By Mehmet Soral on Salı, 14 Mayıs 2019
Category: Siyaset

SÖZÜM SİYASİ DURUŞUMDAN ŞÜPHE DUYANLARA

Sözüm siyasi duruş ve düşüncelerimden şüphe edenlere

Hiç bir kimse Cumhur ittifakına muhalifliğime binaen HDP ve mensuplarının söz ve videolarını ikide bir hatırlatma babında önüme koyamaz. Aslında müsebbibi oldukları yaşanmışlıkların utancı; kendilerine böyle bir cür'eti vermemesi lazım ama arsıza kütük çakmışlar bu gürültü nereden geliyor demiş.

Peşinen söyleyeyim ki; HDP bu ülkeye ne kadar zarar vermeye niyetli olursa olsun, T.C Devleti her zaman üstesinden gelecek güçtedir. Dolayısıyla, aşağı yukarı HDP'nin en güçlü halinde bile bu devlete yapacağı maksimum ihanetin ne seviyede olabileceğini kestirebiliyorum.

Amma ve lakin; cumhuriyet tarihinin en büyük ihanet şebekesini devlete yerleştirip, sonra da 15 Temmuz ihanet sürecini yaşatan, Türk milletine büyük bedeller ödeten, her geçen gün musibetlerine şahit olduğumuz ucube "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"ni milletin başına musallat eden AKP'den emin olmadığım için varlığını T.C Devleti'nin istikbali için riskli görüyorum.

Dolayısıyla biliyorum ki; bugün de yarın da HDP, PKK'nın siyasi ayağı olarak varlığını sürdürecek, Kürtler adına etnik milliyetçilik yapacak, Kandil ile gizli diyaloğu devam edecek ama bundan öte de bir halt yiyemeyecek.

Şimdi ne malum; AKP yine kendi vesayetini iktidardan düşse bile kalıcı hale getirmek için devletin derinliklerinde bir yapılanmaya gitmediği; ne malum gün gelip de bu yapının yine bir talimat ile devreye girmeyeceği. İşte bu anlamda AKP ve onlara eklenen Siyasal İslamcılığa evrilmiş Balgat biatcılarının ileriye dönük ne yapabileceklerinden emin değilim.

Onun içindir ki; ben HDP'lilerin video görüntüleri ve sözlerinden çok AKP ve mensuplarının arşivlerdeki video görüntüleri ve sözlerini daha çok önemsiyorum, ürküyorum. Çünkü biliyorum ki; HDP hiç bir zaman bu ülkeyi yönetme konumuna gelemeyecek ama fetö'yü devlete yerleştiren AKP hala iktidarda, üstelik de tek adam rejiminde ve "Parti devleti" halinde.

Siyaset kurumu hemşehri denkleri üzerinden ellerini çekmeliler

Ben de İstanbul'da bulunan köy Derneğimizin üyesiyim. Yıllarca yöneticilik ve başkanlık yaptım.
Şimdi özelikle Cumhur ittifakının iki partisi AKP ve MHP genel başkanları İstanbul'da Otağ kurup, biz "Köylülerin" oylarını deneklerimizin yönlendirmesi ile kendilerine vermemizi talep edeceklermiş.

Sözüm size Sayın iki muhterem. Milleti zaten karpuz gibi ikiye böldünüz, şimdi sıra derneklerimize mi geldi Allah aşkına.

Memleketimizden gurbete çıkmış bizler; aramızdaki sosyal dayanışma ve kültürel bütünlüğü sağlamak için kurmuş olduğumuz derneklerimiz üzerinden lütfen elinizi çekin. Çünkü elinizi çekmezseniz korkarım ki; kullandığınız kin ve öfke dili ile ülke sathında müsebbibi olduğunuz ayrışmanın aynısının hemşehri derneklerimizde de hasıl olacağını düşünüyorum.

Hiç bir dernek başkanı; kendisini çoban, bizleri de önünde sürü olarak görüp; potansiyel oy gücümüzü herhangi bir siyasi partinin amaçlarına hizmet etmeye yönelik olarak paketleyip sizlere sunamaz. Benim köy derneği üyeliğim birileri için kullanımlık değil, özelimdir.

Sanatçıların verdiği rahatsızlık

Sanatçıların Ekrem İmamoğlu'na destek mesajları cumhur ittifakını rahatsız etti

Duyulan rahatsızlık, sanatçıların taraf olmalarından değil; "Nitelikli ve özel insanların" kendilerine muhalif olmasıdır.

Aynı insanlar kendilerinden yana tavırlarını ortaya koymuş olsalardı yine aynı tepkiyi mi göstereceklerdi; elbette hayır.

Beğenilmeyen her şeyi Fetö ile irtibatlandırma kolaycılığı

Fetö korkağı ödlekler. "Seni seviyorum Abuziddin" " desek ona da "Fetö'nün sloganı" diyecekler.

Acaba diyorum Fetö kendilerinin yetiştirme ve yerleştirmeleri olduğu için mi dir; muhalefetin her söylediği sözüne "fetö sözü" yakıştırması yapıyorlar. Öyle ya; fetö literatürüne sahip olanlar kendileri. Her şeyi fetö'ye bağlama huyu; "Cinayeti işleyenin kan çekmesi misali, gidip cinayet yerini ziyaret etmesi" gibi bir şey.

Ellerine almışlar bir fetö palası ormana dalar gibi her şeye sallıyorlar. Ne yapalım, cahillik ve acizlik bir arada olunca korku dağları aşıyor.

Yahu devlet adamısınız kendinize çeki düzen verin azıcık. Yanınızda, yörenizde hiç mi sevdiğiniz bir insan yok; "Saçmalama lütfen" diyebilecek.

"Her şey güzel olacak" dedik olmadı; o zaman "Zalimler için yaşasın cehennem" desek ne dersiniz.

Yavuz Selim Demirağ'a yapılan saldırıyı kınıyoruz

Türk milliyetçisi, ülkücü Yeniçağ Gazetesi yazarı Yavuz Sultan Selim Demirağ'a kalleşçe tuzak kuranlar evinin önünde kendisine saldırarak, ağır sopa darbeleri ile yaralamışlardır. Çok şükür ki durumunun iyi olduğu öğrendik.

Bu saldırıyı tüm öfkemle kınıyor ve lanetliyorum. Değerli gönüldaşıma Allah'tan acil şifalar diliyorum. Yeniçağ Gazetesi imtiyaz sahibi Ahmet Çelik Bey'in şahsında tüm mensuplarına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Yavuz Selim Demirağ'a yapılan saldırı; artık geriye ne kalmışlarsa; biatcı olup, siyasal İslamcılığa evrilmiş, Ülkücü olma vasıflarını yitirmiş, siyasal İslamcılığın patentine sahip olanlar üzerinde bir asalak gibi yaşayan sözde ülkücüler ile AKP'nin ortak inşa ettikleri Cumhur ittifakının kullandığı kin ve öfke dilinin neden olduğu bir sonuçtur.


Ülkücü Hareket bugün için sivilleşmiştir

Ülkücü misyon da liderliği de artık herhangi bir partinin veya liderin uhdesinde olmayıp "SİVİLLEŞMİŞTİR"

Bence ülkücü hareket için hayırlı olan da budur. Böyle olması ile en azından Ülkücülük hukukumuzu koruma imkanımız olacaktır. Aksi durumda; yani ülkücü olmanın icazetini bir liderin inisiyatifine bağlı kılarsak, gün gelecek karşılıklı selamını alıp verebilecek iki ülkücüyü bile bir arada göremeyeceğiz.

Bir plan dahilinde ve özellikle bir gayret içinde mütemadiyen kin ve öfke dolu dil kullanılarak ülkücülerin tamamen ayrışmaları murad edilmektedir. BOP projesi devam ediyor olup, zamanında komünizme geçit vermeyen ülkücü hareketin aynı şekilde BOP projesine de karşı duracağı tesbiti ile hareketi tasfiye etme sürecine girmişlerdir. Son yirmi yıla baktığımızda hareketin geldiği aşamadan bunu pekala görebiliyoruz.

Dolayısıyla, en azından kendim için diyorum ki; Ülkücülüğüm kendime ait özelim olup; bu kavrama vehmettiğim değerleri hangi kurum, parti ve kişi de görürsem desteğim onlara olacaktır.

Maalesef içinde bulunduğunuz bu ahval ve şerait bizleri böyle bir tespit noktasına taşımıştır.

Anayasamıza göre 18 Yaşına giren her Türk vatandaşı seçme hakkına sahiptir

Anayasamızda deniyor ki; "18 yaşında olan her Türk vatandaşı seçimlerse oy kullanma hakkına sahiptir".

Ancak özelikle Cumhur ittifakı goygoycuları 23 Haziran seçimlerinde de; 31 Mart seçimlerindeki seçmen listesi geçerli olacak diyorlar.

Ben hatırlatmış olayım; millet ittifakı tedbirini alsın, eğer Cumhur ittifakı gene kaybederse; "Vatandaşın anayasal hakkı elinden alınamaz" gerekçesi ile yine seçimi iptal yoluna gidebilir.

Benim, anayasamızdaki bu maddeden anladığım; hiç bir kanuni düzenleme bu hakkın kullanımını kısıtlayamaz. Dolayısıyla, 31 Mart seçmen listesinin güncellenmesi; vefat edenlerin düşülmesi, 18 yaşına girenlerin de eklenmesi gerekiyor.

Gün gelecek MHP aslına rücu edecek

Ve böylece...
Kalan son bakiyesi de "Siyasal İslamcılığa" evrilmesi ile MHP'den geriye bir şey kalmamıştır.

Ancak...
Nasıl ki gün gelip MP(Muhafazakar Parti), MÇP'ye(Milliyetçi Çalışma Partisi) o da MHP'ye dönüştüyse; aynı MHP gün gelip aslı ve aynı misyonu ile tekrar zuhur edecektir.

Yine Devlet Bahçeli

Devlet Bahçeli'nin bu denli aşağılama sıfatlarını kullanıyor olması, aslında çaresizliğinin dışa vurumudur.

Devlet Bahçeli, 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP'nin tek başına iktidar olma şansını yitirmesinin sağladığı konjonktürü oldukça başarılı bir şekilde fırsata çevirerek; AKP ile yaptığı ittifak ile genel başkanlığı da dahil olmak üzere MHP'deki oligarşik yapının bugüne kadar devamını sağlamıştır.

Şimdi artık şunu fark etti ki; aşağıdan yukarıya, sağdan sola, soldan sağa; nihayetinde topladığı oy sayısı; aslında MHP umurunda değil de kendi otoritesinin devamına imkan sağlayamayacak. Tek seçeneği kaldı Erdoğan'ın iktidar gücüne sarılarak siyasi ömrünü sürdürebilmektir.

Aslında Devlet Bahçeli koskoca bir hareketin içinde belki en yalnız insan. Özellikle "Aklı başında" diye tarif edilebilecek, ülkücü dünya görüşünde olup da; geçmişte verilen mücadelenin içinde bulunmuş insanların neredeyse tamamına yakını artık Devlet Bahçeli yüzünden MHP ile bağlarını koparmış durumdalar.

Dolayısıyla Devlet Bahçeli'nin kin, öfke ve intikam arzularını yüksek perdeden ifade etmek adına kullandığı aşağılama sıfatları onun tarzı oldu, toplum da artık pek de yadırgamıyor. Öyle ki zaman zaman kendisine üzülmek ile öfkelenmek arasında gidip geliyorum.

Ah benim bu duygusallığım yok mu; ölümüm yoksa bundan mı olacak. Oysa daha dün demedi mi bana "Sen zilletsin"

Devlet Bahçeli'nin "Apo, avukatları ile görüşsün" jesti aslında Ahmet Türk'ün hapisten çıkmasını istemesi ve bunu da sağlaması ile başlayan yeni açılım sürecinin geldiği son noktadır.

Şimdi yeni açılım süreci için APO ile kandil arasında iletişimi ve koordinasyonu sağlayacak elçi lazım, o da; Devlet Bahçeli'nin görüşmelerini önerdiği avukatlar olacak anlaşılan.

Evet, yine yeni bir kırılma ve yine baş aktör Devlet Bahçeli. Artık bizler hiç yadırgamıyoruz da; biatcılar ne düşünüyorlar doğrusu merak ediyorum.

Hainin tabutuna Türk Bayrağı örtülmez

Türk bayrağı hangi ara; arsızın, namussuzun; ömrünü devlete, millete ve onun değer ve kazanımlarına karşı ihanetle geçirmiş puştlar ile gizli etnik ayrımcılığından kaynaklı öfkesini "Siyasal İslamcılık" kisvesi ile kusan "Etnik piçler"rin cesetleri üzerine örtülür oldu.

Püsküllü müptezelin değil tabutuna bayrak örtmeyi; el değmeden kürek ucu ile itilmeliydi en derin çukura.

Türk milliyetçileri veya milli düşünen ulusalcı, solcu, milleti ile problemi olmayan halis muhlis dindarlar; artık bu ülkede ne olup bittiğini fark etmek zorundayız.

İlle de liderlere bağlı olarak bir siyasi partiye mensubiyet hassasiyeti ile hareket etmek zorunda değiliz. Eğer Türk bayrağı; taşıdığı mana ve atfedilen kutsiyet anlamında kendisine en çok küfür edenlerin "Cesetleri" üzerine örtülmesi cür'eti gösterilmişse bugün; biz Türk milliyetçilerinin veya milli düşünen kitlelerin ığdış edilmişliğimizden kaynaklanmıştır.

Bu cür'etin müsebbibi olanlarla hesaplaşmamız ve gerekli tedbirleri alma düşüncemizi gündemimizden hiç düşürmemek kaydıyla milli çizgide buluşan hepimizin kendi duruş ve hassasiyetimizle bireysel olarak ne yapabiliyorsak bulunduğumuz her zeminde ve her zaman onu yapaya çalışmalıyız.

Dolayıyla;

Üsküdar Belediyesi meclisi toplantısında söz alan, millet ittifakı meclis üyesi İbrahim Giritoğlu kardeşim; geçtiğimiz günlerde ölen, yaşamı boyunca başta Atatürk ve ailesi olmak üzere tüm cumhuriyet değer ve kazanımlarına hakaretler edip, aşağılamış olan püsküllü denen adamın ceseti üzerine Türk Bayrağı'nın örtülmesini; söz alarak bir Türk milliyetçisi, ülkücüye yakışan edep ve adap ile protesto etmiştir.

Sevgili Giritoğlu'nun bu tavrına cevaben bir Cumhur ittifakı mensubu meclis üyesi ise "O bizim kanaat önderimizdi" diyerek karşılık vermiş. Bu manzara karşısında millet ittifakı meclis üyeleri, Cumhur ittifakı meclis üyelerini kendileri ile baş başa bırakarak toplantı salonunu terk etmişlerdir.

İbrahim Giritoğlu kardeşimi ve onun şahsında Üsküdar Belediyesi diğer millet ittifakı meclis üyelerini tek tek tebrik ediyorum.

Mehmet Soral

soralmehmet{a}gmail.com

Related Posts

Leave Comments