12 Eylül'ün bu millet ve ülke için ne kadar büyük bir travma olduğunu bir çok kişi idrak edebilmiş değil.
Ama sanırım o günlerde henüz doğmamış çocuklar bile o veya bu şekilde bu travmadan nasibini aldı ve her iki tarafta da bu travmanın yaşanmasına ne nasıl sebep oldu anlamamaya ısrar edenler var.
Ama son 17 senenin özellikle son 8 senesi bence 12 Eylül'ün travmasından çok daha büyük bir psikolojik etki bırakacak. Ve bu son derece şuurlu ve planlı yapıldı.
Çünkü 12 Eylül zulmü başta Kenan Evren'in ve ona hizmet edenlerin şahıslarıya kişileşmiş, 'düşman' kavramı şekil almıştı.
Oysa bu geçen senelerde her türlü manevi değerimizin suistimal edilmesi ve maddi varlığımızın peşkeş çekilmesinin her ne kadar yine bir kişiselleşmesi olsa da her türlü adaletsizliğe, hukuksuzluğa, yağmaya, hakkın ayaklar altında çiğnenmesine, milli kimliğimizin inkar edilmesi ve horlanmasına meşruiyet kazandıran ciddi bir kitle var.
Bu basit bir siyasi tercih ve sonradan 'beklediğimiz gibi çıkmadılar' ile izah edilebilecek bir durum değil.
Zira efendilerinin bile geçmişe dönük 'Hata' veya 'Kandırılmışlık' olarak kabul ettiği olayları hala büyü bir efor, inat, hatta inattan öte bir ihtirasla savunan bir zihniyetle karşı karşıyayız.
'Biz böyle olsun, bunlar yapılsın istemedik' tarzında zerre kadar pişmanlık duymayı bırakın aksine 'oh olsun' 'doğru yapıldı' gibi yüzsüz, arsız ve çirkef bir zihniyet.
Bunlardan geçmişe dönük en büyük itiraf 'Ya o zaman öyle gerekiyordu, geçmişe mazi derler bugüne bakalım...' dır.
Onca adaletsizliğin, yapılan iç ve dış siyasi hatalar yüzünden çekilen onca çilenin, her şeyden daha da önemlisi onca şehidin hesabını vermeden, sorumlularından bu hesap sorulmadan 'Ya oldu işte bir kere...' ile kurtulabileceklerini, bizim de bunu kabul edebileceğimizi zannediyorlar.
Bunu üzülerek söylüyorum ama maalesef gerçek bu;
Ben şahsen bunların benimsedikleri simgelere sahip çıkan insanlara, istedikleri kadar yakınımda olsunlar, eski muhabbeti, eski samimiyeti besleyemiyorum.
Bu simgeleri sahiplenenler
namustan bahsedince aklıma 40 çocuk ve 'Bir kereden bir şey olmaz' geliyor,
dinden bahsettikleri zaman 'bakara iyi makara' geliyor,
adaletten bahsettikleri zaman Ergenekon'u hatırlıyorum,
kalkınmadan bahsettikleri zaman babalar gibi satılan değerleri ve 450 milyar USD dış borcu düşünüyorum,
milliyetçilikten bahsettikleri zaman gözlerimin önüne Habur geliyor piçlerin ıslıkları ve zılgıtları eşliğinde vatan hainlerinin çaputunun altından geçme mecburiyetinde kalan Mehemetciğim geliyor,
peygamber ocağından bahsettikleri zaman kışlamda gönderden koparılan bayrağımı,
kışlalarımın önüne çekilen çöp kamyonlarını, köprüde linç edilen rütbesiz erlerimi hatırlıyorum,
dürüstlükten bahsettikleri zaman boş ayakkabı kutuları görüyorum,
devletçilikten bahsettiklerinde hukuk devletinin katledilmesini, anayasa mahkemesinin kararının saymamayı, yok edilen kuvvetler ayrımını anımsıyorum,
demokrasi dediklerinde ise hukuk devleti katledilirken döner ayran eşliğinde halay çekilerek tutulan nöbetleri tekrar görüyorum.
Ve içimden soruyorum kendi kendime, hangi birine tepki gösterdiniz diye?
Sizin tarafınızı tutanlara yalakalık yapmak için her türlü mecradan ağızlarından salyalar akıtarak sizinle aynı taraf olmayan insanlara hakaret eden ve aşağılayanların hangi birine 'Dur' dediniz ve insanların hakkını ne zaman aradınız? Sizin meşrulaştırdığınız bu rezilliğe karşı ne zaman durup 'Hayır, bu kadar da değil!' diyebildiniz?
Babam c-5 şiirini
'Velhasıl 'devlete güven' duygumu
Sökerek yaptılar benim sorgumu.'
mısraları ile sonlandırmış.
12 Eylül'de 'sökülen DEVLETE GÜVEN(!)' günümüzde benim gbi düşünenler için artık büyük bir lüks, çünkü benim 'MİLLETİME' güven duygum sözlerle ifade edilemeyecek kadar çok tahrip oldu.
Kendi milletine olan güven bu haldeyken devlete güvenin sözü bile olmadığı kanaatindeyim.
İşte onun için bence bu travma 12 Eylül'ün verdiği zarardan çok çok daha büyük.