İlkokul öğretmeni meslektaşlarım bilirler "çocukların sözlerden çok, yaşantılarında gördüklerinden anladıklarını ve öğrendiklerini."
Benimde çalışma yaşamımda "çocuğun duyduğunu değil gördüğünü öğrendiği" ile ilgili yaşanmışlık örnekleri çoktur.
Ancak öyle örnekler var ki bir ömür unutamazsınız.
Yaşantılarımızdan öğrendiklerimizi Seksenli yıllardan bir örnekle anlatacağım.
Bir gecede ülkelerin kaderlerinin değiştiği seksenli yıllardayız.
Güney Amerika, Asya ve üçüncü dünya ülkelerinde askeri darbelerle generallerin yönetime el koydukları yıllar.
Bizde bu esintiden payımıza düşeni almıştık. Generallerin 12 Eylül 1980 de darbeyle yönetime el koyduğu yıllar.
Bir gecede ülkemin iklimi değişmişti.
Sokaklarda askeri araçlar, tanklar, panzerler.
Ev baskınları, gözaltılar, tutuklamalar. İşkenceler, kaç-göçler, gözaltında kayıplar,
Kurulan dar ağaçları..
Her şeyin sorumlusu olarak toplatılan kitaplar…
Birde her akşam televizyonlarda darbeci generallerin yönetime el koyma gerekçelerini açıklamaları…
O yıl ilkokul 3. sınıf okutuyorum. O yıllarda çalışan arkadaşlar bilirler, üçüncü sınıfta İlçemizi tanıyalım ünitesi, ünitenin sonunda da demokrasi konusu vardı.
Üniteyi bitirince öğrencilerle soru-cevap yöntemiyle değerlendirme yapıyoruz. Demokrasi konusuna sıra gelince, "Demokrasi nedir?" Sorusuna yanıt vermek için söz alan Harun, kendinden emin bir şekilde , heyecanla "demokrasi insanları tutuklamaktır öğretmenim" demez mi? Bir anda neye uğradığımı bilemez vaziyette hani "kanım dondu, beynimden vurulmuşa döndüm" derler ya öyle oldum.
"Harun gibi akıllı bir çocuk nerden çıkardı bunu?" diye düşünürken,
O an beyin hücrelerim nasıl bir hızla çalıştı bilemem ama yanıtı bulmuştum. Harun'un yaşadığı mahalleye her akşam gün battıktan sonra, polis ve askeri araçlar giriyor. Evler aranıyor. Gençler götürülüyor. Televizyon haberlerine çıkan beşibiryerde generaller "vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü ve demokrasiyi korumak adına yönetime el koyduklarını" anlatıyorlar. Harun'un yaşadıklarından öğrendiği demokrasi buydu. Çocuğum derste söyleneni değil, yaşadıklarından öğrendiğini anlatıyordu. Boşuna dememiş Hekimoğlu İsmail? "Çocuk kulağından değil , gözünden terbiye edilir. Duyduğunu değil gördüğünü uygular."
Bütün sınıf ayakta "Hayııır!" diye onu yanlışlarken, ben şaşkınlığımı gizleyemeden yüzüne nasıl bakmışsam yavrum nerde hata yaptığının kafa karışıklığı ve utangaçlığı ile kıpkırmızı kesilmişti.
Onu bu durumdan kurtarmalıydım.
Sınıfı "Bir dakika, bir dakika" diyerek susturdum. Ve onlara dedim ki; "Galiba Harun karıştırdı. Dünyanın her yerinde insanlar demokratik yönetim isterler. Hiç bir ülkemin yöneticisi bizde demokrasi yoktur diyemez. Demokrasiyle yönetilmeyen ülkelerin yöneticileri de halkına demokrasiyle yönetildikleri yalanını söylerler. Harun yalan söyleyen yöneticiler yüzünden karıştırdı." dedim. Zilin sesiyle sınıftan nasıl çıktım bilemiyorum. Aklımda Bertolt Brecht nin dizeleri..
"Generalim Tankınız Ne Güçlü
Siler süpürür bir ormanı,
Yüz insanı ezer geçer.
Ama bir kusurcuğu var;
İster bir sürücü.
Bombardıman uçağınız ne güçlü generalim,
Fırtınadan tez gider, filden zorlu.
Ama bir kusurcuğu var;
Usta ister yapacak.
İnsan dediğin nice işler görür, generalim,
Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin.
Ama bir kusurcuğu var;
Bilir düşünmesini de."
Bende diyorum ki;
"sözleriniz ne kadar güçlü generalim. Tıpkı tanklarınız gibi kanar çocuklarımız yalanlarınıza.
Ama bir kusurcukları var bir gün elbet,
elbet bir gün açılır gözleri.
"Saraylar Saltanatlar Çöker / Kan Susar Bir Gün / Zulüm Biter / Menekşeler De açılır Üstümüzde / Leylaklar Da güler /Bugünlerden Geriye / Bir Yarına Gidenler Kalır/ Bir De yarınlar için direnenler.."