...
Şimdi sağcılar hemen diyecekler ki "Ne yani sağın aydını yok mu". Yok elbette; ülkemizde olup, bitenlere muhalif olmayanın aydın olması mümkün değildir. Türkiye'de sağ, bir yerlere taşıdıkları isimlere trollük yapmanın dışında hiç bir halt edemezler ama çok iyi siyaset simsarıdırlar; dediğim gibi pek aydın sayılmadıklarından fikri mücadelenin içinde olmazlar ve ülkemiz üzerine; başta ABD olmak üzere herhangi bir projeyi devreye sokmak istediklerinde hemen "Sağ"a çengel atmayı düşünmüşler ve başarılı da olmuşlardır.
...
Ancak sağlanan başarıda daima Türk milliyetçileri ile ulusalcı solun geçmişten gelen kavgasını fırsat bilmişler; hatta Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında olduğu gibi her iki milli ve dinamik inisiyatifi devre dışı bırakarak aynı anda hapislere tıkayıp; 1999 yılında başlayıp, "Sağ"ın ihanet sürecinin katkıları ile devreye sokulan AKP projesinin önce iktidar, sonra muktedir olması sağlandı.
...
İşte bu nedenle ben hep şunu söylüyorum ki; bugün Türkiye bundan 17 yıl öncesine göre gerek kurumlarının aldığı son şekil itibariyle, gerekse yönetim şekli itibariyle aldığı son şekil; ABD-CEMAAT ittifakının projesi olan AKP ile varılmak istenen nihai durumdur. Sanırım ABD burada Recep Tayyip Erdoğan'ın kişisel ihtiraslarını dikkate alarak "Cemaat" ile beraber düşündükleri proje için çok uygun bulmuş olabilirler ama aynı ihtirasın bir gün dönüp kedilerini de vurabileceğinin hesabını yapamadılar.
...
Özellikle "Arap Baharı" sürecinde; BOP eş başkanı ilan edilen Recep Tayyip Erdoğan kendisini Obama ile eşdeğer görüp, Ortadoğu'daki gelişmeler üzerine kendi inisiyatifini "Yeni Türkiye" ve onun lideri olarak ortaya koymak istedi ancak ABD-CEMAAT projesinde kendisine ne kadar hareket alanı tanındığını bilmediğinden "Çizmeyi aştığını" fark edemedi; Libya'ya operasyonunu haksız buldu, Mısır'da Mursi'nin gönderilmesine razı olmadı, Esma'ya ağladı, Suriye operasyonunda eşbaşkanlığını unuttuğ, bağımsız hareket etti.
...
Ve gün geldi "Kainat imamı" olma hayalindeki sağın baş ihanetçi başı Gülen ile ABD; Türkiye üzerine projelerini güncelleme ihtiyacı duydular; kafa kafaya vererek "Biz bu adamı nasıl getirdiysek, öyle de götüreceğiz" diyerek yeni bir süreç başlattılar. Erdoğan'nın ihtirasları mantığının çok önünde olduğu için hiç bir zaman olup bitenler üzerinden muhasebe yapma ihtiyacı duymadı; dolayısıyla da Ergenekon-Balyoz süreçlerinde olup bitenler sadece ve sadece kendisi ve hükumetinin muktedir olmasını sağladığı için keyifle, hatta davaların savcısı olarak izlemeyi yeğledi. Aslında yeterli muhasebeyi yapabilseydi esas muktedirlerin başkaları olduğunu fark edebilecekti. Ve sonuç itibariyle 15 Temmuz süreci de dahil olmak üzere bugünlere geldik.
...
Şimdi Aktroller diyecekler ki; "Bundan güzel ne var; Reis ABD'ye madik attı" ancak bunu rahatça diyebilmemiz için kendi yediğimiz madiğin hesabını iyi yapmamız lazım. Sadece Suriye'den gelen göçmenler için ödediğimiz bedel 30 milyar dolar.
...
Özellikle bugünlerde ABD muhtemelen yeni bir proje için yine sağcı bir ihanetçi başı arıyor. Şimdi gelelim özelikle bu yazıyı kaleme alma düşünceme; o da şu; milli düşünen ulusalcı sola ve Türk milliyetçilerine seslenmek istiyorum ki; haydin gelin "Sağ"ın bir daha bu devlete ve millete ihanet etmesine fırsat vermeyelim. Önümüzdeki yeni süreçte sanırım Erdoğan da olmayabilir. Dikkat ederseniz Abdullah Gül tekrar gündeme getirilmek isteniyor. Özelikle Gül kesin ifadeler içeren açıklamalar yapıyor ve muhtemelen yeni süreçte inisiyatifini ortaya koymayı düşünüyor. Erdoğan ABD'ye direniyor ama PKK ile üç defa anlaşıp, sonra vaz geçmesi; karşılıklı en ağır ithamlarda bulunduğu insanlarla bugün en yakın ve hatta güvene dayalı samimi ilişkiler içinde olması; en azından kendi adıma söyleyeyim ki yeterince güven vermiyor; hatta yeni bir ABD-Fetö-AKP projesinin devreye girebileceği ihtimali de muhataplarının aklından geçebilir.
...
Ben sağın bir daha ihanetine fırsat vermemek için İYİ PARTİ'nin tam da zamanında kurulduğunu düşünüyorum. Ulusal yayın yapan bir tek TV kanalı dahi Meral Hanım'ı bir haber veya tartışma programına davet etmedikleri gibi İYİ PARTİ mensubu başkanlarını da davet etmiyorlar.
Bir de yıllar önce AKP'nin kuruluş sürecini, ABD seyahatleri, kirve Cüneyt Zapsu'nun gayretleri ve zamanın Doğan medyası ve diğerlerinin tutum ve davranışlarını hatırlamaya çalışalım.
...
Dolayısıyla kader bizi Cumhurbaşkanlığı seçiminde iki isimden oluşan seçeneğe mahkum ettiğine göre burada CHP ve İYİ PARTİ'ye büyük sorumluluk düşüyor. Şahsen bunun farkındalar ve o minvalde çalışmalarını sürdürdüklerini düşünüyorum.
Mehmet Soral