Seçim yaklaştıkça millet ittifakının Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı merak ediliyor. Hala net bir karar alınmış değil…
Daha önce Cumhurbaşkanı adayının erken açıklanmasının adaya zarar vereceğini söylemiştim. Şimdi ise geç kalındı diyorum.
Adayın ismi resmen açıklanmasa bile en azından 6 lı masada net bir aday belirlendiği mesajı verilmeliydi. Ancak açıklamalara bakılırsa, sanki hiç konuşulmamış havası veriliyor.
Bu durum halkta güvensizlik yaratır ve bir siyasetçi için halkın güveni her şeydir. Eğer halkın güvenini sarsarsanız ne yaparsanız yapın, kaybedersiniz.
Bu yüzden Cumhurbaşkanı adayının kim olacağından daha çok halkın güvenini kaybetmemek önemli
Toplum, 6 lı masanın vaatlerini, projelerini açık açık öğrenmeli. İktidara geldikleri zaman ülkeyi yönetebileceklerine inanmalı. Ancak şu anki izlenim belirsizlik havası veriyor.
Bence her şeyden önce bu belirsizlik ortadan kaldırılmalı…
Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusuna gelirsek anketlerde 4 siyasetçinin ismi geçiyor: Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu, Meral Akşener, Kemal Kılıçdaroğlu
Anket sonuçlarına bakıldığında en yüksek oyu Mansur Yavaş alıyor. En düşük oyu ise Kemal Kılıçdaroğlu. Anketlerdeki ortak sonuç ise muhalefet, kimi aday gösterse seçimi kazanıyor.
Ancak şöyle bir durum var: Mansur Yavaş aday olursa seçim açık ara farkla kazanılırken Kemal Kılıçdaroğlu az bir farkla kazanıyor. İki adayın oy oranları arasında yaklaşık %7-8 lik bir fark var. Bu çok ciddi bir fark
Arada bu kadar büyük bir fark olduğu için doğal olarak Mansur Yavaş'ın Cumhurbaşkanı adayı olması isteniyor. Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığı riskli görülüyor.
Mantık Mansur Yavaş dese de siyaset, sadece mantığın etkili olduğu bir alan değil. Çünkü siyaset, matematik, fizik, kimya gibi bir bilim dalı değil.
Bilim rasyonel düşünürken siyasette rasyonel değil pragmatist düşünce hâkimdir. Yani siyasetçi, sonuçtan önce sonucun kendine getireceği faydayı düşünür.
Bu yüzden rasyonel mantık ''En yüksek oyu alan Mansur Yavaş'ı aday yap'' derken siyaset mantığı ''Mansur Yavaş'ı yerinde tutup hem Ankara'yı hem Cumhurbaşkanlığını kazan'' der.
İşte bu noktada bir seçim yapmamız gerekiyor. Ya hiçbir siyasi hesap yamayıp sadece matematiğe bakarak karar vereceğiz. Ya da işin içine siyasi hesapları katarak risk alacağız.
Ben iki düşünceyi de savunanlara karşı değilim. Herkes kendi baktığı mantık penceresinden haklı.
''En yüksek oy alacak kişiyi aday gösterelim'' diyen de haklı
''Her durumda kazanıyorsak neden Ankara'yı ya da İstanbul'u kaybedelim'' diyen de haklı
6lı masadan bu iki düşünceden biri çıkacak ve seçime gideceğiz ve sonuçlarını hep beraber kazanacağız.
Açıklamalara ve gidişata bakılırsa ''Her durumda kazanıyorsak neden Ankara'yı ya da İstanbul'u kaybedelim'' düşüncesinin hâkim olduğu görülüyor.
Eğer böyle bir karar çıkarsa siyasi olarak bir risk alınacak.
Burada herkesin sorması gereken soru şu:
''Bu riski almaya değer mi? Karşılayabileceğimiz bir risk mi?''
Ben şimdilik bu soruya cevap vermenin erken olduğunu düşünüyorum. Çünkü önümüzde 8 ay var ve 8 ay, siyasette uzun bir süre
Bu 8 ayda öyle gelişmeler olur ki hiçbir risk kalmadan kesin galibiyetle bir seçime gidilebilir. Ya da tam tersi olabilir.
Bekleyip görelim…
BARIŞ ATAGÜN