Değerli CHP'li dostlar, ikinci tura Erdoğan karşısında Muharrem İnce kalırsa hiç tereddütsüz oyum elbette Muharrem İnce'ye olacaktır.
...
Hayır, önemli olan CHP adayının ikinci tura kalmasıdır, Recep Tayyip Erdoğan'ın tekrar Cumhurbaşkanı olması değildir deseniz; Muharrem İnce'yi ikinci tura taşıyabilirsiniz.
...
Dikkat ederseniz, AKP ve trollerini izleyebildiğimiz kadarıyla; CHP'nin adayının Muharrem İnce olmasından son derece memnunlar. Bir anlamda Aktrollerin Meral Hanım'ın ikinci tura kalmasından son derece korkuyorlar. Düşünebiliyor musunuz, Erdoğan bu güne kadar bir kez olsun Meral Hanım'ın ismini ağzına almadı; nedeni, tek kelime ile korkusudur.
...
Dolayısıyla AKP ve Erdoğan'ın hükümranlığı karşısında istediğimiz sonucu alabilmemiz için "Milletin ittifakı"nda CHP'yi koruyup, kollayacak bir stratejiyi; Cumhurbaşkanlığında ise Erdoğan karşısında Meral Akşener'in çıkmasını sağlayacak bir stratejiyi takip etmemiz gerekecek.
...
Ancak, bu stratejinin uygulanması ile AKP iktidarının ve Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığının sona erebileceğine inanıyorum. Kurumsal duygusallığa kapılarak, bir daha tekrarının olması mümkün olmayacak bir şansımızı heba etmeyelim derim.
Tüm TV kanalları Muharrem İnce'nin toplantılarını canlı vermeye başladılar; sizce neden olabilir.
Tüm TV kanalları CHP'nin adayı Muharrem İnce'nin konuşmalarını canlı olarak vermeye başladılar.
...
Aksine, Meral Akşener de hergün miting yapıyor ama haber bile yapılmıyor.
...
Bunun nedeni; aynen iktidarın muhalefet adına ama muhalefete rağmen, CHP'nin aklından bile geçirmemesine karşın; Abdullah Gül'ü dayatmak istemelerinde olduğu gibidir. Çünkü her halükarda, AKP'nin ve Erdoğan'ın kazanması üzerine bir strateji belirlemişlerdi. Muhalefetin adayını bile iktidar belirlemek istedi.
...
Özelikle CHP ve İYİ PARTİ bu oyunu bozdular. AKP şimdi de benzer stratejiyi Muharrem İnce üzerinden dayatmak istiyor. Şimdi umudum CHP ve İYİ PARTİ'nin bu tezgahı da bozmalarıdır. İkinci tura Muharrem İnce kalsa da; Erdoğan'dan Cumhurbaşkanlığını almak için Meral Akşener'in Erdoğan'nın karşısına çıkarılması; kazanmak için kaçınılmaz seçenektir.
Şahısların ahlaksızlığı milletleri de etnik kimlikleri de bağlamaz
Değerli dostlar Türklüğümüz ile gurur duymak başka şey etnik kimlikler üzerinden insanları hayırlı, hayırsız diye tasnif edip sorgulamak başka şeydir.
...
Bütün mesele bu vatana minnet duymak ve hain olmamaktır. Bugün devletimiz ve milletimiz en büyük hainliği, Türk sandığımız "Dindar" görünümlü sahtekarlardan görmedi mi.
...
Sormak isterim; bu hainlerin içinde kaç tane Ermeni General, Yahudi Subay veya Rum vali ya da hakim, savcı vardı; hepisi de Türk değillermiydi. Kaç tane Ermeni, Rum ya da Yahudi; Cumhuriyetimizin kurucusu iki kahraman devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü için "İki tane ayyaş" demişlerdir.
...
Dolayısıyla hainimizi de, puştumuzu da, pezevengimizi de iyi tanıyıp bilmemiz lazımdır. Tek kıstasımız; vatanseverlik paydasında birleşmek, bütünleşmek olmalıdır.
Haydi görelim bakalım; ne kadar ögüvene sahipsiniz
Hadi bakalım, yeri geldiğinde üfürüp duruyorsun; demokrasimiz şuradan şuraya geldi, askeri vesayeti kaldırdık diyorsun.
...
Öyle mi; askeri vesayet gidip, yerine senin vesayetin gelmediyse ve yüreğin de yetiyorsa; Kenan Evren rejiminde dahi Türkiye'yi yönetmeye talip olan parti liderleri devletin televizyonunda karşı karşıya gelip, Türk milletine parti programlarını anlatabilmişlerse; şimdi de sizler aynısını yapın, görelim sizi.
....
Haydin bakalım, bilgi ve birikiminiz ne kadarmış, özgüveniniz neymiş görelim. Fazla bir şey istemiyoruz; yirmi yıl önceki liderlerdeki karşılıklı sohbet etme özgüvenini sizlerde de görmek istiyoruz.
...
Düşünebiliyormusunuz; bir ülkede, o ülkenin meclisindeki siyasi partilerin liderleri yirmi yıl boyunca bir defa dahi aynı masa etrafında bir araya gelip, sohbet edecek medeni cesareti gösterip, tartışmamışlar. Bu hal çağdaş bir ülke için utanılası bir durum değil de nedir. Binalar dikildi, tüneller kazıldı, köprüler yapıldı ancak buna mukabil özelikle mecliste asgari seviyede de olsa medeni ilişkiler içinde diyalog oluşmamış, dibe vurmuş durumda.
...
Haydin, özelikle iki kanka muhtereme sesleniyorum; istediğiniz zamanda, istediğiniz yerde, istediğiniz şekilde dizayn edilmiş, isteğiniz üslupta haklarında atıp tuttuğunuz insanlarla bir de televizyonda karşı karşıya geliniz, bir de bu şekilde "Böyüklüğünüzü" görelim, izleyelim.
...
Kimselere randevu vermeyip, TV başında sizleri bekliyoruz. Yüreğiniz yetiyorsa buyurun, çıkın karşımıza.
İmzamızın gücünden korkan beyefendi incelenmesini talep ediyor
Neymiş efendim, ülkücüleri sokağa salmamış; hepimizi evlerimizde uslu uslu oturtmuş öyle mi.
...
Yok ya; onda o güç olsaydı başka şeyler de olurdu. Mesela başbakan olabilirdi, cumhurbaşkanı olabilirdi. Beyefendi, ülkücülerin sokağa çıkmasına mani olmak değil, aksine ülkücülerin bizatihi kendisini bir yerlere çıkarma arzusuna; yani, kendisine mani olmuştur.
...
Ülkücülerin sadakatını, Beyefendinin gücünden kaynaklandığını sandılar ve hep öyle yazıp, öyle söylediler; oysa ilgisi yoktur.
Beyefendinin ülkücülere mani olacak kadar gücü ve ikna kabiliyeti olsaydı, İYİ PARTİ gibi ülkücülere ait bir projenin gerçekleşmesine ihtiyaç duyulmazdı.
...
Beyefendinin ülkücülerle ne ideolojik, ne de duygusal bir bağı olmuştur. Olmuş olsaydı; daha düne kadar kendisi etrafında pervane olan bugün Meral Hanım için imza veren insanlara "Bunların alayı fetöcü, devlet görevlileri gereğini yapmalı" diyecek kadar izan, insaf ve irfandan yoksun olamazdı. Öyle ya; bir kardeş diğer kardeşine darılırsa; "O zaten anamdan değil" diyebilir mi. Belki dargın kalmaya devam etmeyi düşürebilir ama bu lafı da hiç bir zaman söylemez. Ülkücü ülkücüyü kardeş bilir, bilinmiyorsa da; yine nedeni, Beyefendinin neden olduğu, idare edemediği hareketin yozlaşmasıdır. Rahmetli Başbuğ, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarına hiç bir zaman hain dememiş, dedirtmemişti; "Onlar ocağımızın çocuklarıdır, gün gelir dönerler" demiştir.
...
Demem o ki; Beyefendi ülkücü edep ve adabımız temelli sadakatımızı suistimali etmiş, tüm başarısızlıklarına rağmen, yirmi yıl boyunca bunun sorgulamasına mani olmayı ve aynı zamanda mevcut konumunu muhafaza etmeyi başarmıştır. Ama artık deniz bitti, kıyı gözüktü. Bu durumun kendisi de farkında ki; müflis bir iş adamı telaşı ile kime ne zarar vereceği belli olmayan, hane halkını bile çarpabileceği zafiyeti içinde görünüm sergiliyor.
Mehmet Soral
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.