"[Kapitalist] rekabet; ideolojiyi, dini, ahlâkı olabildiğince yok etti. Bunu yapamadığı yerde de onları apaçık yalanlara dönüştürdü."
Marks ve Engels,
Alman İdeolojisi
Ülkedeki bireyler kendi aralarındaki ihtilaflara çözüm getirecek adalete, can ve mal güvenliğini emanet edeceği bir mekanizmaya ihtiyaç duyar. İşte bu, devlettir. Devlet adamlığı ise, bireyler arasında adaleti tesis ederken, bireyler toplamı milleti de millî idealler çerçevesinde tutmak işidir. Basit gibi görünen bu ilişki aslında çok bilinmeyenli bir denklemi çözmek gibidir ve toplama-çıkarma basitliğiyle ele alındığında milleti bölme işine dönüşebilir.
* * *
Demokrasiyi toplama-çıkarma basitliğiyle algılayanlar "devlet adamı" değil, bölücülüğün borazan başı olurlar. Nasıl olur da milletin tamamını temsil etme makamında iken kendisine oy vermeyen milletin yarısına "ALÇAK" (ZİLLET) diye küfreden birileri, nasıl olur da millî olabilir? Devletin, yani devlet adamının görevi milleti bir arada tutmak iken nasıl olur da böyle küfürler savurabilir, eğer amacı bölmek değilse?
Devlet, milletine "ALÇAK" der mi? Aslında dedikleri şudur: Bizim gibi düşünmeseniz bile ancak bize tâbi olursanız hukuktan yararlanabilirsiniz, ancak bizi yüceltirseniz can ve mal güvenliğiniz olabilir. Böyle bir devlet, hukuk devleti sayılabilir mi? Böyle bir devlet, millî bir devlet olabilir mi?
İster ideolojik, ister dinî bir düşünceden ve yaşam tarzından kaynaklansın, "birey olmak" bir refleks sahibi, bir karşı duruş sahibi olmayı gerektirir. Bir ferdi, herhangibir canlı (bir beşer) olmaktan çıkarıp "insan" olma sürecine sokan şey, geliştireceği "karşı duruş"tur. Bu birey olma sürecini kabullenemeyen, hazmedemeyen bir devlet sosyal bir hukuk devleti değil, milletini segmentlere bölen, sonra da her segmentin kendisine boyun eğmesini isteyen diktatörlüğe dönüşür. İster ideolojik, ister dinî bir düşünceden ve yaşam tarzından kaynaklansın her diktatörlük milletin değil, kendi çıkarını gözetir. Etienne de La Boétie, aşağıdaki satırları, Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev adlı eserinde 1560'lı yıllarda yazmıştı:
Tirana destek olan ve tüm ülkeyi kulluk altında tutan hep dört ya da beş kişidir. Tiranın gözüne girmiş, gerek kendilerinden gelen istekle gerek tiranın çağırmasıyla ona yaklaşmış, gaddarlıklarının yoldaşı, zevklerinin pezevengi ve yağmaladıklarının ortağı olmuşlardır. Bu altı kişi şeflerini toplum için kötü olması gerektiği doğrultusunda etkiler. Bu altı kişinin de çıkar sağladıkları altı yüz kişisi vardır. Altı kişi tirana ne yapıyorlarsa altı yüz kişi de bunlara aynı şeyi yapar. Bu altı yüz kişi de emirleri altında altı bin kişi tutarlar. Para hırslarında ve gaddarlıklarında yardımcı olmaları, gerektiğinde bu gaddarlıklarını uygulamaları için ve öylesine kötülük yapsınlar ki ancak kendilerini yasa ve ceza araçlarının sayesinde koruyabilsinler diye bu altı bin kişiye toplumsal konumlarını yükselterek ya eyaletlerin ya da maliye işlerinin yönetimini verirler.
Etienne de La Boétie
Büyük tiran çevresine topladığı insanlardan küçük tiranlar yaratır. Ganimetten pay almak isteyenler buna alet olurlar. Hem tiranı destekler hem de küçük tiran olurlar. Aralarında bir üstünlük sıralaması bulunmasına toplulukta bazılarının şef diğerlerinin uşak olmasına karşın yine de içlerinde ganimetin ya da hiç olmazsa bu ganimetin aranışının kokusunu almayan tek kişi yoktur.
Devlet adamı; demokrasi bahanesiyle, "bu bir yarış" bahanesiyle milletinin yarısına ALÇAK diyorsa, o bir devlet adamı değildir. Demokrasi tam da burada Demon-krasi'ye dönüşür. Burada demokrasi bir oyundur ve sadece gönüllü kulluğa bir çağrıdır. Neden demokrasi değil de demon-krasi? Çünkü tüm yayın organları tek bir kişiye hizmet etmektedir. Çünkü bağımsız yargının olmadığı bir demokrasi sadece insanın kendi kendisini yönettiği vehmini yaratan şeytanî bir rejimdir.
SON SÖZMillî birliğe "niçin" iman ettiğinizden daha önemlisi "nasıl" iman ettiğinizdir…