Metin yazarları yazıyor, onlar okuyor.
Ama Allah var iyi okuyorlar.
Seslerini nerede yükseltip nerede kısacaklarını, nerede bağırıp, nerede susacaklarını, nerede coşup, nerede coşturacaklarını çok iyi biliyorlar.
Tiyatrocu olabilirleri, ama lider olamazlar.
Aslan gibi kükrüyor, filozof gibi konuşuyorlar, ama prompter arızalandığında gözlerini ışık almış tavşan gibi apışıp kalıyorlar. Hele bir ekmek pasta videosu var ki gülmekten kırılırsınız.
Teknoloji falan tamam da bilgisizliği, çapsızlığı ne yapacağız? Hiçbir bilge, hiçbir lider, bu kadar aciz olamaz.
Bilge adam çıkar, çatır çatır konuşur.
Güzel konuşma kabiliyeti olmasa da, dinleyenler onun bilgisini ve çapını anlar.
Makyajlı insanla makyajsız insan gibi.
Kötüyü iyi, çirkini güzel, çapsızı çaplı, bilgisizi bilgili, iki kelimeyi bir araya getiremeyeni derya yapan bir şey.
Efendim muhabirler, spikerler, kullanması gerekenler kullanabilir. Okuduklarını bilmek zorunda değiller, AMA SİYASETÇİLER BİLMEK ZORUNDA.
Sera sebzesi gibi;
Güneşsiz, tatsız tuzsuz saman gibiler.
Gerçek liderlerin renkliliğinden, doğallığından çok uzaklar.
Metin yazarları yazıyor onlar okuyor. Oh ne ala!
Yahya Kemal'den girip, Nazım Hikmet'ten, Arif Nihat Asya'dan girip Karakoç'tan çıkıyorlar.
Ayet, hadis, tarih, felsefe sular seller gibi akıyor maşallah.
Dinleyenlerde sanıyor ki liderleri derya.
Oysa tam tersi.
Derya olan metinciler, liderleri hava.
Liderleri devlet adamı ciddiyet ve saygınlığından uzak, pot kırmadan usul ve adabıyla iki cümleyi bir araya getiremeyecek kadar sığ.
Bunun ispatı arıza anında düştükleri durum.
Düşünün, arıza düzeltilesiye kadar bile aradaki boşluğu dolduramıyorlar.
Ellerini patlatırcasına alkışlayanlara gelince, alkış genelde iyi bir şey olsa da siyasette kötüdür.
İyilerin değil, genellikle kötülerin değirmenine su taşır.
„Efendim ne yani çağın gereklerinden faydalanmasınlar mı?" diyenler elbette çıkacaktır da çağın gereği bu değil ki.
Her Salı siz ne hissediyorsunuz bilmem ama ben kandırıldığımı hissediyorum.
Liderlerin bilmedikleri, akıllarından bile geçirmedikleri şeyleri biliyormuş gibi yaptıkları, kendi yazmadıklarını okudukları, kendi düşünmediklerini düşünmüş gibi söyledikleri bir oyun.
Liderseler, yeterince kitap okumuşsalar ki, BU ÖYLE ÜÇ BEŞ KİTAPLA OLACAK BİR ŞEY DEĞİL, KÜTÜPHANELER DOLUSU OLMAK ZORUNDA. CEPHEDE BİLE KİTAP OKUYAN ULU BİR ÖNDERİN KURDUĞU DEVLETTE LİDERLİK YAPIYORLAR. Devleti yönetip, millete yol göstereceklerse çıkacaklar kendi çaplarını konuşturacaklar. Kendilerini uyanık milleti de aptal yerine koymayacaklar.
Efendim, lider elbette her şeyi bilecek diye bir şey yok.
Böyle bir şeyin olması da mümkün değil zaten.
Üstelik böyle olsun diyen de yok.
Ama liderliğin bilgi çıtası çok yüksektir.
Liderlik bu, boru değil.
O çıtanın üstünden atlayamayan düşer.
Solcu da olsa, sağcı da olsa, milliyetçi de olsa, kurt da olsa kuş da olsa, bilge de olsa fark etmez düşer.
Düşüyorlar da nitekim.
Ama particilikte müritlik gibi olunca iş değişiyor işte.
Onlar ne kadar düşerse düşsün müritler tekrar ayağa kaldırıyor.
HASAN GÖMLEKSİZ / Nisan / 2022