Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun; Recep Tayyip Erdoğan'nın iradesinde, Devlet Bahçeli'nin takviyesindeki bir hükumette değil altı bakanlık; tüm bakanlıklar İYİ PARTİ'ye verilse dahi; tabanının hislerini yakından takip eden, anlayan ve vakıf olan birisi olarak razı olmayacağımızı hiç tereddüt duymadan söyleyebilirim.
Tek şartla olabilir o da; Recep Tayyip Erdoğan'nın istifası durumunda yapılacak yeni seçime kadar kurulacak milli mutabakat hükumetinde yer almak.
Lütfü Türkkan Bey'in meclis koridorundaki malum beyanatının aynısını Bursa İl Başkanlığı'nda yapmış olduğu konuşma sonrası "AKP ile ittifak yapabilir miyiz" şeklindeki soruya verilen cevapta da görüyoruz.
Lütfü Bey'in bu soru ve verdiği cevaba ilişkin video'yu izlediğimizde (Tavsiye ederim) anlıyoruz ki; gerçekleşmesi mümkün olmayacak bir ihtimali dile getirmiş. Bir anlamda bir şeyin nasıl olmayacağını ironi de katarak tersten söylemiş.
Siyasi konjonktürü bilen tecrübeli bir siyasetçi olarak riskli bir cümleye, bir de tutup ironi katınca, doğal olarak yanlış yorumlamaya müsait bir alan açmış oldu.
Yani demem o ki; Lütfü Bey İYİ PARTİ tabanının AKP ve tek adam rejimine ne denli öfke dolu bir rezervinin olduğunun yeterince farkında olmamalı ki; yaptığı küçük bir ironinin bile sonuçlarının nereye varacağının hesabını yapamadı.
Sayın vekilimize taban düşüncesi olarak iletmek isterim ki; tabandan bir tek kişi bile hangi şart altında olursa olsun İYİ PARTİ'nin Recep Tayyip Erdoğan'nın tek adam iradesinin hükmünün süreceği hiç bir oluşumun, işbirliği veya ittifakın çatısı altında yer almasına razı değildir.
Lütfü Türkkan vekilimizin içine ironi de katarak yapmış olduğu yorum ile olumlu bir katkısının da olduğunu düşünmek mümkün.
Biz İYİ PARTİ tabanının Recep Tayyip Erdoğan'a(Burada AKP genel başkanı Erdoğan'dan bahsediyorum) ve Cumhur ittifakına karşıtlığımızın ve öfkemizin ne boyutta olduğunu en anlaşılır şekilde ortaya koyup, ifade etmemize fırsat yarattı.
Artık bundan sonra ne İYİ PARTİ'den Cumhur ittifakına, ne de Cumhur ittifakından İYİ PARTİ'ye bir işbirliği teklifinin yapılması ihtimali ortadan kalkmıştır. Tabanın göstermiş olduğu tepkiyi gözardı ederek bir iş birliği düşüncesinin maliyetinin neye maal olabileceğine dair özellikle İYİ PARTİ kurmayları yeterince fikir sahibi olmuş durumdalar.
Yine başörtüsü Tekrar Tekrar Başörtüsü
Tamam şimdi aklım kesiyor artık erken seçim olabileceğine.
Dün mecliste; "O kadına, hanımefendiye haddini bildirin" denince tesadüf bu ya; o hanımefendi de başörtülü olmasın mı. Ne güzel. AKP için yağlı börek. Koyun önüne; aksırıncaya, pıskırıncaya, tıksırıncaya kadar yesinler.
Artık Aktroller ile onların siyasi eklemleri yedikleri "Yağlı böreğin" gevrek harareti ile hangi çaydan nasıl bir dem yapıp geğire geğire içmenin hesabı içindeler.
Bu arada yedek akçe "Türkçe ezan" yerini korurken aktroller çay soğumasın diye bir başka saf CHP'liyi bulup ateşi üfletme derdindeler.
Türklük Para ile Alınıp verilemez
Bazı arkadaşlarımızın üç hilal aşkına; MHP'ye Sadakatlarının devamını çok iyi anlıyor, saygı da duyuyorum. Ancak şunu da bilmelerini aynı samimiyetle kendilerinden istirham ediyorum. Türk milliyetçileri olarak bu millet ve devlet için en son ne yapmamız gerekiyorsa; aynen Atatürk hangi hislerle neleri düşünüp, inisiyatifini ortaya koyduysa; o dönemlerden geçiyoruz.
Türk milliyetçiliğinin fikri anlayışı ve ideolojik mantalitesinin neresine oturtmak mümkün dür; Türkçeyi biliyor olmak veya 250 bin dolar karşılığında T.C vatandaşı olmak. O zaman ne anlamı kalacak "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" sözünün.
Demek ki; esas kudreti sadece konuşulan dilden, satılan onurdan değil taşınan kandan almak lazım mış. O kan da; elbette kırmızı bir sıvıdan müteşekkil değildir. Mazisi binlerce yıl öncesine dayanan, günümüze kadar demlenip, damıtıla damıtıla getirilen Türk-İslam kültürüdür.
Dolayısıyla, ABD'ye giderken "Suriye'de güvenlikli bölgeler tesis edildikçe tersine göç peyder pey olacaktır" diyen bir devlet adamının; artık oradan nasıl bir telkinle ülkemize döndüyse; böyle bir şeyin olmayacağı anlamına gelen ifadeleri kullanıyor olması ve bu ifadelerle eş güdümlü olarak Türk milliyetçiliği kurumsal kimliği adına "Türkçe bilenlerin TC vatandaşı olabileceği"ni ifade eden MHP söylemlerinin peş peşe gelmesi; ülkemizin sürüklendiği son noktada; üç Hilal aşkı ve ona bağlı duygusallığınızın dahi sığınabileceği bir mazeret kalmayacak, zira; müsebbibi olacağınız bedel çok büyük olacaktır.
Cumhurbaşkanının ABD'ye gidip geldikten sonra Suriyelilerin kalıcı olacaklarını ima eden sözlerindeki bu karar değişikliğinden ABD'nin bir anlamda kendisine telkinde bulunduğunu anlıyoruz.
Türkiye'de iç kavgayı, buradan da hareketle bölünmeye varacak süreci mezhep kavgası ile denediler başaramadılar, PKK'yı taşoran olarak kullanıp Kürt-Türk kavgasını denediler başaramadılar. Nihayet, 5 milyonluk Suriyeli göçmen ile milletimizin demografik yapısını bozarak başarmak istiyorlar. Bu planın BOP projesi dahilinde olduğunu tahmin etmek hiç de güç değil.
Üç beş Meksikalının sınırdan geçecek diye kendi sınırına duvar ören ABD'nin Türkiye'ye 5 milyon Suriyelinin kabulünü telkin etmesi ileriye dönük bir tuzak değil de nedir.
Cumhurbaşkanının başta ABD olmak üzere dünya kamuoyuna 5 milyon göçmeni kabullenmek gibi bir görüntü vermek yerine; artık bu kadar yoğun göçün maliyetini karşılayamamak gibi bir sürecin içine girdiğimizi dile getirerek, her vesile ile birleşmiş milletler gündemine taşıması gerekmektedir.
Herkesin Bildiğini Bilmemek
Ben "Bu insan üç tane kitaba başlayıp, sonuna kadar okumuş olabileceğini sanmıyorum" dediğimde saldırıya uğruyorum.
El insaf yahu. Tam üç nesil kendi dönemlerinde dünyanın kişi başına en büyük gelire sahip ülkelerin İskandinav ülkelerinin olduğunu öğrenip bildiler.
Hatta bazıları; diyelim dört çocuğu varsa; çocuğunun en azından bir tanesinin coğrafya dersi çalışırken ya okunmasından, ya sormasından, ya da sayfalarını açık bıraktığı kitaba gözünün takılmasından; İskandinav ülkelerinin dünyanın kişi başına en yüksek gelire sahip ülkeler olduğunu öğrenip bilmişlerdir.
Diyelim ki bir fetöcü danışman yine muhtereme musallat oldu ve kumpas kurdu. Yahu, insan üç neslinin bildiği bir doğrunun yanlış yazıldığını fark edip, düzeltme ihtiyacı duymaz mı. Duyamaz elbette; bilginin doğrusuna vakıf değilse.
Mehmet Soral
soralmehmet{a}gmail.com