinin gereği olarak yapıyordu. İhalelerde %10 komisyonu rüşvet değil kendi hayır kurumlarına destek olarak görüyorlardı. Kızılay vasıtasıyla vergi kaçırarak kendi şirketlerine para aktarmayı kutsallarına hizmet olarak görüyorlardı.
Bakanların şirketlerinden devlette mal satmayı KPS sınavlarında mülakat adı altında militanlarını yerleştirmeyi kutsal davanın gereği olarak gerçekleştiriyorlardı. Denetlenebilirliği devre dışı bırakarak yapılan yolsuzlukları dillendirmemeyi kutsal bir vecibe olarak telaki ediyorlardı.
Evet, bu nasıl bir kutsal oluyor ki her tarafından hukuksuzluk, yolsuzluk ve talan akıyor? Oysa yüce dinimiz "bir elime ayı bir elime güneşi verseniz de ben davamdan vaz geçme diyecek kadar keskin, her şeyi ehline sorunuz diyecek kadar irfanı barındırıyordu.
MİLLİYETÇİLİK
Milliyetçilik kutsalı diğer iki kutsaldan farklı olup hem dünyevi hem de uhrevi nüveleri içinde barındırıyor. Millet sevgisini, hem de karşılıksız sevgiyi ifade eden bir kavram olduğu için süreç içinde neden ve niçinleri üzerinde durulmadığı için birilerinin hedefine ulaşması için içi boş bir kutsalla dönüştü.
Milliyetçi kitlenin yığınlaşarak sorgulama yapmasının önüne geçebilmek için milliyetçiliği soyut kavramları birer tılsıma dönüştürüldü. "Devlet ve beka" gibi kavramların tanımı, çerçevesi beliyken bu kavramları soyut, sınırı belirsiz birer uyutma aracına dönüştürdüler. "Ülkemizin bekası için iktidarı desteklemeliyiz?" Hangi beka, neden, niçin gibi soruları sormanın kendisi bile bu anlayışa göre ihanet nedeni olabiliyor.
Sonuç itibariyle birçok kutsal; maalesef zihinleri uyutan, sorgulamayı yasaklayan, eleştiriyi ihanet kabul eder hale getiriyorsa adı ne olursa olsun yolsuzluğa, hukuksuzluğa ve ihanette kadar giden sürecin sadece birer aracıdır.
Diğer yandan bu değerler toplumun ortak değerleri iken en büyük zararı bu değerler almaktadır. Gençliğin; Atatürkçülük, Milliyetçilik ve Din gibi olguları değil liyakati, demokrasiyi ve özgürlükleri ilk sıraya almasının da gerekçesi bu saydığımız nedenler olmaktadır.